Mesnevi Hikâyeleri Halife Ali’nin Düşman ...

Fatih Lütfü Aydın
301

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Mesnevi Hikâyeleri Halife Ali’nin Düşmanını Öldürmemesi.

Halife Ali düşmanının üzerine yürüdü.
Onu alt edip de, tam kılıcıyla öldürecekken,
Düşmanı onun yüzüne tükürdü.
Öfkeden kıpkırmızı olan Ali, kılıcını attı.
Düşmanı buna çok ama çok şaştı.

Dedi, ”Tam beni öldürecekken,
Neden vaz geçtin beni öldürmekten.”

Ali de dedi ki,
“Seni Allah yolunda, Allah için* öldürecektim.
Sen bana tükürünce,
Öfkem*1 ve nefsi emarem*2 yüzünden,
Seni öldürmeyeyim diye,
Seni öldürmekten vazgeçtim.”

Düşmanı bu yüce davranışdan çok etkilendi.
İslâm’a girip, Müslümanlığı kabul etti.

Söyleyeyim bu hikâyede ki ana fikir, nedir.
Ana fikir; öfkeye, nefsi emareye kafa tutup,
Her amelde yani her işte Hakk rızasını gözetmektir.
Her adımı Hakk rızasına uygun, hakkaniyet ile atmaktır.

Kontrol et öfkeni,
Batmasın ruhuna vicdan dikeni.
Her işte Hakk rızasını gözet ki,
Hakk sevgili kulu eyleyip,
Katında yüceltsin seni.

25.07.2015
Saygılar ve Sevgiler.
Fatih Lütfü Aydın

Not: Kur’an’dan ve Evrensel Ahlak ve Hukuk İlkelerinden destek almayan sebeplerle insanları öldürenler, Halife Ali’den ders almalılar.

MÂİDE-32

İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır.

*İslam Dini'nde cihat, cehd yani çaba anlamındadır ve Hz.Allah'ın rızasına uygun her türlü çabayı kapsar. Allah için ölmek, ilim edinmek için çaba harcamak, nefis terbiyesi için çaba harcamak vs. vs. Kıtal da cihata dahildir ama kâfirler müslümanları öldürmekte ısrarlı bir şekilde müslümanlara saldırıyorsa nefsi müdaafa olarak İslâm'da vardır.

Peygamberimiz kıtal (katletme) denen kanlı blr çarpışmadan dönerken esas savaş şimdi başlıyor demiş. Soranlara da esas savaş Cihad-ı Ekber büyük çaba yani nefis savaşı demiş.

O sözde cihat edenler Allah için savaşmıyorlar. Öyle olsaydı davranışları haksızlık içermezdi. Kendi sapık fikirlerini taşımayanları kâfir ilan edip kâfirlerin öldürülebileceğini iddia ederek, kesip biçiyorlar insanları.

O zaman kâfir kimdir? Cihat nedir? sorularının cevabını araştırmak gerekir.

KÂFİR

Bir şeyi örtmek, perdelemek, gizlemek, uzak durmak ve nimete nankörlük etmek anlamlarındaki "k-f-r" kökünden türeyen kâfir, sözlükte, bir şeyi örten, gizleyen ve nimete, iyiliğe nankörlük eden demektir. Bu kelimenin asıl anlamı bir şeyi örtmek, gizlemektir. Bu sebeple, gündüzü örtüp gizlediği için geceye, tohumu toprağa gömdüğü için çiftçiye ve kılıcı örttüğü için kınına kâfir denmiştir. Din ıstılahında ise, Hz.Peygamberi ve onun Allah'tan getirdiği kesinlikle sabit olan şeyleri yalanlayan, tevatür yoluyla bize ulaşmış bulunan hükümlerden birini ya da bir kaçını inkâr eden kişiye kâfir, bu eyleme ise küfür denir. Eş'arî ve Mâturîdîlerin de içinde bulunduğu kelâm bilginlerinin çoğunluğuna göre küfür; zarurât-ı diniyyeden olduğu kesinlikle bilinen şeylerin tamamını veya bir kısmını kalben tasdik etmemek demektir. İmam Gazzâlî küfrü, Hz.Peygamberin getirmiş olduğu şeyleri yalanlamak şeklinde tarif etmiştir. Kâfirler hakkında Kur'ân'da şöyle denilmektedir: "(Âyetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerindedir." (Bakara, 2/161): "Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur." (Âl-i İmrân, 3/91) . Kazib (âyetleri yalanlayan) , mülhid, münafık ve müşrik kimseler de kâfir kavramının kapsamına girmektedirler. (F.K.)

https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VNZ72-asWos


Kâfiri öldürmek hakkı nefs-i müdaafa ayetine uygun davranmakla söz konusu olabilir.

NEFS- İ MÜDAAFA

BAKARA

190.Yaşar Nuri Öztürk: Sizinle çarpışmaya girenlerle Allah yolunda siz de çarpışın. Ama haksız yere saldırmayın/çarpışmada zulme sapmayın. Çünkü Allah, sınır tanımaz azgınları sevmiyor.

191. Yaşar Nuri Öztürk: Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!

192. Yaşar Nuri Öztürk: Eğer savaşı sona erdirirlerse Allah çok affedici,çok merhametlidir.

Bir müslümanın birisini öldürebilmesi için öldürmek kastıyla birinin ona saldırıyor olması gerekir. Yukarıda ki Nefs- i Müdaafa ayetlerinden bu anlaşılıyor.

Not: 191. ayette "Onları yakaladığınız yerde öldürün" deniyor. Kimmiş bu onlar diye bir önceki ayete baktığımızda (siyak-u sibak: ayetin öncesine ve sonrasına bakmak) Sizinle çarpışmaya girenler deniyor. Demek ki bizimle çarpışmaya girenlerle cihad'ın kıtal bölümünü yani kanlı çarpışmayı gerçekleştirme hakkımız doğuyor demektir. 01.04.2015 F.L.A.

