Bu hikâyede yer verilir,
Hadreveyh adlı bir şeyhe.
Dağıtmak için fakirlere,
Borç alarak, borçlanırdı zenginlere.
Her yerden ona türlü hediyeler yağardı.
Bunlar zenginlerin borçlarını ödemeye yarardı.
Bu hediyeler Rahman’dan bir sebep.
Bu böyledir hep.
Yardım için Rahman, kuluna gönderir sebep.*
İsmail gibi boynunu uzatmışsa Hakk’ka kul,
Diyerek Lebbeyk Allahümme! , Lebbeyk*2 Ya Hakk.
Olanağı yok, o boynu kesemez hiçbir bıçak.
Yeter ki takva*5 ile yardım istensin, diyerek Ya Hakk!
Şeyh Allah yolunda*3, yoksullara dağıta dağıta,
Gün geldi ulaştı ömrünün sonuna.
Üşüştü borçlular şeyhin evine,
Ölmeden alacaklarımızı alalım, diye.*4
Dışardan bir çocuk sesi duyuldu, “Helva” diye,
Şeyh: “Helvayı satın al” dedi, hizmetçiye.
Hizmetçi aldı helvacı çocuğun helvasını,
Dedi: “Bekle getireyim, parasını.
Dağıtıldı helva misafirlere,
Hizmetçi, helvanın parasını istedi, de,
Şeyh:”Param yok ki" deyince.
Misafirler, söylendi şeyhe.
Dediler:”Paran yok demek,
Öyleyse paramızı kim verecek”.
Bunu duyan çocuk başladı ağlamaya,
Dedi:”Paramı ver şeyh, ben ne derim, ustama”.
Helvacı çocuğun ağlamasına, acıyıp da,
Merhem olmadı alacaklılar,onun yürek acısına,
Gerek yok lafı uzatmaya,
Şeyhe bir zengin yolladı, para.
Alacaklılar sordu şeyhe,
Anlam veremedik bu işe.
Söyle bize bunun hikmeti ne?
Şeyh dedi ki:”Çocuğun ağlaması bir sebepti.
O sebepten Yüce Hakk,
Zengin kulu aracılığıyla, kuluna yardım gönderdi.
Mevlana şunları der, hikâyenin sonunda.
“440. Bunun sırrı şuydu,ben Allah’dan bunu diledim, Allah da bana doğru yolu gösterdi.
O dinar gerçi az bir paraydı. Fakat gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı.
Helva satan çocuk ağlamasaydı,rahmet denizi cosmazdı” dedi.
Kardes, çocuk, senin cisim çocuğundur. İyice bil ki muradına erişmen de ağlamana bağlı.
O libası elde etmek istersen cesedindeki göz çocuğunu ağlat! ”
Ağlamayana yok meme.
Ağla çocuksu temiz bir gönülle.
Ağla, takva*5 ile ağla Ey! Kişi,
Hakk’tan istemeye yüzün olsun, ol ki er kişi.
Çocuk burada saflık temizlik demek,
Saflıkla, arınmayla,Hakk’ka ermek, demek.
Bir başka anlamıyla çocuk*6.
Demektir, ruhen gelişemeyip kalmış küçücük.
Böyle çocuk olma, ruhen geliştir kendini ol büyük.
Saygılar ve sevgiler.
13.12.2016
Fatih Lütfü Aydın.
Yaşar Nuri Öztürk:
*Talak,
2. Sürelerini doldurma noktasına geldiklerinde o kadınları ya örfün gerektirdiği biçimde tutun yahut da yine örfün gerektirdiği şartlarla onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de tanık tutun. Tanıklığı Allah için tam bir biçimde yapın. Allah'a ve âhiret gününe inanan kişiye işte bu şekilde öğüt verilmektedir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder.
3. Ve onu hiç beklemediği yönden rızıklandırır. Kim Allah'a dayanıp güvenirse O, ona yeter. Hiç kuşkusuz, Allah, emrini yerine getirecektir. Allah her şey için bir ölçü/bir kader belirlemiştir.
