Ne bende tâkat-i vuslat, ne sabr-ı hicrân var,
Bu cân ki mîzâna girdi, yükü dahi cân var.
Ne ben o ben ki hevâdan berî kalabilmiş,
Ne dil o dil ki bu yangınla sükûn bulabilmiş.
Terâzî-i kaderin kefesinde tartıldım,
Ne hayrım ağır geldi, ne şerrimle kurtuldum.
Figân ki sîneye sığmaz, susar dudaklarım,
Zebân-ı hâl ile söyler içimdeki yarım.
Ey akl-ı bî-vefâ, çok hükmüne güvendim,
Her emrinde yanıldım, her yolunda incindim.
Aşk geldi, nizâmı bozdu mizânın,
Bir kefede can kaldı, bir kefede ziyanın.
Ne Fuzûlî gibi âhım rahmete erdi tam,
Ne Nef‘î gibi sözüm yıktı arş u cihân.
Ben ikisinin arasında bir sesim şimdi,
Ne lâl-i tam sükûtum, ne de haykırış dimdi.
Gamı nimet bilirim, zîrâ öğretti bana,
İnsan kendin tartmadan varamaz imana.
Bu derd-i nâ-murâdın adı sorulmaz artık,
Çünkü her ad veriliş biraz daha eksiltir.
Bir cerh-i müzminim ben, kanamaz, bağlanmaz,
Şifâ diye sunulan her merhem beni anmaz.
Gelenler aynadan geçip suret bıraktı,
Gidenler gölgem oldu, benden uzaklaştı.
Ne mâzîye sığındım, ne va‘de-i yarına,
Bir anlık idrâk düştü kalbimin tartısına.
İmdi bu hâldeyim ben: ne başlangıç ne âhir,
Bir mîzân ortasında duran sükût-ı kâdir.
Sorarsan menzilimi, mekânımı, adımı,
Derim ki:
Ömür tartıldı,
Ağır gelen kendimdi.
Kayıt Tarihi : 19.12.2025 21:56:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!