Millet-i Sadıka (Ermeniler) ve 24 Nisan 1915 Ermeni Tehciri*
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethettikten sonra, Rum’lara olduğu gibi Ermeniler’e de dillerinde ve dinlerinde tam bir serbestlik tanımıştır. Bu imtiyazların doğal bir sonucu olarak Anadolu’nun muhtelif kesimlerinde yaşayan Ermeniler, yoğun bir şekilde İstanbul bölgesinde toplanmış ve Türkler’le kısa bir sürede kaynaşarak, iş ve sanat hayatını geliştirmek suretiyle refah içinde rahat bir hayat sürmeye başlamışlardır. Bu devirde, bunlara “Hıristiyan Türkler” veya “ Tebaayı Sadıka /Millet-i Sadıka” denilmesinin sebebi, huzur ve güvenlik içinde yaşayan Ermeniler’in bu hoşgörülerden yararlanarak Türkler’le kaynaşmış olmalarındandır.
Ermeniler, önceleri Osmanlı’nın barışsever ve sevilen tebaları idiler. İki millet arasındaki düşmanlığı, dini sebeplere yormak, çok yaygın bir düşünce olmakla beraber, tamamen yanlıştır. Dokunulmadığı taktirde Türkler, başka dinde bulunanlara dünyanın en hoşgörülü insanlarıdır. İki ırk arasındaki düşmanlık, tamamen siyasi sebeplere dayanır.
“Millet-i Sadıka” olarak yaşayan Ermeniler, yabancı teşvik ve tahrikleriyle Balkanlarda başlayan bağımsızlık hareketlerinden de esinlenerek özellikle din adamlarının yönetiminde örgütlenmeye ve seslerini yükseltmeye başlamışlardır. Özellikle Rusya’dan çeşitli kimliklerle gelen Rus kışkırtıcıların çabalarıyla saldırgan tutumlar baş göstermeye başlamıştır. Bazı Ermeni din adamları Kilislerde ellerindeki silahları gösterip “Türkler ancak bunlardan anlar, gerekirse öküzünüzü satın, silahlanın” diyecek kadar bozgunculuk çağrıları yapmışlardır.
Özetle ifade etmek gerekirse, 1800’lü yıların sonlarına doğru kıpırdanışlar başlamıştı. Bunun başlıca sebebi ise, İngiltere ve Rusya arasındaki menfaat çekişmesi (nüfuz) mücadelesidir. Çarlık Rusya’nın büyük bir devlet olarak ortaya çıkmasından sonra gerek Balkanlarda yürütülen Pan-İslavizm ve gerekse Boğazlar yoluyla sıcak denizlere ulaşmayı amaçlayan Rusya karşısında Hint Yolu’nu güvence altına almak düşüncesiyle İngiltere’nin, 1878 savaşından sonra yıkılacak İmparatorluğun enkazından pay koparma hesaplarıdır.
İngiltere ve Rusya’nın ortak kararı ile Ayastafanos ve Berlin anlaşmalarında ilk defa uluslar arası platformda Ermeni meselesini gündeme getirmişler ve vaadlerin yerine getirilmesini Osmanlı Devleti’nden talep etmişlerdir. Berlin Antlaşmasının 61. maddesi gereğince İngiltere Osmanlıdan, Ermeniler’in yaşadıkları vilayetlerin yerlerinin gereği olarak ihtiyaç duydukları düzenlemeyi zaman geçirmeden yapmayı ve diğer unsurlara karşı Eremeniler’in güvenliğini sağlanmasını ve bu taleplerinin süratle yerine getirilmesini istemiştir. İngiltere’nin amacı, işaret edildiği gibi Anadolu’nun doğusunda kendine sadık bir Ermenistan Devleti’nin kurulmasına imkan sağlamak ve böylece Rusların sıcak denizlere ulaşmasını önleyerek İngiltere’nin İmparatorluk Yolu’nu tehdit etmesine mani olmaktı. Bu tez “Sizin (Ermenilerin) işleriniz beni ilgilendirmez. İngiltere Hükümeti çıkarlarınızı korumayı üstlenmiştir. Siz İngiltere Hükümetine başvurun” diyen Rus Çarı’nın sözüyle doğrulanmaktadır.
Osmanlı Devleti’nden pay koparmak isteyen sözüm ona büyük devletler gibi Ermeniler’de kendi emellerinin tahakkuku için ufukta görülen “Pay kapma” olayının asıl unsuru olmuşlardır. Ülkemizde mutlu, rahat bir durumda yaşayan, servet üzerine kazanan, Osmanlı’ya asker dahi vermeyen, okulları serbest olan ve okullarında milli tarihlerini okutan ve gençlerine sürekli Türk düşmanlığı aşılayan hain Ermeniler, bir ortak hareket içinde birleşerek milli komiteler kurup; adını “Hayır Cemiyetleri”, “Armenikan Komitesi”, Hınçak Komitesi”, “Taşnak Komitesi” koydukları bu cemiyet ve komitelerin besledikleri katil ve vatan hainleri ile cephe gerisinde isyanlar çıkartarak Osmanlı’yı sırtından vurmuşlar, savunmasız çocuk ve kadınlarımızı katletmişlerdir.
