Bütün gününü mezarlıkta geçirdi; en iyi, toprak zehrini alıyordu...
bir de cevap vermesi olanaksız, çok iyi, bir dinleyiciydi ölüler...
Babasının mezarı başında saatlerce kaldı, babası annesine kırgın onu affedemeden göçüp gitmişti.
Hayattayken babasına aşırı derecede düşkün olan genç kadın, bu yüzden, babasına ihanet eden annesini hiç affedememiş suçlamıştı hep; babasının ölümünden annesini sorumlu tutuyordu.
Uzun süre ağladı; bütün yaşadıklarını, kâh acı acı gülerek kâh
anlamsız ürkütücü kahkahalarla ve gözyaşlarına boğularak yeniden yeniden yaşadı...
Oysa her şey ne kadar güzel olabilirdi; annesini suçladığı, hiç bir zaman affedemediği duruma şimdi kendisi düşmüştü.
Sonunda sığındığı sığınakta birazcık ferahladığını hissetti, her şeye rağmen yaşam çok güzeldi; kendisi de gençti, her şeyin üstesinden gelebilirdi...Yeniden ümit etmeye başladı.
Mezarın üzerindeki yabani otları narin elleriyle istekle ve bir iç huzuru ile teker teker koparıp attı.
Güneş çok sevecendi, mezarlık sessiz huzur verici; ne bir böcek, ne bir kuş sesi dahi yoktu...
Aşağılarda akıp giden trafiğin uğultusu bile onu rahatsız etmiyordu...
Asfaltın öte tarafındaki denize uzun uzun baktı...
Düşünüyordu; bu güzel şehirde aşık olmak çok normaldi, adeta kışkırtıcı bir gücü vardı İstanbulun...
Aşk heyecansız olmazdı olmazdı da sonu da böyle hüsranla bitecekse neye yarardı?
yavaş yavaş ayağa kalktı; üstünü başını düzeltti, iç geçirerek son bir kez babasının mezarına baktı gözleri sulanarak...
Üzerindeki beyaza yakın kemik rengi trençkotuyla, çok çok güzel; narin ve masum görünüyordu...
26/Mart/2010/Perşembe
Yüksel Nimet ApelKayıt Tarihi : 26.3.2010 13:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Güzel bir anlatı idi. kaleminize sağlık sayın Apel.
TÜM YORUMLAR (1)