I
taşların unutulan
yüzüyüm ben.
söz'ün
dil'in
ve zaman'ın..
bir kurban kanı gibi
sürüldüm,
söz'ün günahkâr kapısına.
II
beni atın..beni atın..
cüzamlı sularda yunsun
yılanların bakışıyla
yıkandığım yüz.
III
dağların
kilitlenmiş yüzüyle
mühürlendim,
resimlerin taşlarda unuttuğu dile.
yürüdüm
mühürsüz bir zamandı,
yollar uzun..
yürüdükçe unutulan mülk
konuştukça çöl'dük..
IV
bir fotoğrafı andıran
beni büyük bir hararetle ölüme
ve aşka dönüştüren..ah, zaman..
soğutuyorum,
hiç bilinmesin kalb
..........
..........
Kayıt Tarihi : 30.4.2003 23:58:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Metin Kaygalak](https://www.antoloji.com/i/siir/2003/04/30/mil-cekilmis-sozler.jpg)
bana büküldüğü yerde. kinini büyüten
ısrarın yüzü yok'
şiirin en vitaminli yeri bana bu bölüm olarak göründü..
bir iç ses ve sanki bir büyük sorgulama ve içine gizlenmiş eleştiri/özeleştiri..
1.) Ne kadar anlaşılmaz olursak, o kadar iyi.
2.) Dini söylemler çorba edilebilir. ( Araf piknik yerine, cehennem ve cennet tatil beldelerine, cinler - şeytanlar panayır beberuhilerine dönüştürülebilir. Ateş ve nur sıradanlaştırabilir.)
3.) Gençliğin şiirimize etkisi; hayata bağlanmaya, dünyanın güzelliğine, insan sevgisine, yaşama sevincine vb. kıvançların yazdıklarımıza yansımasına hiç gerek yok. Mezardan açılan kapıdan çıkıp çıkıp, gördüklerimizi yazalım, moruklar 'breh breh' desin olgunlaşmış kavunlarımızın kokusuna...
4.) Evrensel şiirlere öykünelim. Kelimeleri harf oynatarak anlam sersemi yapalım, iki kelimeden birini aşağıya atalım, hatta gelecek dizeyi üsttekinin kıçına yapıştıralım.
Sabahtan beri başka şeyler yazmayı düşünmüştüm, akşam olunca bunlar çıktı.
Saygı ile.
geceye mürekkep bir aynaya sürçüyor
ismim, kibirsiz taylar dolaşıyor kanımda.
eğri söze susar oldum nasılsa, nasılsa kanserli
dilim. fikrim fiilini çekiyor, ne inkâr be küfür,
vakti geçmiş sefilim.. inandım ki ben, her
kandile gizli yanmış fitilim...
okuyanda sıkılmış kurşun etkisi yaratan bir söylem.
ve acımasızca yüzlerimize vurulmuş kılıçtan dizeler...
dilim ki bir engerekti.. süründüm
yüzümdeki çiniye.
götürün beni
suların bölündüğü
o nârlı bahçeye..
bu kısım çok güzel.. aslında dil zehir bile saçsa kendini korumak içindir.. aciz çaresizlik zamanında zehir saçar dil.. iyi bir tabib ise onu çok yararlı ilaca döndürebilir.. fakat zehirli bir dil.. yüze iki kaş arasında çizgi.. asık bir surat olarak yansır.. öfkeli hiddetli bir surat çiniler yüze.. zehirli dil.. onu artık insan arası salamaz.. yalnızlığı ile bir nar bahçesi salarsınız ne güzel özetlenmiş..
ne kadar da recm etsek taşlasak ölümü.. güneşin batışına yakın ihtiyarlık günleri azabı boğacak en güzel ilaçtır ölüm gidin ve getirin.. yalın sade harika tespitler.. kaleme sağlık mükerrer..
dediler ki:
esir şehirlerin insanları
içine atar avazını
bu yüzden isyan meydanında gürdür sesleri
yüzü esmer olur dediler öksüz çocukların
sarısı siyaha döner
siyahı siyaha saçlarının
nasırlıdır kahverengi bakışları
ondandır bıçak kesmez kurşun işlemez
ay tohumu ekerler kapandıkları toprağa
dilleri nasır
'ah' tır duaları
akacak yağmur durmaz dediler gökdamarda
durmaz, menzili ölüm olan hiçbir vapur
kanı yerde kalmaz hiçbir denizin
dediler
dediler ki ondan biledim kinimi güneşe
ama ateş üşür, su yanar, dağ da kırılır
demediler
demediler (M.D.)
Güzel bir şiir şöleni bu gün sayfa. Şairi tebrik eder herkese iyi akşamlar dilerim. Şiirle kalalım dostlar.
TÜM YORUMLAR (19)