4. Âdetten kesilen kadınlarınızın iddet bekleme sürelerinde kuşkuya düşerseniz, onların iddetleri üç aydır. Hiç âdet görmemiş kadınların süreleri de böyledir. Gebe olan kadınların süreleri ise yüklerini bırakmalarına kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, O ona işinde bir kolaylık nasip eder.
Not: Çıkış yolu ve kolaylık nasip etmesi ile beklemediği yönden rızıklandırması, bir sebep yollaması anlamına geliyor. F.L.A.
*2TELBİYE
(ا ل ت ل ب ي ة ;)
İhrama girenlerin lebbeyk şeklinde başlayan zikir cümlelerini söylemesi.
Sözlükte “çağrıda bulunana cevap vermek, bir davete icabet etmek”
anlamındaki telbiye fıkıh terimi olarak hac veya umre niyetiyle ihrama
giren kimsenin aşağıdaki sözleri söylemesini ifade eder:
“Lebbeyk
Allā hümme lebbeyk lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk inne’l-hamde
ve’n-ni‘mete leke ve’l-mülk lâ şerîke lek”
(Rabbim! Davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim!
Senin davetine icabet boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur.
Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin,
mülk senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur) .
İslâm Ansiklopedisi Salim Öğüt
Not: davete icabet etmek, davetin icabını yani gereğini yerine getirmek, davete gitmek demektir.
İsra, 67
Yaşar Nuri Öztürk: Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki
tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca
yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.
Lebbeyk, senin çağrına geldim Allah’ım demek.
Akif, yukarıda ki ayete gönderme yaparak başımız dertteyken Allah’ı anıyoruz.Halbu ki, O’nun çağrısına hep uysak sıkıntılar başımıza gelmez demek istiyor,
bence. F.L.A.
http://fatihltfaydin.tr.gg/ASIM-11.htm
*3Bakara, 154,
Yaşar Nuri Öztürk: Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız.
*4Denge Ayetleri
Mevlana’nın bu hikâyesinde şeyh borçlanıp, aldığı borçları saçıp savurmuş. Borçları üretime kanalize edip, üreterek hem borçlarını ödemek hem de yoksullara yardım etmek gibi bir orta yolu (itidali) izlememiş.
Bu konuyla ilgili tanımlar ve ayetler aşağıdadır.
Not: Ek bilgi olarak,
Üretim: 1. Sanayii (mal) Üretimi.
2. Tarım Üretimi
3. Hizmet Üretimi (Otel, AVM, Hastane, Otoyol) olarak 3 e ayrılır. Buralarda kullanılan malların (otelde kullanılan mobilyalar, AVM’lerde satılan mallar, vs.) içerde üretilmemesi nedeniyle dışarıya bolca döviz akar ve miktarı azalan dövizin yerli para karşısında değeri artar. Yerli paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle enflasyon olur. Ayrıca üretimin sanayi ve tarım üretimi olmaması nedeniyle işsizlik sorunu daha da büyür. F.L.A.
İfrat: arttırma ve olgunlaştırmada haddi aşma, aşırı gitme, haddini aşma.
Ör. savurganlık (israf) , şişmanlık, Allah’ ın dışındaki her şeyi hiç sevmemek, zühd (ibadeti cennet için ya da Allah korkusu nedeniyle yapmak) .
İtidal: denge, orta yol; aşırıya kaçmama, haddi aşmama; geride kalmama, aşağı olmama.
Ör. cömertlik, tutumluluk, formda kalmak, hiçbir şeyi Allah sevgisinin üstüne koymamak, takva
(İbadeti cennet için ya da Allah korkusu nedeniyle değil, Allah’ ın sevgisine ulaşmak ve azabından sakınmak için yapmak. Bence Allah’ın azabından sakınmak Allah’dan korkmak değil azap gerçeğinin bilincinde olup önlem almaktır. Önlem almak korkaklık değil akıllılıktır.) .
Tefrit: Eksiltmede haddi aşma, edilgen ve duyarsız olma.
Ör. Cimrilik, zafiyet (hastalık derecesinde zayıflık) , Ne Allah’ı ne de başkalarını sevmemek, hiç ibadette bulunmamak.
KASAS-77 (Dünya Ahiret Dengesi)
"Allah'ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez."
İSRÂ-29 (Harcama Dengesi)
Elini bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme. Sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın.
Yaşar Nuri ÖZTÜRK (Genel olarak Denge)
İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.
Ve kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden) , ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi) , ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun) .
1. ve kezâlike : ve bunun gibi, böylece
2. cealnâ-kum : biz sizi kıldık, yaptık
3. ummeten : bir ümmet, bir topluluk
4. vasatan : vasat, ortada, ifrat ve tefritten uzak
5. li tekûnû : olmanız için, olun diye
6. şuhedâe : şahitler
7. alâ en nâsi : insanlara
8. ve yekûne : ve olsun
9. er resûlu : resûl
10. aleykum : size, sizin üzerinize
11. şehîden : şahit
12. ve mâ ceal-nâ : ve biz yapmadık, kılmadık
13. el kıblete : kıble
14. elletî : o ki, ki o
15. kunte : sen oldun
16. aleyhâ : onun üzerinde
17. illâ : ancak, sadece, hariç
18. li na'leme : bilmemiz için
19. men : kim
20. yettebiu : tâbî olur
21. er resûle : resûl
22. mimmen
(min men) : o kimse(ler) den, ondan (onlardan)
23. yenkalibu : geri döner
24. alâ : üzerine, üzerinde
25. akibeyhi : topukları (iki topuğu)
26. ve in kânet : ve eğer olursa, olsa bile
27. le : elbette, gerçekten
28. kebîreten : zor, güç
29. illâ : ancak, hariç
30. alâ : üzerine,... e
31. ellezîne : o kimseler, onlar
32. hedâ : hidayete erdirdi
33. allâhu : Allah'ın
34. ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
35. allâhu : Allah
36. li yudîa : zayi edecek, boşa çıkaracak, yok edecek
37. îmâne-kum : sizin îmânınız
38. inne : hiç şüphesiz, muhakkak
39. allâhe : Allah
40. bi en nâsi : insanlara
41. le : mutlaka, elbette
42. raûfun : çok şefkatli
43. rahîmun : çok merhametli, rahmet gönderen
Mevlana'nın Nahivciyle Gemici hikâyesi de denge ile ilgilidir.
Nahivci (Arap Dili Âlimi) nin yaptığı dış ilimle (dünyevi ilimle) uğraşmaktır. Bence Mevlana'nın vermek istediği ileti; dış (zahiri, dünyevi) ilimle uğraşmanın yanında, iç (batıni, manevi) ilimle, ilmi ledün * ile de uğraşılmasıdır.
Bakara,
261.
Yaşar Nuri Öztürk: Mallarını Allah yolunda infak edip harcayanların durumu, yerden, her başağında yüz tane bulunan yedi başak çıkarmış bir taneye benzer. Ve Allah, dilediği kişi için daha da artırır. Allah Vâsi'dir, yaratışını ve yarattıklarını genişletir. Alîm'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.
Not: Ayette mallarını bütünüyle (hepsini birden) denmiyor. Bu yüzden bu ayet harcama dengesi ayetiyle çelişmez. Zaten Bakar, 2 ayeti gereği Kur’an’da çelişme olmaz. Bizim yanlış anlamamız söz konusu olabilir, ancak.
219.
Yaşar Nuri Öztürk: Sana uyuşturucuyu/şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.
Not: yukarıda ki ayetin bu bölümü, (“De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin.") malın tamamının infak* edilmemesi gerektiğinin delilidir. F.L.A.
