MİS KOKUMU ARIYORUM ( Masal )
Dünyanın kalbi olan bir yerinde,
Güller açıyormuş, sabah serinde,
Karı, koca gezermiş seherinde,
Evlat arzusu varmış yüreğinde.
Gördüklerini de bir bir yazarmış,
Kocası kıskanırmış çok kızarmış,
Kadın arkadaşlarından güzelmiş,
Türkiye'min bahçesine gelmiş.
O tarihte kızına hamileymiş,
Dolaşırken koku burnuna değmiş,
Oradan ayrılmış, bebeği doğmuş,
İki gözü nedense ağma olmuş.
Ne doktor açabilmiş, nede hoca,
Kadere razıymış bu karı, koca,
Bir rüya görmüşler artık o gece,
Onlara yardımcı Rabbımız Yüce.
Gülizar Zekiymiş, dili dillenmiş,
Mis koku arzusu yerine gelmiş,
Gözleri açılmış, şehri çok sevmiş,
Sevimli bu kızı herkes beğenmiş.
Konuya giriş : Evvel zaman içinde mirasa konan karı koca yoğun çalışmaktan bıkmışlar. Uzun süren evliliklerinde çocukları olmayınca, malını, mülkünü satılığa çıkarmışlar. Köyün zenginleri talip olmuş. Bedelini alırken, kendilerine uzun süre ihtiyaç olacak bazı araç ve gereçleri, hayvanların parasını almamışlar.
Bunlar sırasıyla : Bir at, bir araba, bir köpek, bir kedi, iki tavuk, üç civciv ve birde horoz varmış. Kuru , dirili bakliyatları küplerle, çuvallarla, keselerle, un torbaları ile birlikte üstü çadır gerili arabaya yerleştirmişler. Ayrıca döşek, yorgan, yastık, giyim, kumaş gibi ihtiyaçlarını yanına almışlar. Köyden ayrılmalarının da önemli bir sebebi varmış, çünkü rahatsızda olmuşlar.
Köy yeri küçük bit yöre olduğundan dolayı herkes birbirini tanıdığı gibi artı ve eksiklerini de bilmektedir.
Rıza bey aslında köyde çok sayılan ve sevilen itibarlı biridir ama.. Eşi Sümbül hanımın çocuğu olmayınca da kahve köşelerinde ki dedikodular kulağına geldikçe çok üzüntü duymakta, rencide olduğunun hissinin farkına varmaktadır. Eşi Sümbül hanım güzelliğine rağmen kocasının arzusu olan çocuğu verememenin ezikliğini yaşamaktadır. Oda çeşme başında su testisini dolduran , çamaşır yıkayan kadınların fısıltılarını duymaktadır.
Eşini çok seven ve kıskanan Rıza bey her akşam hanımıyla bu konu istişare yaparak malını, mülkünü satarak köyden uzaklaşma kararına bunun için varmışlardır. Maddi sıkıntılar yaşamamak için her türlü tedbiri almışlar. Köylülerle, yakınlarıyla vedalaşıp öyle ayrılmışlar. At arabalarıyla, hayvanlarıyla da az gitmişler, uz gitmişler ve dere tepe aşarak uygun bir alan bulduklarında da konaklayıp istirahat ediyorlarmış.
Konaklayacak yerleri çok önceden bakarak belirlemişler. Yuvası bildikleri arabayı uygun yere koyduktan sonra, atı, civcivleri, tavukları, horozu, kedi köpeğine çevresinde dolaştırıp karınlarını doyurduktan sonra, kendileri de yemeklerini yedikten sonra yollarına devam ediyorlarmış. Karşılarına Dere, göl, pınar ve çeşmeye geldiğinde de çamaşırlarını değiştirip, kirlenenlere sabun sürüp yıkadıktan sonra ağaç dallarına serip kurutup Yollarına devam ediyorlarmış.
Bazen il ilçeye rastladıklarında maddi durumları iyi olunca beslenme sorunlarına ihtiyaç olan gerekli malzemeleri alıyorlarmış. Çünkü arabada kap ,tava da , tencere de mevcutmuş. Belki dikkatinizi çekecektir neden at, araba, kedi, köpek, horoz, tavukları, civcivleri yanlarında aldıklarını sebebini de açıklamak gerekiyor.
