Mesnevi Hikâyeleri Zeyd Hikâyesi.

Fatih Lütfü Aydın
301

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Mesnevi Hikâyeleri Zeyd Hikâyesi.

Peygamberimiz bir gün evlatlığı Zeyd’e,
Sordu:”Bu gün nasılsın, nasıl kalktın diye? ”.
Zeyd’ de dedi ki:
”Mü’min olarak kalktım ey Allah elçisi”.
Peygamberimiz sordu yine:
“Peki bunun belirtisi, nişanesi ne? ”.

Sonraki Mesnevi dizelerinin özü şudur.
Adam yerine konmadım ben ama,
Kafa tuttum, benlik ve nefis karanlıklarına.
Katıldım Allah’ımın Ul-ül Ebsar Kullarına.*

Doğrumudur yanlışmıdır bilinmez.
Günahı diyenlerin boynuna,
Köle olduğu için boyuna.
Zeyd’in eşi Cahş kızı Zeynep,
Aşağılıyordu Zeyd’i hep,



23.04.2015
Saygılar ve Sevgiler.
Fatih Lütfü Aydın

İlgili ayetler aşağıdadır. F.L.A.

AHZÂB

5. Yaşar Nuri Öztürk: Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın! Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak işlediğiniz şeyde, üzerinize günah yoktur; fakat kalplerinizin kastetmiş oldukları müstesna. Ve Allah Gafûr ve Rahîm'dir.

Not: Ayetten anlaşılacağı üzere evlatlıklarınızı oğlum, kızım diye çağırmayın, Ahmet oğlu Mehmet ya da Ahmet kızı Fatma diyerek çağırın deniyor. Doğal olarak Türkçe’de böyle söylenmediğinden oğlum, kızım yerine isimleri söylenmeli. Başkasının çocuğu olduklarını kabul edecek yaşa geldiklerinde, bunun da hayatın bir gerçeği olduğunu, herkesin başına gelebileceğini vurgulayarak anlatmalı. Ahzap 5’e göre bunların ailelerini öğrenme hakkı bulunmaktadır.

Bence Araplarda ki evlatlığını tam anlamıyla çocuğu gibi görme yanlış geleneğini düzeltmek için inmiş olmalı ayet. F.L.A.

37. Yaşar Nuri Öztürk: Hani sen Allah'ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork! " diyordun ama, Allah'ın açıklayacağı bir şeyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

Not: “Zeyd o kadından ilişiğini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları eşleriyle ilişkilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın”. Ayetin bu kısmından da anlaşılacağı gibi evlatlıkların tam evlat gibi görülmemesi için Zeyd’in boşadığı eşiyle Peygamberimiz evlendirilmiş. Bunun için Allah tarafından Peygamberimizin gönlüne Zeyd’in eşiyle evlenme arzusu yerleştirilmiş.

Peki çekinilecek olanın Hz.Allah olduğu ve evlatlıkların tam evlat gibi görülmemesini açıklamak için Peygamberimizin gönlüne bu isteğin konmasına, Peygamberimizin Zeyd’in eşiyle nikâhlandırılmasına gerek var mıydı? İsteyen ölen ya da eşini boşamış evlatlıklarının dul eşiyle evlenebilir şeklinde doğrudan da bir ayet inebilirdi.

Böyle bir soruya verilecek yanıt ayetlerin daha iyi anlaşılabilmesi ve akıllarda kalabilmesi için Hz. Allah’ın yaşanan olayları var etmesi olabilir. Doğrusunu Hz. Allah bilir.
Hz. Allah yaşanan bu olayla bir taşla 2 kuş vurmuştur, bence.
Birinci kuş asıl çekinilecek olanın Hz. Allah olması, ikinci kuş ise herkesin evlatlığın kendisinin kardeşi olması isterlerse kardeşlerinin dul karısıyla evlenebileceklerini göstermesidir. Evlilik yasağı olanlar kan bağı nedeniyle sorun oluşturacak ana, baba kardeşler ile ana baba kardeşleridir (hal, amca, dayı vs.)
Bu izindir emir değildir. Kişi kardeşinin ya da kardeşi gibi sevdiği evlatlığının veya bir başka arkadaşının
Eşini de; yengesi, kızı vs. gibi hissediyorsa yani onları ruhen yenge, kız evlat gibi düşünüyorsa elbette ki evlenmemelidir.

