Bazen yolda rastladığınız bir küçük ayrıntı heyecanınız olur, bazen aldığınız bir kitap. Geçtiğimiz hafta boyunca süren heyecanıma bir dergi sebep oldu. 2005 yılında yayın hayatına başlayan Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi’ni o zamandan bu yana ilgiyle takip ediyorum. Özellikle dosya konuları, dergiye ilgimi ayakta tutmayı başardı. Bilimkurgu edebiyatı, internetin hayatımızdaki ve edebiyattaki yeri, yeraltı edebiyatı ile ilgili dosyalarını merak ve ilgiyle okumuştum. Bu sayıdaki dosya konusu ise bende daha farklı bir coşku ve heyecan yarattı. “Minör Edebiyat” kavramı, itiraf etmeliyim ki şimdiye dek ilgilenmediğim bir konuydu. İşe kavramın içeriğini anlamak için özenli ve titiz bir çalışmayla oluşturulan sorulara bakmakla başladım. Bu bir bakış açısı oluşturabilecek ilk bilgilenmeydi. Derginin sunumu bende merak uyandırmayı başardı.
Böylece, en genel anlamıyla bireyin ait olduğu kültürden ve dilden sürgün olmasının, yersiz yurtsuzlaşmasının minör edebiyatı ortaya çıkaran temel nokta olduğunu öğrenerek okumaya başladım. Bu bilgilenme bana, Kürt Yazarlar Derneği tarafından 10 Mayıs 2010’da başlayan, üç üniversitede üç gün süren, Kürt Edebiyat Tarihi’nin izlerini süren “Edebiyat Tarihini Arıyor” etkinliğini anımsattı. Bu etkinlik sonrasında, “azınlığın! ” majör dilde yaptığı edebiyata tuttuğu büyüteç beni heyecanlandırmıştı. Dergiyi okudukça, Türkiye’de yıllardır yaşanan bu özel parantezin içinde olup biteni anlamama yarayacak ip uçlarını bulmaya başladım. Sayfaları karıştırdıkça ilgim daha da arttı. Çünkü konunun incelenmesi bizim ülkemizle sınırlı kalmıyor, Almanya’da yaşayan Türkler açısından bakıldığında Almanca karşısında minör kalan Türkçe üzerinden de, yapıtlarını Almanca yazan Prag Yahudisi Kafka üzerinden de değerlendiriliyordu.
Bu konuda önemli çalışmalar yapan Delueze ve Guattari’nin yaklaşımlarını açımlayan Çimen Erkol’un yazısı, bana dil ve insan konusunda üzerinde düşünmediğim ne çok cephe olduğunu anımsattı. Delueze ve Guattari’nin dillendirdiği şu soru belleğimde çakılı kaldı: “İnsan nasıl kendi öz dilinin göçebesi ve Çingenesi olur? ”
Erkol yazısında Türkiye’de yaşanan sürece dikkat çekerek, çalışma izni olmayan göçmenlerle, Manisa’nın Selendi ilçesinde Çingenelerin yaşadıklarıyla ilgili olayların edebiyat çevresinde pek yankılanmadığını tespit ediyor, sonra da; bu konularda “Yaşanan tartışmalar, edebiyatın koşullarını belirleyen dinamiklerin ipuçlarını barındırmalı.” diye ekliyordu.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman