Uzak çok uzak bir kentten
Sana şiirler yazıyorum…
Gri…
Mavi…
Beyaz…
Ve renksiz
...
Neşesi gölgede kalmış güneşlik çay bardaklarında
Dudak payı ısırılmış genç kızlığıyla
Gülümser hala hayata kız kulesi
İstanbul’un misafirperver bakışları arasında
seni özlemek
bir şehri düşlemek gibi
mavi ve uzun bir kış...
seni özlemek
bir daha gelmeyeceğini bilmek gibi
...
Sonunda erdi murada ruhum
Alevlendi sönen gönül mumum
İçimde ki çocuk uyandı uykudan
Çekti ellerini yalnızlık denen kuyudan
İçildikçe aşk gözlerin geldi aklıma
Acının da dili var mıdır?
gel desem duyar mıdır.
insan bir aşktan yanıp kül olsa
yanmışlığı ona kar mıdır...
sus demek için bazen
insan niye yazar ki
ya acısı kendisinden büyüktür
yada acıtanı kendisindendir..
yoksa kim zehrini yudumladığı
bir yılanın kıvrımlarına
yüzünde bir şey var
yüzümden çalınmış gibi
gülüşünde bir şey var
ömrümden alınmış gibi
İstanbul sokaklarında çocuklar
bembeyaz gökyüzünde el ele tutuşmuşlar..
beraber iniyorlar
aşktan yere...
gelin gelin
Sebepsiz yere canım sıkılır
Sebepsiz yere üzülürüm
Sebepsiz yere aynalara küser
Sebepsiz yere keserim saçımı
Sebepsiz yere kıyarım bıyıklarıma
Sebepsiz yere aşktan kaçar
Yalnızlığımı çaldırdım
kalabalık bir ikilemde
yasaklı meyve gibi
utanıyorum...
...sesime gelmiyor sesler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!