-İŞTE NİMET İŞTE CENNET DER GİBİ-
Mustafa’nın miracı
Şereflendirilme tacı
Karnı sarı
Göğsü ak
Şimşek gibi hızlı
‘Katır kuyruklu adem yüzlü at’
İlyas’ın ateş arabası
Dünyevî şekil
Şimşek ve elektrik hızıyla koşar gibi
Uçar
Burak
Bahara öpücük dağıtır kelebek
Ahmed’in kolunda melek
Mescid-i Haram’dan
Mescid-i Aksa’ya
Karanlığın perdesini yırtar yeşilliği süsler gül,
Yeryüzünün göğe en yakın kubbesi
Bir şehir ki peygamberler ve mabetler ülkesi
Kâbe gibi temiz
Mescid-i Aksa
Evimiz.
Peygamberlerin ikametgâhı
Gayp alemine açılan pencere
Miraç ile yeni bir şeref kazanacaktı
Şimdi
Kudüs,
Ey Kudüs!
Kutsal ışık
Gök iner yere
Muhammed’e salat ve selâm getirdiler,
Peygamberler ona gönülden baş eğdiler
Aşk oldu imam
Birlikte namaz kıldılar.
İnci ve yakut işlemeli gümüşten
Göz kamaştıran ışıltı ve parlaklık
Firdevs’ten sarkıtılan
Boşluğa asılmış tavan ve taban gibi yerden
Sahre Taşı’ndan
Merdiven.
-GÖKLER SIRAYLA AÇAR KAPILARINI-
Göklerin o mesut derinliğinde uçar gibi
İşte nimet işte cennet der gibi
Her adımla çözülür göğün şifreleri:
Gökler sırayla açar kapılarını
Buyur
Ederdi
Yedi gök ziyaret edilmişti
Her gökte bir peygamberle görüşülmüştü
Akıl ve kıyas âleminin son sınırı
Din göğünde yeşillik,
Perdenin ardını görmeyi seç
Melek dursun sen ileri geç:
Sidre’den ötesi tümden aşktı
Melek bir adım atsa yanacaktı
Her yanı bürüdü yeşil perde
Hizmete geldi Refref
Onunla
Tanrı’ya
Yaklaştı
Ahmed
Aşkta en yüce kapı açıldı
Daldılar ötelerin gövdesine
Refref kâinatın karnında bir can taşıyordu
En şerefli yük.
Sağı ve solu olmayan
Gündüzsüz ve gecesiz
Bütün göklerden geçilip
İlâhî visalin mahrem bucağı
İlâhî huzurun eşiğine doğru yüründü,
Kutsiyet alanı içine girildi
Tanrı daveti ile buraya yükselindi
Tüm güzelliği ve genişliğiyle âlemler serildi önüne
Melek ve peygamberlerin girmediği makama girildi
Cisimler ve terkip âleminin son sınırı
Arşa yükselindi.
Felekler üzerinde yürüyüş
Gökten göğe geçiş
Tüller hep tüller
Kapıyı açar güller
Denizinde yüzmek gibi uzayın
Hak ile buldu sonsuzluk
Ev sahibi oldu Muhammed’e arş
Dolaştı arşı ve kürsüyü kanatsız baş
Güzelliğini duyana
Güzelliğini gösterdi tavus
Âlemde tek onu seçti Tanrı
Sırtında nurdan kaftan
Başında taç gibi
Arş mülkünden kalktı
Yetmiş bin perde yukarıya yükseldi
Dolunaya döndü
Doğdu ay.
Kalbe girip damarlarda yürümek
Çiçek ve güller gibi her şey rengârenk
Arşa o ne güzel süs ve suret.
Sanki hücrenin içini gezmişti
Tabaka tabaka âlemler gibi
Çekirdek içinde kök ve gövdesi ağacın
Nice olağanüstülüklere vakıf olmuştu
Geminin suda bıraktığı iz gibi
Çiçeğini görmüştü.
-AKILLARA HAYRET VEREN AYETLER-
Ayağı göğün en yüksek katına bastı,
Madde ve mana âlemlerini ayıran
Kalktı aradan perde
İki hasret birbirine kavuştu
İki yay kadar yaklaştı
En yüce ufukta
Baştan ayağa göz
Mukaddes Huzur’a kabul edildi
Fiziği aştı
Harfsiz ve sözsüz
Hitaba oldu muhatap
Kalp titretici
Hayrete düşürücü
Daha birçok yer ve durağa uğradı
Şefkat ve merhameti coşturan
Yetmiş hicap içinde
Refref Sidre’ye geri taşıdı
Ahmed’i Cebrail karşıladı:
Gördü peygamberleri ve melekleri
Akıllara hayret veren ayetleri
Tuba ağacının altından kaynayan nehri
Bozulup kokmayan suyu
Tadı bozulmayan sütü
Tat veren şarabı
Süzme bal ırmağını gördü.
Mekke ışıklı öğle
Döndü müjdelerle
Kayıt Tarihi : 21.9.2018 23:18:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mücahit Koca](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/09/21/mirac-32.jpg)