Asıl çekinilecek olanın Allah olması ihlas konusudur, İhlas (halis, saf, temiz, katışıksız olan) yalnız Allah sevgisini kazanmak için işlerini düzenlemesidir, kulun. Başkaları görsün, beğensin, olanak sağlasın diye namaz kılma, oruç tutmak, hacca gitmek ihlasa tersdir.

Takva (Allah’ın rızasına aykırı işten sakınma, çekinme) yalnızca Allah ne der endişesiyle yaşanmalıdır.

Şeytan insanın içine her türlü arzuyu düşürebilir. Ahzap 37’yi bahane ederek bizim de evlatlıklarımızın dul, boşanmış kızıyla evlenmeye kalkmamız doğru olmaz. Bu iş karşılıklı rıza ile olur. Bize düşen Ahzap 37’nin yukarıda ki 2 kuşun (amacın) sağlanması için indiğini kabul etmektir, bence.

En doğrusu bu gibi durumlarda “Ey! Allah’ım doğrusunu sen bilirsin rızana uygun ne yapmam gerekiyorsa, hayırlı sebepler yolla, rızana uygun davranmamı sağla” diye dua etmektir, bence. F.L.A.

http://fatihltfaydin.tr.gg/EVLENME.htm

*ÜLÜ'L-EBSAR

Basiret sahibi kişiler demektir. Ebsar, basiret kelimesinin çoğuludur. Kur'ân'da 4 âyette geçmiştir. (bk. Basiret) (İ.K.)

BASÎRET

Görme anlamına gelen "basar" kelimesinden türeyen ve idrak gücü, yakın, ma'rifet, ferâset, akıl, zekâ, hüccet, delil, sezgi, öngörü... vb. anlamlara gelen "basîret" kelimesi, Kur'ân'da; açık delil, beyan, ibretler (Kasâs, 28/43; . Yûsuf, 12/108) , şâhit (Kıyâme, 75/14) , Allah'ın âyetleri, delilleri, beyanları ve nurları (En'âm, 6/104; A'râf, 7/203; Câsiye, 45/20) anlamında kullanılmıştır. Basîret; hakla-batılın, hidâyetle-dalaletin, hayırla-şerrin, doğru ile yanlışın birbirinden ayrıldığı marifet, bilgi ve kalp nurudur. Basîret; ilham ile veya tecrübe ve öğrenme sonucunda oluşur. Çoğulu, besâir'dir. (İ.K.)
Alıntı…. https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VEAVLWd_u5U

Daha açık bir ifade ile kalp gözü (üçüncü göz) soyut alemi (ruhlar alemini) algılayan görebilen gözdür. Bilindiği üzere madde âlemini 5 duyu organımızla algılamakta yani anlamlandırmaktayız.
Algı beynin suyu ıslaklık, taşı sertlik olarak anlaması ya da anlamlandırmasıdır.
Soyut âlem için duyular üstü bir araca gereksinim vardır ve o da kalp gözüdür. Daha önce de değindiğim gibi kalp gözünün açılması için maddeye (dünyaya) olan kölelikten kurtulmalıyız. Kalp gözü açıklığı tasavvufun (maddeden arınmanın) yolarından marifet basamağına karşılık gelir.

