güftesi yağmurla ıslanmış ince bir sestir hüzün çocuk
ben seni uzun mavi kirpiklerinden öpüyorum
kanayan yarama üşüyen bir akşamüstü basıp
bir zakkum çayı demimde
uyurken bu şehir
bir parçamı dudakları kanayan Hıdırlık Kulesi’ndeki kuşlara
omuzlarımı Kaleiçi sokaklarına bırakıp
bağlayıp ellerimi koynuma
gece vakitsiz gelen bir ölüm gibi gideceğim buralardan
biliyorum yokluğum yakmaz baharın yeşil yüzünü
bir Çingene’nin ince boynundaki kolye gibi
sen burada kal Karaalioğlu Parkı
sen de afacan bir çocuk gibi
günbatımını
falezlerden Beydağları’na bakarak seyreyle çitlembik ağacı
ben dağ başlarında söylenen türkülerin yankısını seviyorum
iledinin kokusunu
yüzü papatya çürüğü bu şehirden
gideceğim telli turnaların peşinden
güneşin yüzüne asıp dertlerimi
sarılıp bir derenin şırıltısına
kuşların kayalıklardaki ötüşünü dinleyeceğim
susmalara uzatıyorum dilimi
gökyüzünü ihlal ederken saçlarım
şimdi beni göç yollarına serin
mişli geçmiş bir akşama kanatın bedenimi
bir serçe kuşunun yarası gibi
hüzün gözlerin bestelediği sineye çöken içli bir şarkıdır çocuk
kanatlardaki telek gibi düşmeden kuytulara anlayamazsın
Nisan/2015/Antalya
Sıtkı Özkaya
Kayıt Tarihi : 9.6.2019 21:37:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!