Dudağından düşürdüğün buselerini topluyorum ayrıldığımız tren garında.
Acıklı bir hikâye şimdi, anılarda.
Uzak iklimlerin yağmur düşlü adamlari arasında aşkı kutsuyorum şimdi.
Bir kahve molasının aşk sohbetlerinde.
Beni bana bıraktığından beri, kış yağmurlarında ıslanan serçenin yorgun kanatları gibi gönlüm.
Asla sitemkâr cümleler kurmayacağım sana.
Çünkü ben aşkın ne olduğunu karagözlerine bakınca anladım.
Ben o gözlerde aşk acısını kutsadım.
O gözlerde öyle güzellikler vardı ki.
Anlatılması imkansız yaşanması çok zor.
Kış güneşi gülümserken doğaya yalın bir iç çekiş, doğada her şey suskun.
Ağaçlar yapraklarından arınmış, yeniden yeşilin görkemine hazırlıyor olmalı kendini.
Aşk ne yaman bir çelişkidir ki, gönlümün patlamalarında yeniden doğuşu temsil ediyor hiç bitmeyen sevgi selinde.
Elimde kalem, sen adına birkaç sözcük düşürmek istiyorum beyaz sayfalara hasret tadında.
Eski resmin elimde, gözlerinin içine bakmaya doyamıyorum biliyormusun.
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varsa eğer, bu aşkın hatırına ben, kırk kırbaca razıyım aşk arenasında.
Tövbekâr aşklar adamı olamadım ki hiç.
Gel desen, tövbelerimi boynuma asarak gelirim huzuruna.
Sorsalar ki bana, aşkın ne olduğunu,
Deseler ki, nedir gönlünü buğulandırıp, gözlerini dolduran, seni böyle içten içe yakan?
Tarif edemem ki; mevzubahis gözlerin olunca
Diyemem ki, eşi bulunmaz, o ki,
dört yapraklı yonca.
Kayıt Tarihi : 24.10.2025 21:40:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!