CİHÂD

Sözlükte "gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkânları kullanmak" anlamına gelen "cihâd" kavramı; Kur'ân ve hadislerde; Allah yolunda savaşmak anlamını ifade ettiği gibi dini öğrenmeyi, dinin emir ve yasaklarına uymayı, haram ve günahlara karşı nefis ile mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yaşanması ve yücelmesi için çalışmayı da ifade eder. "Cihâd" kavramı; Mekke döneminde İslâm'ın tebliğ edilmesi ve dinin emir ve yasaklarının yerine getirilmesi anlamında kullanılmış; Medine döneminde ise fiili savaşların yapılmaya başlanması ile "kıtâl/savaş" anlamını da içermeye başlamıştır. Bunu hem Kur'ân'da hem de hadislerde görmekteyiz. "Cihâd" kavramı ile ilgili otuz bir âyetten onyedisi savaş bağlamında ve çoğunlukla Hz. Peygamber ve ashabının savaşlarının söz konusu edildiği Enfâl ve Tevbe sûrelerinde, ayrıca Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Muhammed ve Mümtehıne sûrelerinde geçmekte ve Allah yolunda malları ve canlarıyla cihâd edenler övülmekte, onlara Allah'ın rahmeti, mağfireti, mükâfatı ve cenneti va'd edilmektedir. İmanları uğrunda hicret edenler ve bunlara yardım edenler, gerçek müminler olarak nitelendirilmektedir (Bakara, 2/218; Nisâ, 4/95-96; Enfâl, 8/74) . Tevbe Sûresinin 20. âyetinin meâlini örnek olarak zikredebiliriz: "İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte ancak onlar, başarıya erenlerdir." Geriye kalan on dört âyetten ikisinde sözlük anlamında (Ankebût, 29/8; Lokmân, 31/15) , on âyette (bk. Mâide, 5/35,69; Hac, 22/78; Nahl, 16/110?) mutlak anlamda kullanılmıştır. Özellikle Mekke'de inen âyetler; İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yaşanması ve yücelmesi için gösterilen çabayı ifade eder. "Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihat et ve onlara karşı çetin ol..." (Tevbe, 9/73; Tahrîm, 66/9) anlamındaki âyette Peygambere emredilen münafıklarla savaş, "kıtâl" anlamında savaş değildir. Dolayısıyla âyetteki cihâd kavramı; münafıklarla hak uğrunda dil ile mücadele etmek, İslâm gerçeği ile ilgili delilleri anlatmak, fitne ve fesatlarına engel olmak anlamındadır. Mekke'de ve henüz fiili savaşa izin verilmeyen bir dönemde inen Furkân sûresinin, "Öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur'ân ile büyük bir cihatta bulun" anlamındaki 52. âyetinde geçen "kâfirlere karşı Kur'ân ile büyük cihat", harp meydanında fiilen savaşmayı değil, onlara karşı Kur'ânî delillerle mücadele etmeyi, onlara boyun eğmemeyi ifade eder. Yine İslâm düşmanlarıyla fiilen savaşa izin verilmeden önce inen,"Bizim uğrumuzda cihat edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka yararlı işleri en güzel biçimde yapanlarla beraberdir" (Ankebût, 29/69) anlamındaki âyette geçen "Allah yolunda cihâd; düşmanlarla fiilen savaşmayı değil, Allah'ın dinine yardım etmeyi, İslâm'a karşı çıkanlarla en güzel şekilde mücadele etmeyi, zulmü önlemeyi, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i `anil-münker görevini yapmayı ve Allah'a itaat edebilmek için nefisle mücadele etmeyi ifade eder. Bu âyetler, cihâdın İslâm'ın doğuşundan beri var olduğunun ve sadece savaş anlamına gelmediğinin delilidir. Medine döneminde müşriklerin müslümanlara saldırıları ve savaş açmaları sebebiyle fiili savaşa izin verilmesi ve savaş yapılması üzerine "cihâd" kavramına, ağırlıklı olarak savaş anlamı yüklenmiş ve bu anlamda algılanmaya başlanmıştır. Mâide sûresinin 54., Hucurât sûresinin 15. ve Sâf sûresinin 11. âyetlerinde geçen Allah yolunda cihâd", Allah sevgisine mahzar olan, kurtuluşa eren, özünde, sözünde ve işlerinde dürüst müminlerin niteliği olarak zikredilmiştir. Allah'ın övdüğü bu kimseler; sadece Allah yolunda fiilen savaşanlar değil, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çaba gösteren her müslümanı ifade eder. "Allah uğrunda hakkıyla cihat edin? " (Hac, 22/78) anlamındaki âyetlerde geçen "Allah yolunda cihâd" emri, hem düşmanla savaş araç gereçleriyle fiilen savaşmayı hem İslâm'ın emir ve yasaklarına bizzat uymayı, nefsi kötülüklerden ve haramlardan alıkoymayı, hem de İslâm'ın bilinmesi, yücelmesi ve egemen olması için gösterilen sözlü, ekonomik ve her türlü çabayı ifade eder. Hadis kitaplarının "cihâd" bölümlerine baktığımızda, bu bölümlerde hem fiili savaş yapma, savaş araç gereci hazırlama (Tirmizî, 6, IV, 168) , Allah yolunda infakta bulunma (Tirmizî, Fedâilü'l-Cihâd, 4, IV, 167, No: 1625) ve savaş hukuku ile ilgili hadislere yer verildiğini hem de doğrudan fiili savaş ile ilgili olmayan nefisle mücadele etmeyi, İslâm'ın bilinmesi, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için gösterilen çabayı ifade eden hadislere yer verildiğini görüyoruz. Bu da "cihâd" kavramının "harb, gazâ ve kıtal" kavramları ile özdeş olmayıp çok daha geniş bir içerikle kullanıldığını görmekteyiz. Mesela, "Allah'ı inkâr edenlerle savaşın" (İbn Mâce, Cihâd, 38, II, 953) "Kim Allah'ın kelimesinin yücelmesi için savaşırsa o, Allah yolundadır" (Buhârî, Cihâd, 15, III, 206) "Allah yolunda öldürülen kimse şehittir" (İbn Mâce, Cihâd, 17, II, 937-938) anlamındaki doğrudan savaş ile ilgili hadisler ve benzerlerine cihâd bölümünde yer verilmiştir. Allah'a itaat konusunda nefsi ile mücadele etmeyi ifade eden, "Mücâhid, nefsi ile mücadele eden kimsedir" (Tirmizî, Cihâd, 2, IV, 165) anlamındaki hadis, İslâm'ı müslüman olmayanlara tebliğ etmeyi ifade eden, "Müşrikler ile mallarınız, canlarınız ve dilleriniz ile cihâd edin" (Ebû Dâvûd, Cihâd, 17, III, 22) anlamındaki hadis, Oruç ibadeti ile ilgili, "Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa Allah onu cehennemden bin (yıllık) bir mesafeye uzaklaştırır" (Buhârî, Cihâd, 36, III, 213) anlamındaki hadis cihâd bölümlerinde zikredilmiştir. Anne-babaya hizmet de cihattır. Abdullah ibn Amr anlatıyor: Bir sahâbî Hz. Peygambere geldi ve ondan cihâda (savaşa) katılmak için izin istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona, "Annen-baban var mı" diye sordu, Adamın "evet" demesi üzerine, "Sen onlara hizmet ederek cihâd et" buyurdu (Müslim, Birr, 5, III, 1975) . Adaletsizlik ve haksızlık (zulûm) karşısında susmayıp doğru sözü söylemek de cihattır (Tirmizî, Fiten, 13, IV, 471) : Yukarıda zikrettiğimiz âyet ve hadisleri birlikte değerlendirdiğimizde; cihâdı; iman edip sâlih ameller işlemek, hak dinde sebat etmek, kötülüklerden ve haramlardan geri durmak, İslâm'ı öğrenmek ve öğretmek, İslâm'ın bilinmesi, tanınması, yücelmesi, emir ve yasaklarına uyulması için çalışmak, müslümanları her türlü tehlike ve saldırılara karşı savunmak, fitne ve fesadı önlemek, güven ve huzuru sağlamak ve benzeri şekilde İslâm toplumunun yararına olan kişisel ve kurumsal bazda sözlü, yazılı, görsel, bilimsel ve ekonomik olarak yapılan her türlü çabayı göstermek; Allah rızasına yönelik her türlü gayret; gerektiğinde düşmanla canı ve malı ile savaşmak ve savaş araç gereci hazırlamak ve hazırlanmasına katkı sağlamak şeklinde anlayabiliriz. Buna göre cihâdı, üç kısma ayırmak mümkündür: a) İslâm'ı anlatarak ve bizzat yaşayarak tebliğ etmek; düşmanlar tarafından saldırı yapıldığında ve savaş açıldığında gerekeni yapmak (Buhârî, Rikâk, 34, VII, 188; Cihâd, 2, III, 201) b) Allah'a itaat konusunda sabırlı ve kararlı olmak, nefisle mücadele etmek, c) Şeytanın hile ve tuzaklarına karşı koymak (bk.Bakara, 2/ 44, 285; Âl-i İmrân, 3/173; Mâide, 5/67; Yûsuf, 12/ 108; Nahl, 16/ 125; Ankebût, 29/ 46; Sebe', 34/46) (İ.K.)
https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VNZ72-asWos


*1 ÖFKEYLE BAŞA ÇIKMANIN YOLLARI

1. Stresle başa çıkmanın yolları.
2. Enseye serinlik verme.
3. Bir şey söylemeden önce 10’ a kadar sayma.
4. Pozisyon değiştirme. Oturuluyorsa kalkma, duruluyorsa yürüme.
5. Kişilerin ve kendisinin eşref ve eşek saatlerini dikkate alma
(yaralı evcil hayvan bile sahibine saldırgan olabilir.)
6. Kişiye haklı olduğunu düşündürten davranışlardan uzak olma.
Bunun için herkese haksızlık etmeden yaklaşma.

STRESLE BAŞA ÇIKMANIN YOLLARI.

1. Spor.
2. Hobi
3. Kötü alışkanlıkları terk etme.
4. Ümitvar olma.
5. Sanat.


4 E, Esenlik (sağlık, afiyet) , Etik (ahlak) , Eğitim, (Helal) Ekonomi. Bu dördüne Allah’ ın rızasına uygun olarak sahip olanlar, gerçek başarıyı yakalamış olurlar. F.L.A.

Öfke Ayetleri.

Âl-i İmrân,

119. Yaşar Nuri Öztürk: Siz öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve Kitap'ın tümüne inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında "İnandık! " derler; başbaşa kaldıklarında size öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar. De ki onlara: "Öfkenizle geberin! " Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir.

134. Yaşar Nuri Öztürk: Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. Öfkelerini yutanlardır onlar, insanları affedenlerdir. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.

Tevbe,

15. Yaşar Nuri Öztürk: Ve yüreklerinin öfkesini gidersin. Allah dilediğine tövbe nasip eder. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

120. Yaşar Nuri Öztürk: Medine halkına ve çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.

Hacc, 15

Yaşar Nuri Öztürk: Kim Allah'ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi?

Fetih, 29

Yaşar Nuri Öztürk: Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.

*2 http://www.antoloji.com/nefs-i-emmare-7-siiri/

http://www.antoloji.com/nefsin-asamalari-siiri/

Hikmetler.

• Hangi iş olursa olsun onda Allah’ın (c.c.) rızasını gözetmek en doğru olanıdır.Bir şeyi nefsimiz bize iyi, güzel, doğru ve Allah rızası için olduğunu göstererek söyleyebilir. Ancak buna kanmamak o işin Allah rızası için olup olmadığını enine boyuna düşünmek lazım gelir.
• Yüce yaradılışlı ve nefsini ıslah etmiş, hak erleri ancak her işte nefislerinin arzu ve emlerlini bırakarak Allah (c.c) rızasını gözetmişlerdir.

Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler ve Hikmetler. Sh. 60 Mehmet Zeren BİLGE KÜLTÜR SANAT.

Düsmanın, Ali –Keremallahu vechehunun yüzü- ne tükermesi üzerine Emîr-ül Müminîn Ali’nin elinden kılıcı
atması
_badetteki ihlâsı Ali’den ögren, Allah aslanını hilelerden arınmıs bil.
Savasta bir yigiti atletti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı.
O, her peygamberin, her velînin ögündügü Ali’nin yüzüne tükürdü.
Bir yüze tükürdü ki ay, secde yerinde o yüze secde eder.
3725. Ali, derhal kılıcı elinden attı, onunla savasmadan vazgeçti.
O savasçı er, bu ise, bu yersiz af ve merhamete sasıp kaldı.
Dedi ki: “Bana keskin kılıcını kaldırmıstın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın?
Benimle savasmadan daha âlâ ne gördün de beni avlamadan vazgeçtin?
Ne gördün ki bu derecede kızgınken kızgınlıgın yatıstı; böyle bir simsek çaktı, sonra sönüverdi?
3730. Ne gördün? O gördügün seyin aksi bana da vurdu; gönlümde, canımda bir sûle parladı.
Kevinden, mekândan yüce, candan daha iyi neydi o gördügün ki bize can bagısladı?
Yigitlikte Allah aslanasın, mürüvvette kimsin, bunu kim bilir?
Mürüvvette Tih sahrasında Musa’nın bulutusun. O bulutta esi görülmemis nimetler, ekmekler yagar.”
Bu bulutlar, çalısıp çabalar, bugday bitirirler. Halk onu pisirip bal gibi tatlı bir hale koyarl.
3735. Halbuki Musa’nın bulutu rahmet kanadını açar, halka zahmetsizce pismis ve tatlı nimetler verir.
O bulutun rahmeti, kerem sofrasında pismis yemek yiyenler için âlemde bayrak açmıstır.
O vergi ve o ihsan, niyaz ehlinden tam kırk yıl, bir gün bile eksik olmadı.
Nihayet onlar, bayagılıklarından kalkıp pırasa, tere ve marul istediler; onun üzerine kesildi.
3740. Ahmed’in yüce ümmeti için o yemek kıyamete kadar bakidir.
Peygamber’in “Rabbime misafir olurum” demesi ortalıga yayılınca, “O beni doyurur, su verir” sözü, bu mânevi
yemekten kinaye oldu.
Bunu, hiç tevil etmeden kabul et ki bogazına bal ve süt gibi lezzetli gelsin.
Çünkü tevil ihsan edilen seyi geri vermektir. Çünkü tevilci hakikatı hata görür.
Halbuki bu hata görmesi, aklının zayıflıgındandır. Akl-ı Küll içtir, Akl-ı Cüz’i ise deridir.
Kendini tevil et, hadîsleri degil; kendi dimagına kötü de, gülbahçesine degil!
3745. Ey bastanbasa akıl ve göz olan Ali! Gördügünden bir parçacık söyle.
Hilim kılıcın canımızı parça parça etti; ilim suyun topragımızı arıttı.
Açıver; biliyorum, bu Allah sırlarındandır.
Çünkü kılıçsız adam öldürmek, ancak onun isidir.
Allah, aletsiz, uzuvsuz bir yapıcıdır. Artıp duran bu hediyelerin vericisi odur.
Akla yüz binlerce sarap tattırır ki onlardan ne iki gözün haberi vardır, ne kulagın!
3750. Ey arsta hos bir surette evlanıp duran dogan! Bu anda Allah’dan ne gördün? Açıkça söyle.
Senin gözün gayb idrakını ögrenmistir. Orada bulunan baskalrının gözleriyse kapalıdır.
Birisi ayı apaçık görür, öbürüyse dünyayı kapkaranlık.
Diger birisi de bir yerde üç tane ay görür. Evet, bu üç kisi bir yerde oturmuslardır:
Üçünün de gözü açık, kulakları duymakta… Fakat bunlar, senin etegine yapısmıslardır, senin adamlarındır
(Hallerini sen bilirsin) , benden kaçıyorlar (ben bunları bilemem) .
3755. Bu hal, acaba gabya mensup bir sihir mi, yoksa gizli bir lûtuf mu? Sende bir kurt sureti mi var, bende
de Yusuf sureti mi?
Âlem on sekiz bin, hattâ daha fazla olsa bunların on sekizi bile her göze görünmez.
Ey Aliyyel Mürtezâ, ey kötü kaza ve kaderden sonra güzel kaza ve kader, sırrı aç;
Ya sen akılına geleni söyle, ya ben gönlüme doganı söyleyeyim.
Bu sır, senden parladı, bana vurdu; nasıl gizleyebilirim? Ay gibi, söylemeden nur saçmakta.
3760. Fakat ayın kursu, söze gelirse gece yol alanları hemencecik yola sokar.
Yanlıs yola gitmekten de emin olurlar, yoldan çıkmadan da. Ayın sesi, gulyabani sesinden üstün olur.
Ay, söylemeksizin yol gösterirse, söyleyince ne yapmaz, dünyayı ısıga bogar!
Madem ki sen ilim sehrine kapısın, mademki sen hilim günesine sûlesin;
Ey kapı, kapı arayanlara açıl ki kabuklar içlensin (zâhir ehli, hakikate erissin) !
3765. Ey rahmet kapısı, ey esi, naziri olmayan Allah dergâhı, ebede kadar açık kal! ”
Her istek, her zerre bir penceredir, fakat kör gönül nasıl olur da “Orada bir kapı vardır” der.
Gözcü, bir kapı açmadıkça gönle, orada kapı olmak ihtimali bile gelmez.
Fakat bir kapı açıldı mı, sasırır. Tamah ümidinin kusu uçup gider.
Akıllı bir kisi, bir viranede ansızın define buldu, onun için her viraneye kosuyor.
3770. Sen, yoklukta bir inci bulamadıysan gayri orada ne diye inci arıyorsun?
Zan, yıllarca kendi ayagıyla kossa burnunun direginden ileriye geçemez (oldugu yerde sayar, durur) .
Burnuna gayptan bir koku gelmedikçe, söyle… burnunun ucundan baska bir sey görebilir misin?
O kâfirin, Ali –Keremmallahu Vechehu- ye “Bana üstün gelmisken niçin elinden kılıcını attın? ” diye sorması
*Bunun üzerine o yeni Müslüman velî sarhosluk ve lezzetle.
Ali’ye dedi ki: “Ya Emîrel Müminîn, buyur da can; tende, ana karnındaki cenin gibi canlansın, oynasın.
Ey can, yedi yıldız; ana karnına düsen her çocugu, muayyen müddetlerde ve nöbetle terbiye eder.
3775. Ceninin canlanma zamanı gelince ona yardım eden günestir.
Cenin, günesin tesiriyle harekete gelir. Günes, ona derhal can bagıslar.
Cenine günes dogmadıkça, günesin nuru, ona vurmadıkça öbür yıldızların tesiriyle canlanmaz. Onlar, ancak
suretine hizmet ederler.
Cenin, ana rahminde güzel yüzlü günesle bu alâkayı hangi yoldan kazandı?
