Gözlerinde bir kuğu telaşı mı gördüm az önce?
Yoksa zamanın kıvrımları mı böyle bir yanılsama sundu?
Kim bu hayal, bu rüya, bu anlık gölge?
Kuğu gözlü kim bu, kalbimi böyle sorgulatan?
O eski yazarların satırlarında gezinen bir hüzün mü bu?
Yahut kayıp zamanların bir yansıması mı?
İçimdeki adam yaşasın diye nice hayaller kurdum,
Gönlümün atlasına umut renkleriyle nakışlar vurdum.
İçsel savaşlarında bir yoldaş olmak istedim her an,
Oysa şimdi anlıyorum ki, sevdam bir yalanmış nihan.
Ah, o yanıltıcı bakışlar, o sözlerin sahteliği,
Bir serap gibiydi her şey, bir düş perisinin gölgeliği.
Bir an ki, zamanın ipeksi perdesi aralandı,
Ve ruh, bir göl yüzeyinde yansıyan hayalet gibi,
Kendi derinliklerine doğru sessizce salındı.
Düşüncenin kıvrımlı yollarında, bir anlık tecelli.
Hatıraların soluk gölgeleri dans ediyor şimdi,
Bir yaz yağmurunun ardından kalan ıslak toprak kokusu,
Buhurun o hafif, tatlı kokusu... şarkılardan sızan bir anı. Bir zamanlar... saklıydı içimizde
O şarkılar... içimizde saklı buhurun kokusu yayılırdı o melodilerde, değil mi? Bir zamanlar, bir an... şimdi sisler ardında kaybolan bir hatıra. Savaş... Senin içindeydi o, o amansız mücadele, ruhunun derinliklerindeki o bitmek bilmeyen çarpışma. Sen hiç o dışsal dehşeti yaşamadın, ne iyi. O çocuksu yanın, bir kelebek kanadı gibi narin, hep oradaydı. Ama zaman... bir nehir gibi akıyor, bizi de sürüklüyor, büyümek gerek, evet.
Kırmızı... benim rengimdi o, mordan çalınmış bir gölge değil. İçimde yanan bir alev, ezelden beri. Kırmızı... hep bendim o. Bir alev... içimde yanan. Morun o solgunluğu değil. Ay'a bir sevda vardı içimde, o gümüşi yüzüne bakarken... ama Güneş'in sıcaklığı, o hayat veren ışık... aslında ona daha çok meylettim hep. Gökyüzü... evet, aslında gökyüzünü sevdim ben, o sonsuz maviliği, kuşların özgürlüğünü...
Şimdi... her gün sönmüş bir sigara gibi. O dumanlı günler, o kül rengi anılar... bıraktım artık. Ama o içimdeki kuşlar... bari onları rahat bırak. Kanatları incinmesin, yolları kaybolmasın o özgür ruhların.
Zaman... bir nehir akıyor içimde. Anılar... dalgalanıyor yüzeyinde. Hüzün... ince bir sızı. Ama umut... belki bir gün yeniden yeşerecek. O kuşlar... kendi gökyüzünü bulacak.
Bir zamanın kenarında unuttum seni,
Ne dün’sün artık ne de yarın olabildin.
Sen, rüyaların en derin cebine gizlenmiş
Bir kırık ayna gibi
Baktıkça kendime çarptım,
Baktıkça senin sustuğun yerde konuşmaya çalıştım.
Pencerenin camında beliren ilk ince hilal,
Oysa biliriz ki o, nice dolunaylar görmüş bir şahit.
Gri duvarların ötesinde yeşeren bir aşkın ilk hayali,
Belki de o gri binanın bir köşesinde fısıldanmıştı ilk sevgi.
Yükselir yavaşça, betonun soğukluğunda bir sıcaklık yayar,
Dolgunlaşan ışığı, o odanın loşluğunda bir sevda düşü.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!