At karı kocanın vasıtası olmuş. Acaba yuvaları olmuş, kedi sevimli olduğundan onlarla gönül eğliyor muş, köpekte koruma görevi yapıp arabanın etrafında dolanarak tehlike gördüğü anda havlıyor muş.. Horoz da onların sabah uyanmasına yardımcı oluyormuş. iki tavuk ise yumurta soruyormuş, civcivler de büyüyormuş . Tavuk da onların ihtiyacı için kesiliyormuş . Gıda ve diğer ihtiyaçları tükenmeden alıyorlarmış.
Köylerden geçerken de bağ bahçe gibi yerlerin sahipleri ikramlar sunuyorlarmış. Sümbül hanımla Rıza eşlerin Bu gezme seyahati mutluluklarına mutluluk katıyormuş. Ama bir de çocuğumuz olsa diye düşünüp rastladıkları her ibadet yerinde de dua ediyorlarmış Az gidip, uz gidip dere tepe düz gitmeden atın çekebildiği yolları tercih gidiyorlarmış. Birkaç ay geçtikten sonra Sümbül kadının canı erik istemiş.
Bir köyden geçerken erik ağaçlarını görmüşler ama sahibi olmayınca dinimizce de haram olur diye izinsiz koparmamışlar. Bahçenin karşısında harman alanı gibi yerde konaklamışlar. Ertesi günü sahibi bahçe sulama ya gelince onların yanına uğrayıp hal hatır soruyormuş. Sümbül kadın da canının erik istediğini söylemiş. Bahçe sahibi de - Ben yaşlıyım dalına çıkamam Siz ihtiyacınız olanı alın benden yana helal olsun demiş.
Sümbül kadın kocasına işaret etmiş. Hadi topla gel diye çünkü canı çok istiyormuş, kocası mahcup oluyormuş ama yaşlı adam Rıza beye sanki ilk müjdeyi vermek için kulağına fısıldayarak - Bahçe sahibi : Arkadaş çekinme karın hamile galiba Çünkü hamile olan kadınların istediğini yerine getirebilirsin. Bunu anlayan Rıza bey yıllardır evlatlarımı olmadı,hasretiyle yanan koca çok sevinmiş ve kendini erik dalında bulmuş kamıştan ve söğüt dalından örülen sepetin sapını dala asarak iki eliyle erikleri içine dolduktan sonra bahçe sahibine Allah razı olsun senden demiş.
Yaşlı amcada bu bahçe bana atalarımdan miras kaldı ruhlarına değsin demiş. Bir müddet durduktan sonra helalleşerek oracıktan ayrılmışlar. Başka bir yöreye giderken eşi erikleri yedikçe seviniyormuş ara sıra da artık erik çekirdeklerini de tavuklara atıyormuş , yemek artıklarını da vermiyorlarmış. Rıza bey bu arada eşinin karnını eliyle elleyince, Sümbül kadın da ona - Çocuk mu arıyorsun yine deyince - Rıza Bey bahçe sahibi yaşlı amca ilk müjdeyi verdi bana demiş. eşi Sümbül hanım da arkadaşlarından böyle şeylerin normal olduğunu itiraf ederek - Allah izin verirse olur inşallah demiş.
Seyahatlerine devam ettikçe Sümbül hanımın karnını da iyice kabarmaya başlamış, bebeklerinin kıpırtısı hisseder olmuşlar , mutlulukları daha da artmış. Güzel bir şehrin içinden geçerken her yeri yeşillik olan yöreye dayanamamışlar. Tepeye tırmanırken at birazcık arabayı çekmekte zorlanınca Rıza Bey arabadan inerek ,atın yularından çekerek biraz düze çıkınca bir baksalar ki her tarafı şimdiye kadar hiç görmedikleri güzellikle karşılaşmışlar. O yörenin yabancısı olunca dalındaki pembe güller koparmadan Sümbül Hanım koklamaya devam etmiş. Her gülü koklayınca da karnındaki kıpırtı artıyormuş. Az öteye gittiklerinde de tahta üzerine kömürle yazılmış Gelincik köyü adını okumuşlar.
Köyün yakınından geçerken bir davul sesi duyunca o köye uğramışlar büyük bir kalabalık varmış köyün ortasında kazandan kalmıyormuş, pilavlar kaplara döküyormuş, helvalar geliyormuş onları gören köylüler Sümbül hanımı Rıza beyi de buyur etmişler, atın önüne de bir demet yonca koymuşlar. Horoz ,kedi köpek , tavukların ,civcivlerin mideleri bayram etmiş.