Bk. http://fatihltfaydin.tr.gg/Tasavvufun-Basamaklari.htm

Ayrıntı.. http://www.antoloji.com/mesnevi-hikayeleri-salih-peygamber-in-devesi-siiri/

ÂLİ İMRÂN

106. Yaşar Nuri Öztürk: Gün gelir bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri
kararanlara şöyle denir: "İmanınızdan sonra küfre mi düştünüz? Hadi, saptığınız küfür yüzünden tadın azabı! "

107. Yaşar Nuri Öztürk: Yüzleri ağaranlara gelince, onlar, Allah'ın rahmeti içindedirler.Sürekli ondadır onlar.

Hikmetler.

Aşağıda ki kitapta Zeyd Hikâyesi yer almıyor.
Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler ve Hikmetler. Mehmet Zeren BİLGE KÜLTÜR SANAT.

Peygamber Aleyhisselâm’ın, Zeyd’e “Bugün nasılsın, nasıl kalktın? ” diye sorması, onun da “Mümin olarak
ey Allah elçisi diye cevap vermesi
3500. Peygamber bir sabah Zeyd’e “ Ey temiz ve sâf arkadas, sabahı nasıl ettin? Diye sordu.
Zeyd: “ Mümin bir kul olarak” deyince “ O zaman bagın yesermis, çiçekler açmıssa nisanesi nerede? ” dedi.
Zeyd dedi ki: “ Gündüzleri susuz geçirdim, geceleri asktan, yanıp yakılmadan uyumadım.
Mızrak kalkandan nasıl geçerse ben de gündüzlerden, gecelerden öyle geçtim. (onlar beni tutamadıkları gibi
onlardan bana bir sey de bulasmadı.)
Ondan dolayı bence bütün seriatler, bütün dinler birdir. Bence yüz binlerce yılla bir saat aynı.
3505. Ezelle ebed birlesti. Fakat akıl, kabiliyetsizliginden buraya yol bulamaz.”
Peygamber “Peki, o yoldan, bu diyarın anlayısınca, bu diyar akıllılarının harcına getirdigin bir hediye var mı,
nerede? Çıkar bakalım! ” dedi.
Zeyd dedi ki: “ halk, gökyüzünü nasıl görürse ben de arsı, arstakilerle beraber öyle görüyorum.
Benim önümde sekiz cennetle yedi cehennem, saman önündeki put gibi apaçık ve meydanda.
Halkı, degirmende bugdayı arpadan fark edercesine teker,teker tanıyorum.
3510. Cennetlik kim, yabancı nerede? Bence yılan ve balık gibi apasikâr.
“ Kıyamet günü, bazı yüzler ak olur, bazıları kara...” Sırrı, simdiden meydana çıktı. Bu halkın bir kısmının yüzü
ak, bir kısmının kara.”
Hakikatte bazı ruhlar, bundan önce de (dünyaya gelmeden de) ayıplıydı. Fakat ana rahminde oldugu için hali,
halka gizliydi.
Sakî, ana karnında sakî olur (fakat bilinmez) Cisim âlemindeyse cisimdeki hallerden, ruhun halleri de anlasılır.
Vücut da ana gibi can çocuguna gebedir. Ölüm, dogmak derdi ve kıyamettir.
3515. Bu dünyada geçmis canların hepsi, “ O ferahlı can acaba nasıl dogacak? ” diye beklemektedirler.
Zenciler, o mutlaka bizdendir derler. Beyazlar da, imkânı yok... O çok güzel olacak, derler.
Vücudun canı, ahiret âlemine dogunca artık beyaz, kara ihtilafı kalmaz.
Kara ise Zenciler alıp götürürler, beyazsa kendi cinslerinden olan bu çocugu, beyazlar alıp götürürler.
Fakat dogmadıkça anlamak, âlemdeki müskül islerdendir. Çünkü henüz dogmamıs çocugun nasıl oldugunu
bilen azdır.
3520. Bunu anlayan kisi, ancak Allah nuruyla bakıp gören kisidir. Böyle olan zat, bâtına da nüfuz edebilir.
Nutfenin aslı beyaz renkli ve hostur. Fakat beyaz kisinin canının aksi;
Nutfeye renk verir, onu en güzel sekle sokar; kara kisinin canının aksi de bir kısım halkı, en asagılık bir renge,
en bayagı bir sekle sürer, götürür.
Bu söze nihayet yoktur. Sen yine atını sür de biz kervandan geri kalmayalım.
Bir gün her zümrenin önünde, saman çöpü müsün, dag mı. Hindu musun, Türk mü? Meydana çıkar.
3525. Hindu ile Türk, ana karnında belli olmaz. Fakat dogunca zayıf mı kuvvetli mi... herkes görür anlar.
Zeyd’in Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vesellem’e “Halkın ahvali bence gizli degildir, apaçıktır” diye cevap
vermesi
Zeyd “ Ben halkı, kadın, erkek... Herkesi, kıyamet günündeymis gibi apaçık görüyorum.
Hemen simdicik söyleyeyim mi? Yoksa kapayayım mı? ” dedi. Mustafa, dudagını ısırarak sus demek istedi.
Zeyd dedi ki: “Ey Allah Peygamberi, hasir sırrını söyleyeyim de bugün dünyada kıyameti koparayım mı?
Müsaade et bana, perdeleri yırtayım da aslım, mahiyetim günes gibi parlasın;
Günes benim nurumdan tutulsun... Hurma agacı (gibi meyveliler) ile sögüt agacını (gibi meyvesizleri)
göstereyim.
3530. Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim.
Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...
Tutulmayan, gidilmeyen ayın ziyasında yedi nifak deligini...
Sakîlerin pırtıl elbiselerini göstereyim. Peygamberlerin davullarını, nöbetlerini duyurayım.
3535. Cehennemi, cennetleri, ikisinin arasındaki A’raf’ı apaçık olarak kâfirlerin gözlerinin önlerine getireyim.
Kevser Havuzunun çosmakta oldugunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta. “_ç, _ç! ” diye
seslenmekte ve bu sesin de kulaklarına gelmekte bulundugunu...
Susuzların, havuzun etrafında kosup durduklarını apaçık göstereyim.
Onların omuzları omuzlarıma sürünmekte, naraları kulagıma gelmekte.
_ste gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamıslar;
3540. Birbirlerinin ellerini ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarından buseler yagmalıyorlar.
Asagılık kisilerin hasret naralarından, “ ah, ah” diye bagrısmalarından kulagım sagır oldu.
Bu söylediklerim ancak isaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama Peygamberi incitmekten korkuyorum.”
Zeyd, böylece sarhos, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasını büktü.
Dedi ki: “ Kendine gel, atın pek hızlı gidiyor, yuları çek. “Allah haya etmez” hükmünün aksi vurdu, utanma
ortadan kalktı.
3545. Aynan, kılıftan çıktı. Ayna ve terazi yalan söyler mi?
Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı?
Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine dogrucu ve kadri yüce mihenklerdir.
Sen benim sırrımı sakla, dogruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, (diye yalvarsan bile)
3550. Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?
Allah, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlasılması için kadrimizi yüceltti.
Eger bu dogrulugumuz olmasaydı ne degerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl agartırdık? ” derler.
Fakat sen, gönlüne Sinâ dagındaki Allah tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy! ”
Zeyd, “ Allah günesi, ezeli günes, hiç koltuga sıgar mı?
Aslı olmayan seyleri de yırtar, yakar; koltugu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık! ” dedi.
3555. Peygamber dedi ki: “ Bir parmagını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı günessiz görürsün.
Bir parmak bile, aya perde oluyor. _ste bu padisahın ayıp örtücülügüne alâmettir.
Bu suretle bir nokta (gibi olan parmak) , cihanı örter; bir sürçme de günesi küsufa ugratır.
Dudagını yum, denizin dibine bak. Allah, denizi, insana mahkûm etmistir.
Nitekim Selsebîl ve Zencebîl ırmakları da Allah’nın cennete koydugu kulların hükmü altındadır.
3560. Cennetin dört ırmagı bizim hükmümüzdedir.
Fakat bu gücümüzden, kuvvetimizden degil...Allah emriyle böyledir.
Bu ırmaklar, büyücülerin hükümlerine uyan büyüler gibi bizim hükmümüzdedir; onları nereye istersek oraya
akıtırız.
Bu akıp duran ve gönlün hükmü altında, canın fermanına tâbi bulunan iki göz çesmesi gibi...
Gönül dilerse gözler; zehrin, yılanların bulundugu tarafa gider; gönül dilerse baktıgı seylerden ibret alır.
Gönül dilerse görülen seylere bakar; gönül dilerse örtülü, gizli seylere akar.
3565. Gönül dilerse, gözleri külliyat tarafına sevk eder; gönül dilerse cüziyatta hapseyler.
Bu bes duygu da (çesmelerdeki lüleler, nasıl çesmeye tâbi ise) aynı tarzda gönle tâbidir. Onun muradınca ve
onun emrine göre is görür.
Gönül ne tarafı isaret ederse bes duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.
Musa’nın elindeki sopa nasıl Musa’ya tâbi ise el, ayak da apaçık gönlün emrine tâbidir.
Gönül isterse ayak, raksa girer, yahut yavas yürürken hızlı yürümeye baslar.
3570. Gönül isterse el, parmaklarla hesaba girisir, yahut kitap yazar.
El, gizli bir elin hükmündedir. O gizli el içerdedir, dısarıya teni dikmis, kendisine onu vekil etmistir.
Gönül dilerse el, düsmana bir ejderha kesilir. Gönül dilerse sevgiliye yardımcı olur.
Gönül dilerse el, yemek için kepçedir, on batmanlık gürz.
Acaba gönül, bunlara ne söylüyor ki? Bu ne sasılacak vuslat, bu ne gizli sebep!
3575. Gönül, acaba Süleyman Mührünü mü ele geçirdi ki bu bes duygunun yollarını istedigi gibi isaret
etmekte!
Bes zâhirî duygu dısarıda kolayca onun mahkûmu olmus, bes bâtınî duyguda içeride onun memuru...
On duygu bunlardan baska yedi endam... Daha da dille söylenmeyecek kadar çok kuvvetler... Gayri sen say.
Gönül mademki ululukta sen de bir Süleyman’sın...Parmagındaki saltanat yüzügüyle perilere, seytanlara
hükmet!
Bu saltanatta hileye sapmazsan o üç seytan, senin parmagından yüzügü alamaz.
3580. Gayri adın, sanın, bütün dünyayı tutar. Cismin gibi iki cihan senin hükmüne uyar.
Fakat seytan elindeki yüzügü alırsa padisahlık bitti, bahtın öldü demektir.
Allah kulları, eger is böyle olursa bundan böyle kıyamete kadar ancak ve ancak “ Ah hasretlik! ” der,
durursunuz.
Hadi, tutalım, kendi hileni inkâr edersin; canını teraziyle aynadan nasıl kurtaracaksın? ”
Zeyd’in, Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vesellem’e cevabı, bu hikâyenin sonu
Bu sözün sonu yoktur. Zeyd; kalk, natıka Burak’ını bagla!
Söz söylemek kabiliyeti ayıbı açar; gayb perdelerini yırtar.
3610. Allah, nice yerlerde gaybı ister. Su davulcuyu sür, yolu kapa.
Atını hızlı sürme, yuları çek. Sırların gizli kalması, herkesin gizli zannından mesrur olması daha iyi.
