Modern Üfürükçüler
İnsan, varlığını hissettiğinden beri kendine bir varlık nedeni aramış!
Eski insanların potansiyeliyle günümüz insanının potansiyeli arasında bir fark yoktur. Tüm insanlar “İnsan” yazılımını yüklenmiş…
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Teşekkürler güzel yorumunuz katkıda bulundu tam isabet işte bu öğretiler şimdi kimlerin elinde ona bakalım. Ben 30 senedir risaleleri okuyorum. Külliyatı tamamen okudum diyebilirim. Arpça olanları da dinledim. Çok özel sohbetler içinde bulundum. Bu verdiğiniz örnekleri önceki yazılarımda da kullandım. İsabet ettiniz. Bu irşat konusunda kale korsanlara geçti. Yani kale feth edilene kadar taşlanır feth edilince de yıkılan duvarlar onarılır. Şimdi kale korsanlarda ise taşlamak doğal bunu irşatçılık müessesesini taşlamak açısından söylerim. Saygı ve selam ile.
İrşat olayı bnece ciddi bir konu Ahmet bey! Her işte olduğu gibi elbette bu işte de şarlatanlar ve istismarcılar çıkabilir. Sizin de ifadde ettiğiniz gibi belki de en çok istismarcı günümüzde bu sahada arz-ı endam etmiştir. Ama her şeye rağmen irşat işi hafife alınacak ve ihmal edilecek bir fiil değildir! Bence en hakiki mürşit; İlimdir! Yani sözlerin en güzeli olan kur'an ayetlerini muhtevi ilahi ilim ve bunun izahı mahiyetindeki İlm-i hadis ve tefsirdir! Sair ilimler bunların kıstaslarıyla değerlendirilmelidir. Bu hususta en güzel çağdaş tanımı çağımızın büyük mürşitlerinden Bediüzzamnan Said Nursi yapmıştır. O bu konuda aynen şöyle demektedir;' ALİM-İ MÜRŞİT KOYUN OLMALI KUŞ OLMAMALI! ZİRA KOYUN KUZUSUNA SÜT VERİR KUŞ İSE YAVRUSUNA KAY (KUSMUK) VERİR!' Yine ayni zat şöyle bir tanımlamada bulunuyor; 'AKLIN NURU; FÜNUNU MEDENİYEDİR. VİCDANIN ZİYASI İSE; ULUM-U DİNİYEDİR. İKİSİNİN İMTİZACIYLA TALEBENİN HİMMETİ İKİ KANATLI BİR KUŞ GİBİ PERVAZ EDER. ŞAYET İFTİRAK EDERLERSE; BİRİNCİSİNDEN HİLE VE ŞÜPHE İKİNCİSİNDENSE TAASSUP TEVELLÜD EDER!'
Hayırlı çalışmalar.
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta