Gerçekten ekonomi büyüyorsa!
Yani milli gelir bir yıl öncekine göre artıyorsa,
Demek ki düşmüyor adil pay her tasa.
Baş sebep 12 Eylülde dayatılan Anayasa.
Sendikalaşma, örgütlenme, yasal hak arama,
Kalmadı artık, bunları arama.
Milli gelir hesapla değil üretimle artar.Üretim için fabrika lazım. İleri teknoloji ile sürülen tarımsal alanlar lazım.
Dışsatım (ihracaat) ın, dışalım (ithalat) dan yüksek olması lazım.
Bunun yerine giren sıcak parayla borç yiyoruz, etten kemikten olduğumuz için de payımıza çok az düşüyor. F.L.A.
Milli gelir hesapla değil üretimle artar
Orhan POLAT
Güngör URAS
09 Mart 200826-11-2010 00:19:40
Milli gelirimizi TÜİK (Başbakanlık\'a bağlı bir devlet kuruluşu olan Türkiye İstatistik Kurumu) hesaplar. TÜİK, milli geliri hesaplama şeklini değiştirdi. 1998 yılından bu yana milli gelir rakamlarını yeniden belirledi. Bu yeni hesap şekliyle milli gelirimiz “durduğu yerde” arttı.
2006 yılı sonunda milli gelirimiz 400.0 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Yeni hesaplama şekli ile (kâğıt üzerinde) yüzde 31.6 oranında yükseltildi, 526.4 milyar dolar oldu.
TÜİK, bir süre önce ülke nüfusunu 73 milyondan 70 milyona düşürdü. Sonra milli geliri 400 milyar dolardan 526 milyar dolara çıkardı. Sonuçta kişi başına düşen milli gelir rakamı da 5.480 dolardan 7.500 dolara yükselmiş oldu.
Milli gelir nedir?
Milli gelir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerinin toplamıdır. Üretim artınca milli gelir de artar. Üretmeden ülke gelirini artırmanın imkânı yoktur. Milli geliri ölçmek için önce ülkedeki mal ve hizmet üretiminin “miktarı” belirlenir. (Ölçülebilecek ölçülür. Ölçülemeyecek olanlar tahmin edilir.) Sonra bunlar cari fiyatla (o yılın fiyatıyla) fiyatlandırılır.
Geçmiş yılların milli geliri ile karşılaştırmaya imkân vermek (değişim belirlemek) için de cari fiyatla belirlenen milli gelir rakamından enflasyonun şişkinliği alınır. Buna da “Sabit Fiyatla Milli Gelir Hesabı” denilir.
Milli gelir hesabında mal ve hizmetlerin parasal değeri “Katma Değer” olarak toplanır.
Katma değer denilen şey bir malın çıktı fiyatı ile girdi fiyatı arasındaki farktır. Bu fark (1) Kira, (2) Ücret, (3) Faiz ve (4) Kâr’dan oluşur. Örneğin bir ayakkabı 100 liradır ama, onun içinde 30 liralık deri, 10 liralık iplik, 5 liralık çivi vardır. Derinin, ipliğin, çivinin içinde de kira, ücret, faiz ve kâr vardır. Bunlar ayrı ayrı toplanırsa gerçek olmayan bir rakam ortaya çıkar.
Bir son açıklama daha: Milli gelir hesabında kayıt içi-kayıt dışı ayrımı yapılmaz. Bu hesap bir muhasebe hesabı değildir. Pazara çıksın çıkmasın, kayıt içi olsun olmasın tüm üretim hesaba girer.
Daha önce de değişti
Bizde son kırk yılda milli gelir rakamlarıyla 3 defa oynandı.
1) DPT kurulduğunda, DİE ile DPT’nin üretim tahminleri farklı olduğundan Birinci ve İkinci Beş Yıllık Kalkınma planlarında DİE ve DPT milli gelir rakamları arasında ufak farklar vardı.
Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlanırken Yaşar Yaşer’in DİE Başkanı olduğu dönemde, Erdoğan Özötün ile rahmetli Cemil Çınar’ın çabalarıyla bu çelişki giderildi. Fakat eski seri ile yeni seri arasında sadece yüzde 1-3 oranında fark oluştu. Yeni seri 1968 sabit fiyatlarıyla belirlendi, 1948 yılına kadar geriye uzatıldı.
2) Orhan Güvenen’in DİE Başkanlığı döneminde 1990 yılında milli gelirde ciddi bir düzeltme yapıldı. Milli gelir yüzde 30-35 oranında büyütüldü.
Yeni hesapta 1987 yılı sabit fiyatları esas alındı. Geçmiş yılların rakamları 1968’e kadar düzeltildi.
3) Son olarak da TÜİK, 1998 yılı girdi-çıktı çalışmasına dayalı olarak 1998 yılı sabit fiyatlarıyla üretim değerlerini tekrar belirledi. 1998 yılından bu yana açıklanan rakamları yükseltti.
Güven sarsılıyor
Yeni hesaplamayla TÜİK’in milli geliri yükseltme gerekçesi nedir? Üretim mi arttı ki, milli gelir rakamı büyüyor? Hayır. Üretim aynı. Hesaplama şekli değiştiriliyor.
Açık anlatımıyla üretim artmadığı halde milli gelir rakamı büyümektedir.Tekrarda yarar vardır ki, önemli olan üretimdir. Üreteceksiniz ki, geliriniz artsın.
10-15 yılda bir milli gelir hesaplarını düzeltip % 30-35 oranında artırmak hesapların sağlığına olan inancı zedelemektedir. Düzeltmelerden önce kullanılan milli gelir rakamlarına dayalı olarak yapılan hesaplamaların, rasyoların doğru olmadığını görmek kullanıcıları ve yorumcuları zorda bırakmaktadır.
Selamlar!
Ben ekonomi uzmanı değilim. Yalnız şu düşüncemi paylaşmak istiyorum. Yanlış ya da eksiğim varsa düzeltsinler. Lütfen.
İçerde doğru dürüst üretim olmadığı için sarayvari harcamaları karşılamak üzere faizi yükselterek sıcak parayı ülkeye getirtiyorlar.
Sıcak para (sermaye hareketliliği) : borsa, döviz, devlet bonosu gibi finansal araçlara nerede yüksek faiz (getiri) varsa, Soros gibi Finanasal Yatırımcılar Dolarlarını o ülkeye getirip, bozdurarak yerli para (TL) alırlar. Dolarlar büfelerde bozdurulup, TL alınınca döviz artar TL azalır, buna sıcak para denir.
Bu döviz yatırımcıları, reel yatırım (iş yeri açma) yapmazlar. Ellerine geçirdikleri TL ile yüksek getirili hazine bonosu ve hisse senedi alırlar.
Bu arada büfelerde bol olduğu için ucuzlayan döviz de ithalatçılar (dış alımcılar) ın iştağını kabartır.
1 Dolarlık mal getiren dış alımcı dolar 2 TL ise büfeye 2 TL ödemek zorundadır. Sıcak para ile bollaşan ve ucuzlayan dolar 1 TL’ye düşünce büfeye 1 TL ödeyerek aynı malı getirirler.
Dolara hücum nedeniyle doların miktar çok daha fazla azalır ve 1 TL’ den 3 TL’ye fırlayabilir.
Burada şunu vurgulamak gerekir. Eskiden seralar yokken domates yazın pazar yerlerinde çok fazla olurdu. Fazla olunca da fiyatı çok düşüktü. Bu da gösteriyor ki çok olan malın fiyatı düşük olur.
Gelen sıcak para (yüksek faize gelen döviz) büfelerde çok fazla olunca dış alımcılar da yukarıda ki sebeplerden dövize hücum eder, bu da azalan dövizin fiyatının yükselmesine neden olur. Yüksek döviz = Enflasyon (TL’nin değer kaybetmesi) dur.
Burada enflasyonun asıl sebebi içerde üretip bol ihracat (dış satım) yapılamamasıdır. Tüketimimizi borç döndürerek yapmamızdır. Buna de 12 Eylül anayasası ve Kemal Derviş aracılığıyla Avrupa Birliği’nin bize çıkarttığı iç tüketimi baltalayan 15 yasa hareketidir.
Ülkemizde çok bol bir şekilde hastane, AVM, otel inşaatları doğayı katlederek sürmekte. Bu inşaatlarda kullanılan, inşaat malzemeleri, perdeler, mobilyalar vs. vs. ler hep dış alımla dışarıdan getirilmekte.
Bu dış alım çılgınlığı dövizi aşırı yükseltmenin yanında dış açığı (dış alımın dış satımdan fazla olması) da arttırmaktadır.
Doğrusu iç üretimle bol bol üretip bunları dış pazarlara satarak bol döviz rezervine (birikimine) sahip olmaktır. O zaman döviz yükselmez ve dolayısıyla enflasyon da olmaz. 02.06.2014 Saygılar ve Sevgiler F.L.A
Fatih Lütfü AydınKayıt Tarihi : 27.8.2014 23:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!