Hak kendisinden ümit kesenlerin de bu ibadetten yüz çevirmemelerini istemektedir;
Onlar da bir ümide kapılsınlar, birkaç gün o ümidin maiyetinde kosup dursunlar;
Allah’nın merhameti herkese sâmil oldugundan diler ki o rahmet, herkesi aydınlatsın.
3615. Her bey, her esir, ümit ve korkuyla Allah’dan çekinsin.
Bu ümit ve korku: herkes bu perdenin ardında beslenip yetissin diye perde ardına girmistir.
Ümit ve korku perdesini yırttın mı... Gayb, bütün sâsâasıyla ortaya çıkar.
Bir genç dere kıyısında balık tutan birisini görüp, “Bu balıkçı Süleyman olmalı” diye zanna düstü.
Süleyman’sa neden yalnız ve gizlenmis; degilse nasıl oluyor da bu derece Süleyman’a benziyor? ”
3620. Süleyman tekrar müstakil bir padisah oluncaya kadar gönlünde bu süphe vardı.
Dev, onun tahtından, diyarından yıkılıp gitti; baht kılıcı, o seytanın kanını döktü.
Yine yüzügünü parmagına taktı dev ve peri askerlerini yine basına topladı.
Halk, seyretmek için tapuya geldiler, düsünceye kapılmıs olan genç de onların arasına katılıp huzura vardı.
Süleyman’ın parmagında yüzügü görünce düsüncesi, kuruntusu tamamı ile geçti.
3625. Vehim, isin gizli, kapalı oldugu zamandadır. Bu arastırma görünmeyen sey içindir.
Ortada olmayan seyin kuruntusu, büyüdükçe büyür. Fakat gaypta olana sey, meydana çıktı mı, kuruntu
geçer.
*Gerçi bir seyin hakikatini izhar etmek esasen kemaldir ve canları kuruntudan kurtarır;
*Fakat gayba imanın, görünen seye inanmaya nispetle bire yüz fazileti vardır. Bunu iyice bil de süphe ve
tereddütten kurtul!
Nurlu gökyüzü yagıssız olmaz ama kara yeryüzü de nebatatı yetistirmeden vazgeçmez.
Bana gayba iman edenler gerek... Onun için bu fâni konagın penceresini örttüm.
Nasıl izhar eder de gökleri yarar, açarım; eger hakikatleri meydana korsam, nasıl “ Bunda bir ayıp, bir noksan
gördün mü? ” diyebilirim?
3630. Bu karanlıkta arayıp taradıkça herkes, yüzünü bir tarafa çevirir;
_sler bir zaman aksine gider; hırsız, polisi dar agacına sürükler...
Böylece bir nice sultan, bir nice yüce himmetli, bir müddet kendi kuluna kul olur.
Kul, efendisinin huzurunda degilken de kullugunu korur, itaatten çıkmazsa bu kulluk iyi ve hos bir kulluktur.
Bu padisahın önünde onu ögen kisi nerede, padisah yokken bile ondan utanıp çekinen nerede.
3635. Memleket ucunda, padisahtan saltanat sayesinden uzak bir kale dizdarı;
Kaleyi düsmanlardan korur, orasını sayısız mal ve para verse bile satmaz,
Padisah orada degilken, hudut boylarında, padisahın huzurundaymıs gibi vefakârlıkta bulunursa;
O dizdar; elbette padisahın yanında, huzurunda bulunan ve can feda eden kisilerden daha degerlidir.
Su halde yarı zerre miktarı, fakat gaibane emir tutmak; emredicinin huzurunda kulluk etmek ve emrine
uymaktan yüz binlerce defa üstündür.
3640. Kulluk ve iman, simdi makbuldür. Fakat ölümden sonra her sey meydana çıkınca inanmak, bir ise
yaramaz.
Hakikatın kapalı, örtülü olması ve gayba inanmak daha iyi, daha makbul olunca agzın kapalı, dudagın yumuk
olması elbette iyidir.
Kardes, sözden el çek ki bizzat Allah, sende Ledün ilmini meydana çıkarsın.
