Şimdi sıra bende…
Fuzili’den okuduğum Nedimden dinlediğim o mısraları tekrar yazmalıyım. ’ Yok, senin vasfettiğin dilber bu şehri içre nedim bir peri suret görünmüş hayal olmuş sana’ diyordu üstat. Bir yolculuğun hikayesidir bu. Yunus gibi kendini arayışın, Mevlana gibi aşka dönüşün, şeyh Galip gibi büyük bir sırrın ve Peyami Safa gibi maddenin buhranlarında ruhunu kaybetmiş insanlığa bir çağrının hikayesidir.
...
Rüyalarımın en güzel tebessümü oldun bu gece,
Uykularımı bölen beni İstanbul’a âşık eden bir fısıltısın,
Seni düşünüyorum ne gözlerin var hayalimde ne de güzel yüzün,
Tengri kut vermiş
Ulular el vermiş
Cihangir Zülkarneyn ’in
Yoluna nice yiğitler can vermiş
Zülüm çağlar boyu sürermiş
Yusuf- î bir kader ile doğdun
Kırımda esir oldun
Mısır’a güneş gibi vurdun
Ey Doğunun ve Batının Sultanı Baybars
Mısırda sultanlık kölelikten geçer
Ben Kelime-i Şahadet olayım, sen iman gibi gel.
Ben dua olayım, sen gözyaşı gibi gel.
Ben ezan olayım, sen namaz gibi gel.
Ben mevta olayım, sen Fatihalar, Yasinler gibi gel...
Gittin gönlüme saçtın firak, dönsen ne ola dönmesen ne ola
Attın kurşunu ektin nifak, sevsen ne ola sevmesen ne ola
Yaktın hasret ateşini ettin beni bülbül, su versen ne ola vermesen ne ola
Sapladın hançeri öldü bülbül, merhem sürsen ne ola sürmesen ne ola
Sizin için Han toyları kurdurdum
Kopuzların tellerine vurdurdum
Aşı kımızı masaya koydurdum
Gelin ey muştulu yiğitler gelin
Demiri kor ateşlerde dövdürdüm
Gecelerimi aydınlatan nevvar-ı misbahım
Kalbime kor düşüren âteş-i âhım
Yolunu gözler cevr ile nigâhım
Gel artık gülsün baht-ı siyâhım
Aşkını sâgar-ı mercâna nakşettiğim Safinaz
İngiliz’i Arap’ı anlaştı
Düşman Türk’e kalleşçe yanaştı
Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa,
Medine’de yiğitçe savaştı
Ey sahra çölünün gül yüzlüsü,
Asırların bitmek bilmeyen aşk türküsü,
Dünyamı aydınlatan ışık örtüsü,
Damlalar yağmura, yağmurlar nehirlere, nehirler denizlere döndü ama sen dönmedin bana…
Ey Şehir yitik şehirlerimin sahibi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!