Minik eller, ince gülüşler!
zamane ölümleri artık yoktur,
gün doğumuyla, yeni insancıklar katılır,
hayatın hiç yokluğuna şahit eden…
Ayakkabıların çamuru temizlenir,
paspaslar kirlenmesi diye,
önce gölgeler girer meclislere,
soğuk taşlar kimsesizliğine yanar.
Sokak başlarında, satılık ruhlar,
ağlaşır kırmızı mavi siyah makyajlarda,
topuklar ve tırnaklar aynı abartıdadır.
Düşler içinde ölmüş hicranlar yankılatır…
Sokak başlarında latif gardiyanlar,
olmayan sokak lambalarının ışığıyla kandırır.
Islak kaldırımlarda can çekişen düşler,
yarınların çocuklarına kin tohumları bırakır…
Ve dönmez dünyanın tekerleği.
Yüksek binaların sıcağında, mutluluk tabloları,
paspaslara sıyrılmış biçare ruhlar,
uzak diyarlara giden gemilerin dumanları,
ince bir sistir yukarı göç eden….
Suyun altında kalmış nilüfer yaprağı
acıyı değil, acımsıyı anlatır…
Sevgi yok oluşun kıyısında, odalarda,
kırmızı mavi neon ışıklarında ölümü yine hatırlatır.
Anlatamazsın biçare ruhların acısını yüzüne,
Çünkü; herbiri yaşamaklığını maharet sanır…
Ayna başlarında geçen onca saatin ardından,
gözlerini hatırlayamayan onca aptal ruhtan,
defalarca kendine bakamayan yansımalardan kaçan,
yarınların islekelerinde… Kendini arayanlar!
Bu günlerde dost bildikleri güvercinlerin ihanetiyle,
ruhlarını okşayan aptalların siluetleri,
ve insan olmanın bilincine varamadan ölecekler,
kahkahalarına mum ışığı anlamlarda,
güneşe meydan okuyup kahpe dünyalarına,
eğlence diye kattıkları,
sonsuzun heybetli kahramanların, asil mutlulukları yanında
bir daha anılmayacak,
minik eller, ince gülüşler!
Kayıt Tarihi : 20.10.2008 01:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!