Davulun sesi ve arttıkça atmış meğersem gelin çıkıyormuş at üzerinden gelini indirmişler damat adayı da atın yularından çekiyormuş bu güzel tabloyu da köylüler alkışlıyor muş. Sümbül hanım ve Rıza Bey Bir birbirlerine bakarak duygulanmışlar evlilik yıl dönümlerini hatırlamışlar. Sümbül Hanım Rıza beye -Ben bu köyü çok sevdim kızım olursa buraya gelin ederiz, oğlum olursa da buradan bir kız alırız diye hayal kurmuşlar akşam olmak üzereymiş hava kararıyormuş.
O köyün muhtarı misafirleri köy ortasına yerleştirmiş.. o gece çok güzel rüya görmüşler. Seherin vaktinde horozun ötüşü ile uyanıp namazını kılıp karınlarını doyurup yollarına devam etmişler, giderken de sıcak bölgelere ulaşınca seyahatleri sırasında ağaçlık gölgeleri seçerek mola veriyorlarmış.
Yakın bir köy merasına dururken Sümbül Hanımın ağrıları artınca rahatsızlıktan önce köy ebesinin olduğunu öğrenen Rıza bey hanımını köy ebesine arabasıyla götürü, karnı burnunda olunca Sümbül hanımı odasına alır, kapıları kapatır elinden geleni yapar, Rıza bey eşinin sesini dışarıdan duymaktadır. Bu arada esinin sesi kesilir bu sefer de çocuk sesi duyulur.
.Oracıkta Sümbül hanımın bir kız evladı olmuştur. Ebe hanım Rıza beye Müjdeli haberi verince da çok sevinir. Yıllar sonra bir evlada kavuşmanın heyecanını yaşıyorlarmış. Ebe hanımın küçük çocuğu büyütünce küçük kıyafetleri onlara vermiş. Ebe Hanım O aileye yardımcı olmuş çocuğu normal doğumla yapsa da gördüğü kusurlu söyleyememiş. Çünkü bebeğin gözleri açılamıyormuş, karı koca yavruyu kucaklayıp ebe hanıma da teşekkür ederek oradan ayrılıp yollarına sevinçle, huzurla devam etmişler .
Sümbül hanım bebeğini emzirirken göz kapaklarının açmaya çalışsa da açılmıyormuş. Rıza beyde durumun farkına varsa da eşine moral vermek için sabret umutsuz olma zamanla açılır gidiyormuş. Çocuk yavaş yavaş dillenmeye başlamış. Bu arada bebeğin alnının orta yerinde birden gül resmi oluşmuş .Ana ve baba her sezişlerin de o gülün üzerinden öpüyormuş.. Çadır arabanın içi adeta yuvayı andığın'dan her ihtiyaçlarını gidermişler.
Çocuğun hafiften dilinin çözülmesiyle ne dediği anlaşılır olmuş. En çok söylediği cümlede- mis kokumu bulun bana diyormuş. Gittikleri yerdeki her bir çiçeği kokladıkça bunlar değil diyerek ağlıyormuş ne yapacağını şaşırmışlar, acaba bu çocuğun istediği koku hangisi diye gittikleri her yerde de arıyorlarmış. Birbirine benzer güzel çiçekler yokmuş. Rıza bey ve Sümbül hanım telaşa kapılıp - Bu çocuk da bir rahatsızlık var ama ne var acaba diyerek yakın şehirdeki doktora danışmışlar. Çocuğun Gözlerini muayene ettirmişler.
Doktor gözlerinin varlığından Emin olduğunu açıklamış ancak göz kapaklarının hareket edip açılması için bir mucize gerektiğini izah etmiş. Oradan da ayrıldıktan sonra yörenin tanınmış hocasına ulaşmışlar.hocayla tanışmışlar,çocuğun durumunu da anlatmışlar. Hoca efendi de - Çocuğun mis koku dediği peygamber kokusudur, O da buralarda yetişmez geldiğiniz yöreye geri döneceksiniz oralarda arayın gül şehri ISPARTA da bulabilirsiniz ancak demiş.
. Hocaya Sümbül hanım şu soruyu yönetmiş: - Hocam gözleri görmeyen bu çocuk mis kokulu gülü nereden nasıl hissedebilir deyince? - Hoca Efendi de bacım Eğer sen hamileyken Isparta gülü koklayınca senin duyduğun hazzı bebeğin anne karnında ruhuna istemiştir ondan dolayı bu çocuk o kokuyu algılayabilir. Deyince- Rıza beyde doğru dersin Hocam biz bir köyde Eşim hamileyken konakladık O köyün çok yakın çevresinde de pembe renkli ağaç fidanları vardı eşim onları çok beğenmişti ve O gülleri koklamıştı. deyince Sümbül hanımın jetonu düşer kafası çalışır.