Bizim duygumuzdan gizli olan bir yoldan gökyüzündeki günese nice yollar var.
3780. Bir yol var; yakut, o yolla günesten gıdalanır…Bir yol var; o yolla ve günesin tesiriyle yakut olur.
Bir yol var, günes o yola lâli kızıllastırır. Bir yol var, o yolla nala kıvılcım saçma hassasını verir.
Bir yol var, günes o yolda meyveleri oldurur… Bir yol var, o yolla korkaklara yürek verir.
Ey kandı aydınlanmıs, padisahla ve padisahın koluyla ^sina olmus dogan, açık söyle!
Ey padisahın ankayı bile avlayan doganı, ey askerle degil, bizzat ve tek basına ordular kıran,
3785. Sen, tek basına bir ümmetsin, fakat yüzbinlerce er sayılırsın. Ey bu kulu, himmet doganına av eden!
Kahır zamanında bu merhamet neden? Ejderhayı elden bırakmak kimin yolu? ”
Emîr-ül Müminîn Ali –Kerremallahu Vechehu- nun, cevap vermesi ve o sırada kılıcı elinden atmasının sebebi
ne oldugunu söylemesi
Ali dedi ki: “Ben kılıcı Allah için vuruyorum. Allah kuluyum ten memuru degil!
Allah aslanıyım heva heves aslanı degil... _sim, dinime sahittir.
3790. Ben “Attıgın zaman sen atmadın, Allah attı” sırrına mazharım. Ben kılıç gibiyim, vuran o günestir.
Ben; pılımı pırtımı yoldan kaldırdım; Allahdan gayrısını yok bildim.
Bir gölgeyim sahibim günes... Ona hacibim hicap degil.
Kılıç gibi vuslat incileriyle doluyum; savasta diriltirim, öldürmem.
Kılıcımın gevherini kan örtmez. Rüzgâr nasıl olur da bulutumu yerinden teprendirebilir?
Saman çöpü degil; hilim, sabır ve adalet dagıyım. Kasırga dagı kımıldatabilir mi?
3795. Bir rüzgârla yerinden kımıldanıp kopan bir çöpten ibarettir. Çünkü muhalif esen nice rüzgârlar var!
Hısım, sehvet ve hırs rüzgârı, namaz ehli olmayan kisiyi silip süpürür.
Ben dagım; varlıgım, onun binasıdır. Hattâ saman çöpüne benzesem bile rüzgârım, onun rüzgârıdır.
Benim hareketim, ancak onun rüzgarıyladır. Askerimin basbugu, ancak tek Allahnın askıdır.
Hiddet, padisahlara bile padisahlık eder, fakat bize köledir. Ben hiddete gem vurmus, üstüne binmisimdir.
3800. Hilim kılıcım, kızgınlıgımın boynunu vurmustur. Allah hısmıysa bence rahmettir.
Tavanım, damım yıkıldı ama nura gark oldum. Toprak atası (Ebu Turab) oldumsa da bahçe kesildim.
Savasırken içime bir vesvese, bir benlik geldi; kılıcı gizlemeyi münasip gördüm.
Bu suretle “Sevgisi Allah içindir” denmesini diledim; ancak Allah için birisine düsmanlık etmeli.
Cömertligimin Allah yolunda olmasını, varımı yine Allah için sakınmamı istedim.
3805. Benim sakınmam da ancak Allah içindir. Vermem de... Tamamı ile Allahnınım, baskasının degil.
Allah için ne yapıyorsam bu yapısım, taklit degildir; hayale kapılarak, süpheye düserek de degil. Yaptıgımı,
isledigimi, ancak görerek yapıyor, görerek isliyorum.
Hüküm çıkarmadan arayıp taramadan kurtuldum. Elimle Allah etegine yapıstım.
Uçarsam uçtugum yeri görmekteyim, dönersem döndügüm yeri.
Bir yük tasıyorsam nereye götürecegimi biliyorum. Ben ayım, önümde günes, kılavuzuyum.
3810. Halka bundan fazla söylemeye imkân yok; denizin ırmaga sıgması mümkün degildir.
Akılların alacagı kadar asagı mertebeden söylemekteyim. Bu, ayıp degil, Peygamberin isidir.
Garezden hürüm ben; hür olan kisinin sahadetini duy. Kul, köle olanların sahadetleri iki arpa tanesine bil
degmez!
Seriatte dâva ve hükümde kulum sahitliginin kıymeti yoktur.
Senin aleyhinde binlerce köle sahadet etse seriat onların sahadetlerini bir saman çöpüne bile almaz.
3815. Sehvete kul olan, Allah indinde köleden, esir olmus kullardan beterdir.
Çünkü köle bir sözle sahibinin kullugundan çıkar,hür olur. Sehvete kul olansa tatlı dirilir, acı ölür.
Sehvet kulu, Allah’nın rahmeti, hususi bir lûtuf ve nimeti olmadıkça kulluktan kurtulamaz.
Öyle bir kuyuya düsmüstür ki bu kuyu, onun kendi suçudur. Ona cebir degildir, cevir de degil!
Kendisini kendisi, öyle bir kuyuya atmıstır ki ben o kuyunun dibine varacak ip bulamıyorum.
3820. Artık yeter... Eger bu sözü uzatırsam ciger ne oluyor? Mermer bile kan kesilir.
Bu cigerlerin kan olmaması katılıktan, saskınlıktan, dünya ile ugrasmadan ve talihsizliktendir.
Bir gün kan kesilir ama bu kan kesilmesinin o gün faydası yok. Kan kesilme ise yararken kan kesil!
Mademki kulların kölelerin, sahadeti makbul degildir, tam adalet sahibi, o kisiye derler ki gulyabani kölesi
olmasın.
Kur’an’da peygambere “Biz seni sahit olarak gönderdik” denmistir. Çünkü o, varlıktan hür oglu hürdür.
3825. Ben, mademki hürüm; hiddet beni nasıl baglar, kendisine nasıl kul eder? Burada Allah sıfatlarından
baska sıfat yoktur, beri gel!
Beri gel ki Allah’nın ihsanı seni azat etsin. Çünkü onun rahmeti gazabından üstün ve arıktır.
Beri gel ki simdi tehlikeden kurtuldun, kaçtın kimya seni cevher haline soktu.
Küfürden ve dikenliginden kurtuldun, artık Allah bahçesinde bir gül gibi açıl!
Ey ulu kisi, sen bensin, ben de senim. Sen Ali’ydin, Ali’yi nasıl öldürürüm?
3830. Öyle bir suç isledin ki her türlü ibadetten iyi bir anda gökleri bir bastan bir basa astın.
O adamın isledigi suç ne kutlu suç! Gül yaprakları dikenden bitmez mi?
Ömer'in Peygambere kastedisi suçu, onu ta kabul kapısına kadar çekip götürmedi mi?
Firavun; büyücüleri, büyüleri yüzünden çagırmadı mı?
Onlara da bu yüzden ikbal yardım etmedi mi, bu yüzden devlete erismediler mi?
Onların büyüsü, onların inkârı olmasaydı inatçı Firavun, onları huzuruna alır mıydı?