Günesin varlıgına delil kendisi yeter. Allah’dan daha ulu sahit kimdir?
Hayır... söyleyecegim çünkü Kur’an’da sahadet hususunda hep beraberce Allah da anılmıstır, melek de âlimler
de.
3645. Allah da sahadet eder, melekler de, bilgili kisiler de: Süphe yok ki Rabb, ancak daimî Allah’dır...
Hak, sahadet edince melek kim oluyor ki sahadette Allah ile müsterek olsun!
Çünkü ziyaya tahammül edemeyen zavallı gözlerle biçare gönüllerin günesin nuruna ve günese takatleri
yoktur.
Bu çesit gözler, böyle gönüller, yarasaya benzerler. Yarasa günesin ısıgına, günesin hararetine tahammül
edemez, ümidini keser (günesten mahrum kalır)
Gökyüzünde cilve eden günese sahadette, melekleri de bize dost, bize es bil!
3650. “ Biz o tek günesten nurlandık, günesin halifesi gibi zayıfları nurlandık” diye sahadet ederler.
Her melek; yeni ay, yahut üç günlük ay, yahut da dolunay gibi kemal, nur ve kudret sahibidir.
O sûle; üçer, dörder kanatlı meleklerin her birine, mertebelerine göre vurmakta, onları nurlandırmaktadır.
Meleklerin kanatları insanların akıl kanatlarına benzer. _nsanların akılları arasında da çok fark vardır.
_yilikte olsun, kötülükte olsun her insana kendisine benzer bir melek arkadastır.
3655. Gözü tahammül edemedigi için çipile, yıldız ısık verir, o da bu suretle yol bulur.
Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vesellem’in Zeyd’e “Bunun sırrını fasetme; gözet! ” demesi
Peygamber “ Sahabem yıldızlar gibi yola gidenlere ısık, seytanlara tastır” dedi.
Herkes uzaktan görebilseydi gökyüzündeki günesle nurlanırdı.
Ve ey asagılık kisi, günesin nuruna delalet etmek üzere yıldıza ne lûzum kalırdı?
Ay; buluta, topraga ve gölge der ki: “Ben de sizin gibi insanım. Ancak bana vahiy geliyor.
3660. Ben de yaratılısta sizin gibi karanlıktım. Fakat vahiy günesi, bana böyle bir nur verdi.
Güneslere nispetle biraz karanlıgım, fakat insanların karanlıklarına nispetle nurluyum.
Tahammül edebilesin diye nurum zayıf. Çünkü sen parlak günesin eri degilsin.
Balla sirkeden meydana gelen sirkengebin gibi ben de nurlu zulmetten meydana geldim ve bu suretle kalp
hastalıgına yol buldum, faydalı oldum.
Hasta adam hastalıktan kurtulunca sirkeyi bırak bal yiye gör.”
3665. Gönül tahtı, heva ve hevesten arındı; gönülde “Er Rahmânu alel arsistevâ” sırrı zuhur etti.
Bundan sonra Hak, gönle vasıtasız hükmeder. Çünkü gönül bu rabıtayı buldu.
Bu sözün de sonu yoktur. Zeyd nerede? Ona rüsvay olmak iyi degildir, diyeyim!
Zeyd’in hikâyesine dönüs
Artık Zeyd’i bulamazsın, o kaçtı; kapı yanındaki son saftan fırladı, papuçlarını bile bıraktı!
Sen kim oluyorsun? Zeyd bile, üstüne günes vurmus yıldız gibi kendisini kaybetti, bulamadı!
3670. Ondan ne bir nakıs bulabilirsin, ne bir nisan... Hattâ ne de saman ugrusu yoluna gidebilmek için bir
saman çöpü!
Duygularımızla sonu gelmeyen sözümüz, sultanımızın bilgi nurunda mahvoldu.
(Bu mazhariyete erenlerin) duygularıyla akılları iç âlemde “Ledeynâ Muhdarûn” denizinde dalgalanmakta,
dalga dalga üstüne, çosup durmaktadır.
Fakat gece olunca gene teklif ve icazet vakti gelir; gizlenmis yıldızlar islerine, güçlerine koyulurlar.
