Okyanusların toprağındayım nicedir. Bir tusunami ile kıyıya vurduğumda bazılarının çöküşünün benim doğuşumu muştuladığını bilmiyordum henüz.
Yalnız ve kederli bir mehtabın bin yılını saymış, fırtınaların öfkesini izlemiştim. güneşi hayallerinde büyütmüş, onun hayaliyle ısınmıştım. Ve seslerini duymuştum onların. Samanyolundan seraplarla ilerleyen kralların. Yüzümde iskenderin sikkeleri, atlasın korkunç canavarları yanı başımda ve uzak iklimlerin yağmurlu kokuları sarardı ıssızlığı...
Dirilmeliydim, saplanınca karaciğerime hain belki kadim belki merhametlinin kılıcı. Bekledim, bin yıllar aktı geçti yüzümün kırışıklarından.
Ve buradayım, zaman ananın adaletli kollarında olgun bir savaşçı olarak sabırla yetiştikten sonra.
Okyanusun zerresi iken büyüklük taslayan bencilliğime, kum taneleri kadar özgür, toprak kadar bütün olanı göremeyen gözlerime ve artık sesleri evreni, geveze bir çocuk gibi durmadan sızlatan bu kadar söz var iken söyleyemeyen dilime, savaşım.
Ve susmayı da öğrendim. asırlarca sonra, suskun bir deniz kabuğu gibi durdum öylece. ta ki biri alıp kulağına götürene dek.
"Konuş, dinliyorum" dedi.
Konuşuyordum, kulağını sözlere dikmiş toprak canlandı, kırılışını duydular içimdeki isyanın.
Okyanusların toprağındayım nicedir. Bir tusunami ile kıyıya vurduğumda bazılarının çöküşünün benim doğuşumu muştuladığını bilmiyordum henüz.
İnsan yavrularının acıyı öğrendikleri kıyılarda, benim özgürlük şarkılarım yankılanıyordu. Çok vakit sonra dindi, dindi çağlayan sesim. Hüznün ıssızlığını anlattım onlara, korkunun gücünü, dünyayı sırtında taşıyan kör bir balığın yaşam hırsını, kendimi anlattım onlara. Günahkar olduğumu, terk ettiğim alimlerimin dergahını, suyu ve ona ait her şeyi. Yani özgürlüğümün esaretimle kardeş olduğunu aslında.
Derin bir zındanın üstünde parıldayan binlerce yıldıza baktığı gibi ve okyanusun ortasında bir damla suya hasret kayıp bir denizci gibi.
Onlara zamanın adaletinden söz ettiğimde fırlatıldım kayalıklara. Oysa biliyordum ömürlerinin bir sonraki hesaba yetişmediğini çoğu zaman. "Gerçeği bilmenin, gerçeği kabullenmek anlamına gelmediğini her zaman", bunu kabullenmelerini istiyordum belki de.
Günahkarım aynı zaman da masum. İki kardeş de aynı ananın çocuğudur. Nasıl inkar edebilirim. Ama nasıl anlatabilirdim ki onlara zamanın aslında ta kendileri olduğunu, ateş olmadan suyun olamayacağını, ihanetin aslında nasıl da bir sadakat olduğunu.
Deliymişim, aklın ispatını yapmak asıl delilik değil miydi? Işık hızındakinin, durduğunda var olduğunu onlara göre.
"Yok" var olabilir mi tıpkı "var"ın yok olamayacağı gibi.
Bir gün biri bildi.
Kayıt Tarihi : 2.8.2012 00:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!