3835. Onlar da asâyı ve mucizeleri nereden göreceklerdi? Ey isyan eden kavim! Suç, ibadet oldu.
Allah ümitsizligin boynunu vurmustur. Çünkü günah ve suç ibadet olmustur.
Çünkü Allah, seytanların rahmine suçları ibadete, sevaba tebdil eder.
Bundan dolayı Seytan, taslanır; hasedinden çatlar, iki parça olur.
Seytan bir günah meydana getirmek ve onunla bizi bir kuyuya düsürmek ister.
3840. “ O günahın ibadet oldugunu gördü mü? ” iste o an, Seytan’a yomsuz bir andır.
Beri gel; ben, sana kapı açtım; sen benim yüzüme tükürdün, bense sana armagan sundum.
Cefa edene bile böyle muamelede bulunur, aleyhime ayak atanların ayagına bile bu çesit bas korsam,
Vefa edene ne bagıslarım? Anla! Cennetlerde ebedî mülkler ihsan ederim
Peygamber Aleyhisselâm’ın Emîr-ül Müminîn Ali –Kerremallâhu Vechehu- nun seyisinin kulagına “Ali’nin
sahadeti senin elinle olacak, sana haber veriyorum” demesi
Ben öyle bir erim ki kanlıma, katilime bile lûtuf serbetim, kahır zehri olmadı.
3845. Peygamber, hizmetkârımın kulagına, bu basımı boynumdan onun ayıracagını söyledi.
Peygamber, sevgilinin vahyiyle nihayet ölümümün onun eliyle olacagını haber verdi.
O, daima “ Beni önce öldür de benden bu kötü ve yanlıs is zuhur etmesin” demekte;
Ben de “Mademki ölümüm senden olacak, ben kaza ve kadere karsı nasıl hile edebilirim? ” demekteyim.
O, daima önümde yerlere kapanarak “Ey Kerem sahibi, beni Allah hakkı için ikiye böl,
3850. Ki bu kötü akıbete ugramayayım. Bu yüzden canım yanmasın” der;
Ben de daima “Yürü, git. Kader kalemi, bunu yazdı, yazının mürekkebi de kurudu. Olan oldu. Kader
kaleminden nice bayraklar, bas asagı olur.
Gönlümde, sana hiçbir düsmanlık yok. Çünkü bunu, ben senden bilmiyorum ki.
Sen Allah aletisin; yapan, Allah’nın eli. Hakkın aletini nasıl kınayayım, Hakkın aletine nasıl itiraz edeyim? ”
derim
O, “Öyle ise kısas niçin? ” dedi. Ali cevap verdi: “ O da Hak’tan, o da gizli bir sır.
3855. Eger Allah, kendi yaptıgı ise itiraz ederse bu itiraz yüzünden baglar, bahçeler yesertir.
Kendi yaptıgı ise itiraz, ancak onun kârıdır. Çünkü kahırda da tektir, lûtufta da.
Bu hâdiseler sehrinde bey odur, memleketlerde tedbir onundur,
Aletini kırarsa kırılanı tekrar iyilestirebilir.”
Ulu kisi, “ Hiçbir âyeti degistirmedik ki ardından daha hayırlısını getirmeyelim” remzini bil.
3860. Allah hangi seriatın hükmünü kaldırdıysa âdeta otu yoldu, yerine gül bitirdi demektir.
Gece, gündüz mesguliyetini giderir, bitirir. Akıl ermeyen su uykuya bak!
Sonra tekrar gündüzün nuruyla gece ortadan kalkar, bu suretle de o yalımlı ates yüzünden donukluk, uyku
yanar, gider.
O uyku, o duygusuzluk zulmettir ama abıhayat, zulmette degil mi?
Akıllar, o zulmetle tazelenmiyor mu? Hanendenin bestedeki duraklaması sese kuvvet vermiyor mu?
3865. Zıtlar, zıtlardan zuhur etmekte... Allah, kalpte ki süveydada daimi bir nur yarattı.
Peygamberin savası sulha sebep oldu. Bu âhir zamandaki sulh o savas yüzündendir.
O gönüller alan sevgili (Peygamber) , âlemdekilerin basları aman bulsun diye yüz binlerce bas kesti. Bahçıvan,
fidan yücelsin, meyve versin diye muzır dalları budar.
Sanatını bilen bahçıvan, bahçe ve meyve gelissin diye bahçedeki otları yolar.
3870. Sevgilinin agrıdan, hastalıktan kurtulması için hekim, çürük disi çekip çıkarır.
Noksanlarda nice fazlalıklar var. Sehitlere hayat yokluktadır.
Rızk yiyen bogaz kesildi mi “Onlar Rablerinden rızıklanır, ferahlarlar” nimeti hazmedilir.
Hayvanın bogazı kesilince insanın bogazı gelisir. O hayvan, insan vücuduna girer, insan olur, fazileti artar.
_nsanın bogazı kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varır? Artık agâh ol da onu bununla mukayese et.
3875. Öyle bir üçüncü bogaz dogar ki o, Allah serbetiyle, Allah nurlarıyla beslenir, gelisir.
Kesilen bogaz, bu serbeti içer ama “Lâ” dan kurtulmus “Belâ” da ölmüs bogaz!
Ey kısa parmaklı, himmeti kesik kisi! Ne vakte dek canının hayatı ekmek olacak?
Beyaz ekmek için yüzsuyu döktügünden dolayı sögüt agacı gibi meyven yok!
Duygu canı, bu ekmege sabredemiyorsa kimyayı elde et de bakırı altın yap!
3880. Elbiseyi yıkamak istiyorsan bez yıkayanların mahallesinden yüz çevirme!
Ekmek orucunu bozduysa kırıkçıya yapıs, yücel!
Onun eli, mademki kırıkları sarar, iyilestirir... Su halde onun kırması süphe yok ki yapmaktır.
Fakat sen kırarsan der ki: “Gel yap bakalım.” Elin ayagın yok ki yapamazsın.
Su halde kırmak, kırıgı sarıp iyilestiren adamın hakkıdır.
3885. Dikmeyi bilen yırtmayı da bilir. Neyi satarsa yerine daha iyisini alır.
Evi yıkar, hâk ile yeksan eder; fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
Bir bedenden bas kesti mi yerine derhal yüz binlerce bas izhar eder.
Canilere kısas emretmese, yahut “Kısasta hayat var” demeseydi,
Kimin haddi vardı ki kendiliginden, Allah hükmüne esir olmus bir kisiye kılıç vurabilsin!
3890. Çünkü Allah, kimin gözünü açmıssa o adam bilir ki katil, takdirin esiridir.
O takdir kimin boynuna geçmisse kendi oglunun basına bile kılıç vurmustur.
Yürü, kork ve kötüleri az kına; takdirin hüküm tuzagına karsı aczini bil!
Âdem Aleyhisselâm’ın _blis’in sapıklıgına sasması ve ululanması
Âdem Peygamber, ansızın esasen sakî olan _blise hor baktı.
Kendisini begenip, kendisini ulu görüp melun seytanın yaptıgı ise güldü.