Allah akılsızların akıllarını kulaklarında halka halka küpeler oldugu halde geri verir.
3675. Hepsi hamdüsena ederek ayaklarını vurur, ellerini çırpar, nazlı nazlı “Rabbimiz bizi dirilttin bize hayat
verdin” derler.
O çürümüs deriler, dökülmüs kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir;
Kıyamet günü, sükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlıga hamle ederler.
Niçin basını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle bas çevirmemis miydin?
“Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayagını diremistin.
3680. Allah’nın sun’u; görmüyor musun? Nasıl seni alnındaki perçemden tutup çekerek:
Evvelce hatırı hayalinde olmayan bu çesit hallere ugrattı.
O yokluk da daima Allah’ya kuldur. Ey dev, kulluk et. Süleyman diridir!
Dev, havuzlar gibi kâseler yapmakta; kudreti yok ki bu isi yapmaktan vazgeçsin, yahut emredene bir cevap
versin!
Bir kendine bak, yok olmaktan nasıl titreyip durmaktasın? Yoklugu da aynen böyle tir tir titrer bil!
3685. Dünya mansıplarını elde etsen bile yine kaybetme korkusundan canın çıkar.
En güzel olan (Güzeller güzeli) Allah’nın askından baska ne varsa can çekismeden ibarettir, hattâ seker
yemek bile!
Can çekisme nedir? Ölüme yaklasmak, abıhayatı elde edememek.
Halkın iki gözü de topraga ve ölüme saplanmıstır. Abıhayat var mı, yok mu, bunda yüz türlü süpheler var.
Sen cehdet de bu yüz süphen de sana düssün. Geceleyin yürü,yol al... Uyudun mu gece gitti gider!
O gündüzü geceleyin ara; karanlıkları yakan o aklı, kendine kılavuz yap!
3690. Kötü renkli gecede çok iyilikler vardır. Abıhayat, karanlıkların esidir, karanlıktadır.
Böyle yüzlerce gaflet tohumunu ekip durdukça basını uykudan kaldırabilir misiniz?
Ölü uyku, ölü lokmaya dost oldu; efendi uyudu, geceleyin is gören hırsız da hazırlıga koyuldu.
Senin düsmanın kimlerdir? Bilmiyorsun. Atesten yaratılanlar, topraktan yaratılmısların varlıgına düsmandır.
3695. Ates suyun ve ogullarının düsmanıdır. Nitekim su da atesin canına düsmandır.
Suyun ve çocuklarının düsmanı oldugundan su da atesi öldürür, söndürür.
Bütün bunlardan sonra (sunu da bil ki) bu ates, sehvet atesidir, günahın suçun aslı ondadır.
Dıs âlemdeki atesi su söndürür. Fakat sehvet atesi kıyamete kadar sürüp gider.
Sehvet atesi, su ile sakin olmaz. Çünkü azap ve elem bakımından cehennem tabiatlıdır.
3700. Sehvet atesine ne çare var? Din nuru. Müminler; nurunuz kâfirlerin atesini söndürdü.
Bu atesi ne söndürür? Allah nuru. Bu hususta _brahim’in nurunu kendine usta yap.
Ki öd agacına benzeyen bu cismin, Nemrut gibi olan nefis atesinden kurtulsun!
Sehvet atesi yanmakla eksilip bitmez. Yanmakla güzelce eksilir, nihayet yok olur.
Bir atese odun attıkça o ates nereden sönecek?
3705. Fakat odun atmazsan söner. Çünkü bu çekinme atese su serper.
Yüzüne, kalplerin haramdan çekinmesinden kızıllık süren kisinin güzel yüzü, hiç atesten kararır mı?
Alıntı: http://semazen.net/download_detail.php? id=6
Mesnevi-i Şerif Cilt I

Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 23.4.2015 22:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fatih Lütfü Aydın