1914’te Anadolu’nun doğu cephesine Ruslar, güney cephesine Fransızlar, işgal ordularıyla gelip oturmuşlardır. İşte bu iğrenç işgal sırasında, Rus ordusunun yapmadığını, Hınça ve Taşnak Komitaları yaptı: Rus askeri kıyafetleri girmiş Ermeni ihtilalcileri, Türk ordusunun büyük bir kısmının Sarıkamış harekatında, 250 bine yakınının da Çanakkale’de şehit olması ve bunun yanında Yemen, Süveyş, Suriye cephelerinin savunmasına giden askerlerin evlerinin korumazsızlığı düşünülürse, Avrupa emperyalizminin Ermenileri niçin kullandıkları kolayca anlaşılabilir.
I. Dünya Savaşı’nda doğuda Ruslarla savaşırken, cephe gerisini sağlama almak için, bir tedbir olarak Ermeni uyruklarından bir kısmını zorunlu göçe (tehçire) tutması amacıyla çıkartılan 1915 Tehcir Kararnamesi ahlak, siyasi ve haklı bir metindir. Bunu incelemeyenler, susmalıdırlar.
1915 yılında tehcir edilen ve savaş sonunda Türkiye sınırları dışında kalan Ermeniler, göç ettikleri ülkelerde kamuoylarını soykırımı yapıldığı iddiaları ile şartlandırıp, tehcir olayının 50. yılına gelen 1965 yılında 24 Nisan 1915’i “Ermeni Soy Kırım Günü” olarak ilan ettiler ve sonrasında da intikam ve kanlı eylem safhasına geçtiler. İlk eylemlerini 27 Ocak 1973 yılında Los Angeles başkonsolumuz Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’i şehit ederek başlattılar. Ermeni katil Gourgen Yanikyan daha önceden hazırlamış olduğu 118 sayfalık mektubunu “California Courer” gazetesine göndererek, Ermeni gençlere “Türk temsilcilerinin öldürülmesini ve her yerde Ermeni Sorunu’nun gündemde tutulmasını vasiyet etmiştir. Bundan sonra 1984 yılana kadar dış temsilciliklerde 28 diplomat ve görevlimiz Emeni terörünün kurbanı olmuştur.
Tüm bunlar yaşanmışken, Ermenilerle bin yıldan fazla bir zamandır yan yana yaşayan Türk halkına iftira edenler, doğru olanlar apaçık oraya çıktığında, bir gün mutlaka utanacaklardır.
20 Ocak 2001 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan Pierre Loti’nin şu sözlerini dikkatle okuyunuz lütfen. Pierre Loti, Ocak 1919 tarihinde biz Türler ve Ermeniler şu sözü kullanmıştır:
“Hayatım boyunca söyledim ki, Türkler, bütün Doğunun en sağlam, en dürüst insanları ve ayrıca hoşgörüsüzlüğün kendisi olan Ortadokslardan yüz kere daha fazla hoşgörülüdürler.
Biz Fransızlar’ın, Saint-Barhelemy katliamımız var. İspanya’nın engizisyon ayıbı var. Vahşice Yahudiler’i katlettiler ve ülkelerinden attılar. Onlar da Osmanlı’ya sığındılar ve orda büyük bir hoşgörü ile karşılandılar. Birer sadık Osmanlı vatandaşı oldular.
Türkiye’deki Ermeniler’i neredeyse bir meyvenin içinde ve onu kemiren kurtlara benzetmeye cesaret edeceğim.
1896 Van İsyanı ve Osmanlı Bankası Baskını olaylarını Türklerin üzerine yıkmadan önce Ermeni Devrimci Partisi’nin, nasıl bir vahşilikle saldırılar unutmamak gerekir.”
24 Nisan 2005 sözüm ona “Ermeni Soykırım Günü” nün 90. yılı olacak ve halen Ermeni lobileri bu tarihi Ermeni soykırım günü olarak tescil ettirme çabası içindeler ve bizler ne tepki veriyoruz.
Bugün yurtdışında gerçekten haklı yerlere gelmiş bilim adamlarımız LÜTFEN SUSMAYINIZ. Ermeni’lerin yaptıkları vahşetleri, belgeleri ile tüm dünya milletlerine kabul ettiriniz ve Ermenileri UTANDIRINIZ.
Ve gençler sizlere sesleniyorum. “Azınlık Meselesi Yok, Türk Düşmanlığı var…” Unutmayın ki sizler;
Helâl olsun diyerek emdikleriniz:
Süt vermedim ağzınıza besmelesiz.
Mahzun kalmasın diyerek nefisleriniz:
Türlü nimetlerden kurdum soframı.
Bir tuttum evimle vatanımın mahremiyetini.
Kale bedenlerine eş; kirli emellere kapımı.
Kararmasın diyerek âlem içinde yüzünüz:
İffet verdim kızlarıma, oğullarıma namus.
Diyen iffetli anaların yiğit evlatlarısınız ve nasıl ki sıcak savaşlarda kahramanlıklar gösterdi iseniz soğuk savaşın diploması kahramanları da yine siz evlatlarımızdan çıkacaktır.
Allah ülkemizi ve milletimizi bu canilerden ve onlara kucak açan sözüm ona batılı kalkınmış ve medeni! bilinen ülkelerin saldırılarından emin kılsın.
Mustafa ANGIN
Makine Mühendisi
Kaynakça:
* Aydınlar Ocağı Dergisi’nin “Ermeni Sorunu” konulu 13. sayısından derlenmiştir.
** Merhum Araştırmacı Yazar A.Kadir Angın’ın “Gökler Destanı” adlı eserinden alınmıştır.
Kayıt Tarihi : 6.4.2005 10:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!