3895. Allah gayreti bagırdı: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun.
Eger Allah kürkü ters giyerse dagı bile ta kökünden temelinden söker.
O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmus suçsuz, günahsız iblis yaratır!
Âdem “Bu hor görüsten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düsünceye düsmem” dedi.
Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle ögünmeye imkân yok.
3900. Kerem ederek hidayet ettigin kalbi azdırma; takdir ettigin kötülükleri bizden defet;
Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Allah’ya razı olan kardeslerden ayırma!
Senin ayrılıgından daha acı bir sey yok... Sana sıgınmazsak sen esirgemezsen isimiz, gücümüz ancak
kargasalıktır.
Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak
bırakmakta!
Elimiz, ayagımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
3905. Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardıgı sey ancak idbar ve tehlike sermayesi
kesilir.
Çünkü can, canana ulasmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.
Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et.
Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Allah hakkındır, yaparsın.
Aya, günese kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm;
3910. Felege, arsa hor ve asagı... madene, denize yoksul dersen,
Kemaline nispetle yarasır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eristirme kudreti ancak senindir.
Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.
Yetistiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.
Her güz; bagı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan
kırmızı gülleri yetistirmektedir.
3915. “ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelles, güzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden
yaratır.
Nergisin gözü körlesir, o, tekrar açar... Kamısın bogazını keser, sonra yine kendisi tekrar oksar, ondan
nagmeler çıkarır.
Biz mademki masnu’uz, sâni degiliz... Su halde ancak zebunuz, ancak kanaatkârız.
Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnız kendimizi düsünmekteyiz. Sen buna lûtufta
bulunmazsan seytanız.
Sen bizim canımızı körlükten kurtardıgından, gözümüzü açtıgından dolayı Seytandan kurtulduk.
3920. Kim hayattaysa degnekçisi, yol gösteren sensin. Degnegin, degnekçisi olmadıkça kör nedir ki, ne
yapabilir ki?
Senden gayrı hos olsun, hos olmasın... Her sey, insanı yakar, atesin aynıdır.
Kim atese dayanır, atese arka verirse hem Mecusidir, hem Zerdüst!
Allah’dan baska her sey bâtıldır, asılsızdır. Allah’nın ihsanı, yagmuru kesilmeyen bir buluttur.
Ali Kerremallâhu Vechehu hikâyesine dönüs, Ali’nin katilini hos görmesi
Tekrar Ali ve katilinin hikâyesine dön; katiline fazlasıyla gösterdigi kerem ve mürüvveti anlat.
3925. Ali dedi ki: “Ben düsmanımı gözümle görmekte, gece gündüz ona bakıp durmaktayım. Böyle oldugu
halde hiç kızmıyorum.
Çünkü ölümüm, bana can gibi hos geliyor; dirilmemle âdeta bir.
Ölümsüzlük ölümü bize helâl olmustur; azıksızlık azıgı, bize rızk ve nimettir.
Ölümün görünüsü ölüm, iç yüzü diriliktir; ölümün görünüste sonu yoktur, hakikatte ise ebedîliktir.
Çocugun rahimden, dogması bir göçmedir; fakatta cihanda ona yeni bastan bir hayat var.
3930. Ecele dogru meylimiz, ecele askımız oldugundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl
bizedir.
Çünkü nehiy, tatlı seyden olur, acı için nehye zaten hacet yok ki.
Bir seyin içi de acı olur dısı da acı olursa onun acılıgı kötülügü esasen nehiydir.
Bana da ölüm tatlıdır. “Onlar ölmemislerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” âyeti benim içindir.
Ey inandıgım, itimat ettigim kisiler! Beni kınayın ve öldürün. Süphe yok, benim ebedî hayatım
öldürülmemdedir.
3935. Ey yigit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacagım?
Bu âlemde durmaklıgım, ayrılık olmasaydı (öldügümüz zaman) “Biz, süphe yok, Allah’ya dönenleriz”
denmezdi.
Dönen kisi; ayrıldıgı sehre tekrar gelen kisidir; zamanın ayırısından kurtulup birlige erisendir.
Seyisin Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
3940. Dedim ki: Eger her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse.
Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıstır; sen beni öldüreceksin.
Fakat tasalanma, senin sefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu degil!
Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düsmeyen bir er oglu erim.
Hançer ve kılıç, benim çiçegim; ölüm meclisim... bagım, bahçemdir.”
3945. Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kisi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düser?
O, ancak emirlere yol göstermek, emirligi belletmek için zâhiren makam isleriyle ve hükümle ugrasır;
Emirlik makamına yeni bir can vermek, hilâfet fidanını meyvelendirmek için bu isle mesgul olur.
Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem’in, Mekke’yi ve diger yerleri fethetmek istemesi, dünya
mülkünü sevdiginden degildi; Allah emriyleydi. Çünkü “ Dünya cifedir” buyurmustu.
Peygamber, Mekke’yi fethe ugrastı diye nasıl olurda dünya sevgisiyle ittiham edilir?
O öyle bir kisiydi ki imtihan günü (yani Miraç’ta) yedi gögün hazinesine karsı hem yüzünü yumdu, hem
gönlünü kapadı.
3950. Onu görmek için yedi kat gök uçtan uca hurilerle meleklerle dolmustur.