Hoca efendinin de duasını alırlar Vakit geç olunca Hoca Efendi onları köy odasında misafir eder. O gece rüyalarımda çocuğunun gözlerini açıldığını görürler. sabah ezanı ile camiye gelen Hoca ile cemaat arasında misafiri gördüğünde bir isteğin olduğunu sezmiş. Rıza Bey çocuğunun adının henüz konulmadığını izah etmiş. Aslında çocuğa Gülizar diye hitap etseler de bir hoca tarafından ezanla ismini çağrılmasının inancının gereği olduğunu biliyorlarmış. Nihayet kızın ismi Gülizar diye üç kere çağrılmış vedalaşmadan önce kulağına ezan okunmuş nihayetinde ismine sahip ol denmiş .oradan ayrılmadan önce Sümbül Hanım da rüyasında kızının gözlerinin açıldığını söyleyince - Hoca efendi Allah'tan umut kesilmez kızım inşallah bir mucize olur açılır sağlığına kavuşur Ben de sizin için duacıyım demiş.
Helalleşip oradan da uzaklaşmışlar yemek yedikleri Gelincik Köyüne gelmişler önceden gördükleri misafirleri köylü halkı tanımış. gündüz vakti olunca da gün batmadan köyün gençleri dalında açan gülleri toplamaya çalışıyormuş. Gülizar Kız yine kokumu bulun bana diye ağlamaya başlamış. Rıza beyde arabasını köy merasına park edince en yakın bahçede gül toplayan kadınları görünce - Sümbül Hanım'a çocuğun çocuğunu sırtına sar o kadınların yanına git demiş.
Sümbül Hanım da memnuniyetle diyerek varmış kolay gelsin diyerek bir anda kadınlarla kaynaşmış, bu arada Gülizar kız gözleri görmediği halde mis kokumu buldum, mis kokunu buldum mis kokumu buldum diye seviniyormuş. Kadınlar çocuğun alnında ki gülün şeklini andıran resmine bakınca. - Şaşırmışlar ve bu bir hikmeti ilahi bizim çocuklarımız da böyle bir şey yok demişler. Sümbül hanım sağ olun bizde Gülizar güzel kızımızın gözleri açılsa diye dua ediyoruz onun için geri döndük demiş. İçlerinden tecrübeli Kadının biri yarım çuval Gül vermiş. Şöyle demiş - Sen bunları Kaynat hafif soğuyunca suyuyla çocuğunu bir kaç kere güzelce yıka der. Sümbül hanımda denilenleri yapar.Gül suyla ile çocuğunu bir güzel yıkar ertesi gün kadınlara teşekkür ederken sizin köy odasına yerleştirelim mi der. Gül veren bayanda gerekli bilgileri aktarır.
Bu güllerin suyunu da esansı da ürünleri de hastalara şifa dır demiş Sümbül Hanım da köylünün sıcakkanlı oluşuna önceden sevdiğini söylemiş.Rıza beye durumu anlatmış köy odasına bir müddet kaldıktan sonra Gülizar kızını gül suyu ile yıkadıkça gözleri de açılıvermiş böylece onları köyü de benimsemiş. Sümbül hanımla Rıza bey bir köy evi alarak yerleşmişler orada köy yaşantılarına devam etmişler. Onların da bir gül bahçeleri olmuş Gülizar kız büyüdükçe o köyün gözdesi olmuş dünürler gelmeye başlayınca Sümbül Hanım da seyahat ederken yaptıkları duayı hatırlamış.
Bir kızım olunca gelincik köyüne gelin edeceğim dediğini- Rıza Bey de artık senin duaların kabul oldu kızımız Gülizar isteniyor deyince Sümbül Hanım da hayırlısıyla verelim İnşallah her ne kadar ilk göz ağrımız olsa da en azından gözümüzün önünde olacak nasıl olsa Onların da gül bahçeleri var hep birlikte Isparta güllerini üretirler geçimini sağlarlar diye düşünmüşler. Türkiye'nin gül bahçesi dünyanın Gül bahçesi yaparlar demiş Gülizar kızı o köyün evladı Murat'a vermişler ve ailecek dünürleriyle çocuklarıyla, torunlarıyla mis kokulu gülleri üretmeye, koklamaya, toplamaya, toplamaya , pazarlamaya devam etmişler. Böylece Gülizar güzel kız mis kokusuna kavuşup muradına ermiş, yaşadıkça da daha nice güzel günler görmüş.
6-4 2019 ISPARTALI ZEKİ ÇELİK.
Kayıt Tarihi : 4.12.2020 16:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!