Sarhoşum, ey berduşça salınan rüzgâr
Sarhoşum, saçlarının arzusunca uçuşuna
Meylerde bir fasıldır seni arayan
Seninkisi görülmedik bir dans
Duyulmadık bir nara
Çilingir sofranızda bir buse eksik
Mezelerden şimşek, yağmur, gökkuşağı
Üzüm, çerez tam
Tam takır olan bir sen
Bak hiçliğin içindesin
Hiçbir şeyciklerin yok müzelerde
Sen de rüzgâr gibisin küfelik sermest
Bu gidişle eseceksin hızlıca besbelli
Ya yıkacaksın selvileri
Ya da çoraklara tohumlar taşıyacaksın
Bakma öyle bön bön
Kendine dön, sars kendini
Şu kenarda kefene sarılan körpeler
Senin bundan haberin yok.
Ne haber! Kafası kıyak
Bana zaten her gün bayram
Dercesine hafifliğin ne güzel.
Ne haber cesaretten, hürriyetten
Onlardan haber ver!
Varsa inancın hem hürsün hem cesur
Yok mu, masanda bir bardak hürriyet?
Cesaret, son nefeste mühim ihtiyaç
Hayatın manası bunlar
Mecburuz yaşamak için ölmeye.
Sarhoş olacaksak,
Mecburiyete yolculuğun olduğu yerde
Bir dergâhta son nefese kadar mistikçe olmalı
Senin bundan yine haberin yok?
Terazinin, bir kefesinde tebessüm
Bir kefesinde gözyaşı.
O cılız kalmış tebessüm işte, beni ayakta tutan
Etrafında bin bir korkuluk var gözyaşlarımın
Ağlamalıyım, gözyaşlarım sızmalı korkuluklardan.
Çakırkeyif dostlarım
Siz de kimsenin sarhoşluğuna bakmayın
Ayakta gezen herkes ayık mı ki!
Ayyaşlar, sadece sokakta kalanlar mıdır?
Tartıları bozuk zaten tüm zihinlerin
İnsanı bir kalemde silen insandır.
Haydi! İnsanların içinden
Aşk kalenderiyim diyen yitikleri bul
Ne olsa silmez insanı, sevda rintleri
Onları gönlünüzden siz de silmeyin
Sarhoşum
Benim meyhanem de hemen şurası
Şu deniz, şu rüzgâr, şu sarı tarla, şu mavi bulut
Unuttuğum da onların içinde
Umutlarım da.
Üzüm, arpa yalnız şarap mıdır?
Bir tarih midir sadece?
Beş yüz seksen beş
Beni vefasızlıktan korkutan
Bu rakamlar dizilişi; Arap mıdır, Acem mi?
Şu seccade, meyhanesi olamaz mı?
Bir kendisinden geçmişin
Tüm ayıklar! Sekerat hâli kaybolmuşluğunda
Anlam gücümün bittiği yersiniz
Kim ayıktı, kim sarhoştu unuttum
Unutmadığım sizin sekir hâliniz
Ben sizi içtim müskirat değil
Son nefes hırıltısı duydum
Dönüyor kafam
Salınarak geçer ömrüm
Tarlalardaki korkuluklara bakarak
Ellerimde tel kirpikler kurumaz
Kokusu olur mu gözyaşlarının?
Hem de burnumu sızlatacak kadar derin
Zaman ağlıyor
Arkasından biz bakıyoruz
Birkaç sarhoş kaldık uçsuz bucaksız manzarada
Meyhaneler tıklım tıklım
Neredesin bizi ayık tutacak iksir
Sualler hazırlanıyor
Bekliyor Münker ve Nekir
Hiç güzel aksetmiyor sarhoşluğun
Caddelerin sarhoş camına
Hani sen ayılmaz bir sarhoştun
Mal mülk deyince irkildin
Şarap, rakı içince,
Cimayı da gördükçe açılıyor gözlerin
Unutuyorsun,
Ayılmayacaktık.
Bir ney sesineydi yolculuk
Devrettin her şeyi uçkurun için
Bu meyhanede içiyorsun bardak bardak
Nihayete ilerliyorsun
Haysiyetini bitpazarında satarak
İçtiğin, benim şarabımdan mı?
Şirince’nin mahzenlerindeki üzüm eskisi ilk aklına gelen
Benim şarabım her şeye yeni ışık
İnkişaf eden itikat huzmesi
Hemen peşinden hürriyet
Baharında ölümler var sıcacık kan damlalı
Haykırdıkça
Anahtar düşer kelepçesine esaretin
Menekşe renkli
Benim şarabım Kevser
Sarılacağım beyaz kefen
Kılıçtan keskin, kıldan ince bir köprü sarhoşuyum ben
O ölüme çağırdığı gün,
Son bir kadeh daha Mesnevi’den
Son nefesim masamda kalsın
Seviden güzel bir kadeh koy gideyim.
2000-İstanbul
Rıza ÇavuşKayıt Tarihi : 27.4.2023 11:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!