Hepsi kendilerini, onun için bezemisti, fakat onda sevgiliye asktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten baska bir
heva ve heves nerede ki:
O, Allah ululuguyla, Allah celâliyle öyle dolmustur ki bu dereceye, bu makama Allah ehli bile yol bulamaz.
“Bizim makamımıza ne bir seriat sahibi peygamber erisebilir, ne melek, hattâ ne de ruh” dedi. Artık düsünün
anlayın!
“Göz Allah’dan baska bir yere sasmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga degiliz; âlemi renk renk boyayan
Allah sarhosuyuz; bagın bahçenin sarhosu degil” buyurdu!
3955. Göklerin, akılların hazineleri bile Peygamber’in gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse.
Artık Mekke, Sam ve Irak ne oluyor ki onlar için savassın, onlara istiyak çeksin!
Ancak gönlü kötü olan, onun islerini kendi bilgisizligine, kendi hırsına göre mukayese eden kisi onun hakkında
böyle bir süpheye düser.
Sarı camdan bakarsan günesin nurunu sapsarı görürsün.
O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör!
3960. Atlı bir er, atını kostururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Allah eri sanırsın.
_blis de tozu gördü, “Bu topragın fer’idir. Benim gibi ates alınlı birisinden nasıl üstün olur? ” dedi.
Sen azizleri insan gördükçe bil ki bu görüs _blis’in mirasıdır
Be inatçı, _blis’in oglu olmasan o köpegin mirası nasıl olur da sana düser?
Ben köpek degilim, Allah aslanıyım. Allah aslanı suretten kurtulandır.
3965. Dünya aslanı av ve rızk arar, Allah aslanı hürlük ve ölüm!
Çünkü ölümde yüzlerce hayat görür de varlıgını pervane gibi yakıp yandırır.
Ölüm istegi, dogru kisilerin boyunlarına bir halkadır. Çünkü bu istek, yahudîlere imtihan oldu.
Allah Kur’an’da “Yahudîler, dogrulara ölüm; fütuhat, sermaye ve ticarettir.
Sermaye ve ticaret istegi var ya; ölümü istemek ondan daha iyidir.
3970. Ey yahudiler; halk içinde namusunuzu korumak istiyorsanız bu dilegi, bu ölüm temennisini dile
getirin” dedi.
Muhammed, bu bayragı kaldırınca bir tek yahudi bile bu istekte bulunmaya cüret edemedi.
Peygamber “Eger bunu dillerine getirirlerse dünyada tek bir yahudi bile kalmaz” dedi.
Bunun üzerine yahudiler; “Ey din ısıgı, bizi rüsvay etme! Diyerek mal ve haraç verdiler.
Bu sözün sonu görünmez. Mademki gözün sevgiliyi gördü, ver elini bana!
Emîr-ül Müminîn Ali Kerremallâhu Vechehu’nun, arkadasına “Sen benim yüzüme tükürünce nefsim kabardı,
savasımda ihlâs kalmadı. Seni öldürmeme mâni buydu” demesi
3975. Emirül Müminin, o gence dedi ki: “Ey yigit! Savasırken.
Sen benim yüzüme tükürünce nefsim kabardı, hiddet ettim, huyum harap berbat bir hale geldi.
Öyle bir hale geldim ki o anda savasımın yarısı Allah içindi, yarısı nefsim için. Allah isinde ortaklık yarasmaz.
Sen Allah nakısısın: Seni, o, kudret eliyle yarattı, bezedi. Onunsun, benim degil.
Allah’nın nakısını yine Allah eliyle kır; sevgilinin camına sevgilinin tasını at! ”
3980. Kâfir bu sözü isitti, gönlünde öyle bir nur zuhur etti ki zünnarını kesti.
“Ben, cefa tohumunu ekmistim, seni baska türlü sanıyordum.
Halbuki sen Allah huylu bir teraziymissin, hattâ her terazinin oku senmissin!
Meger sen benim soyum sopummussun; meger çıragımın, dinimin aydınlıgı senmissin!
Ben o görür göz arayan çıragın kulu, kölesiyim ki senin çıragın da ondan nurlanmıs, aydınlanmıstır...
3985. Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder.
Bana kelime-i sahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.
Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kisiye yakın kimse de
âsıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.
Ali, ilim kılıcıyla bu kadar bogazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.
Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hattâ yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.
3990. Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yüzden fikir çoskunlugu dondu, yatıstı.
Bir bugday tanesi, Âdem Peygamberin günesinin tutulmasına... arzın, günes ile ay arasına girmesi, dolunayın
kararmasına sebep oldu.
_ste sana gönlün letafeti! Bir avuç balçıktan (bir iki lokma ekmekten) ay darmadagın bir hale gelmekte!
Ekmek mânevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildigimiz ekmegin faydası yok, kalbi daraltıyor.
Mânevi ekmek, yesil diken gibi... deve yiyince yüz türlü fayda, yüzlerce lezzet bulmakta.
3995. Fakat yesilligi gitti de kurudu mu, onu çölde deve yiyince;
Damagını avurdunu yırtar, paralar. Yazıklar olsun; öyle yetismis gül kılıç kesildi.
Ekmek de mânevi oldukça o yesil dikendi. Fakat simdi zâhiri ekmek oldugundan kupkuru bir hale geldi,
sertlesti.
Ey nazlı nazenin varlık (ey Husâmeddin) , bundan önce onu yemege alısmıstın.
O alıskanlıkla bu kuru ekmegi de alıp yemek istiyorsun ama gayri mâna, yerle karıstı;
4000. Toprakla karısık, kaskatı, dili damagı yırtar bir hale geldi. Ey deve, simdi otu yeme, ondan çekin!
Söz, toprakla pek karısık bir hale geliyor, su bulandı... Kuyunun agzını kapa.
Ki Allah onu yine sâf, yine hos bir hale getirsin. Onu bulandıran, durultur da.
Maksada sabırla erisilir, aceleyle degil. Sabret, dogrusunu Allah daha iyi bilir.
Alıntı: http://semazen.net/download_detail.php? id=6
Mesnevi-i Şerif Cilt I

Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 25.7.2015 14:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fatih Lütfü Aydın