* İNFÂK
Sözlükte "bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek; malı veya parayı elden çıkarmak" anlamlarına gelen infâk, dinî bir terim olarak, Allah'ın hoşnutluğunu kazanma amacıyla kişinin kendi servetinden harcamada bulunması, ihtiyaç sahiplerine aynî ve nakdî yardım etmesi demektir. Bu yönüyle infâk, hem farz olan zekatı hem de gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içerir. İnsanın sahip olduğu servetin gerçek sahibi Allah'tır. O'nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına vermek gerekir (Nûr, 24/33) . Kur'ân'da Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan müttaki mü'minlerin özellikleri sayılırken bunlar arasında infâk da zikredilmiştir (Bakara, 2/2-3) . İnfâk ve tasadduk gösterişten uzak, yalnız Allah rızası için yapılmalı; infâkta bulunan kimse, infâkta bulunduğu kişinin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalı, malın iyisi ve kalitelisinden vermeli; verirken özellikle gerçek ihtiyaç sahiplerini arayıp bulmalıdır (Bakara, 2/261-274) . Varlıklı müslümanların mallarında yoksulların hakları bulunduğunun ifade edilmesi (Zâriyât, 51/19; Me'âric, 70/24-25) zenginlerin, ihtiyaç sahiplerine yardım yapmakla yükümlü olduğunu gösterir. Hadislerde aile fertleri için yapılan harcamalar infâk kavramıyla ifade edilmiş ve bu tür harcamaların sadakaların en hayırlısı olduğu belirtilmiştir (Ahmed, V, 277; Müslim, zekat, 38, 39) . Kur'ân'da genellikle iyiliklerin sevabı bire on olarak gösterildiği halde, Allah yolunda infâkın sevabının bire yedi yüz olduğu bildirilmiştir (Bakara, 2/261) . Bu infâkın Allâh katındaki değerini gösterir. (M.C.)
Alıntı.. http://www.diyanet.gov.tr/dinikavramlar/dinikavramlar-%C4%B0/%C4%B0NF%C3%82K
*5 http://www.antoloji.com/takva-19-siiri/
*6 İçinizdeki çocuğu sevmeyin, içinizdeki çocuğu büyütün. O çocuk kalıp noradrenalin salgılamasın. O zaman hem kendimize hem başkalarına zararımız olmaz."
Alıntı… http://www.psikoestetik.com/dinle-cocuk-adam
Ek bilgi olarak, olgunlaşma ile ruhsal gelişim halk arasında birbirine karıştırılmaktadır. Ağır başlı davranan kişiye olgun kişi deriz.
Olgunlaşma, bir organın kendinden beklenen görevi başarıyla yerine getirmesidir. Örneğin çocuğun eli olgunlaşmış ise, kaşığı, kalemi, vs. yi kavrayacak hale gelmiş yani kendinden beklenen görevi üstlenecek hale gelmiş, demektir. Olgunlaşan meyve toplanmaz ise yere düşer. Böyle bir meyve insana gıda olma görevini yerine getirecek olgunluğa (yeterliliğe) ulaşmış demektir.
Gelişim ise ruhsal yeterliliktir. Yani ruhun çevresiyle uyumlu davranışlar sergileyecek yeterliliğe ulaşmasıdır. F.L.A.
Hikmetler.
• Bu sebepler dünyasında yüce Allah (c.c) her şeyi bir sebebe bağlamış, bir sebep üzerine inşa etmiştir. Bir şeyin olabilmesi için şartların oluşması gerekir.Çiçeklerin açması, ağaçların yapraklanması için baharın gelmesi havaların ısınması icap eder.
• İnsanlar için hemen kestirip atarak karar vermemek lazımdır.Eğer ani kararlar verip hissî davranarak hareket edersek, sonunda mahcup olabiliriz.
• Hadiseleri gözün gördüğü gibi; önünü, arkasını düşünmeden değerlendirmeye kalkarsak, yanılma ihtimalimiz büyük olur. Zira her hadisenin görünen bir yüzü, onun ötesinde bir de herkesin görüp anlayamayacağı bir sebebi vardır. Mühim olan arkadaki bu sebebi görüp okuyabilmektir.
• Ey kardeş, çocuk, senin cisim çocuğundur. İyi bil ki muradına erebilmen de ağlamana bağlıdır.
Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler ve Hikmetler. Sh. 68 Mehmet Zeren BİLGE KÜLTÜR SANAT.
375. Rahmetim, o aglamalara baglıdır. Kul agladı mı rahmet denizi, kabarmaya,dalgalanmaya baslar.
Allah,aziz sırrını takdis etsin,seyh Ahmed-iHıdraveyh’in Allah ilhamıyla borçlular için helva satması
Bir seyh vardı.Cömertlikle anılmıstı,o yüzden de daima borçluydu.
Büyüklerden on binlerce lira borç almıs,âlemdeki yoksullara harcetmisti.
Borçlu bir de tekke kurmus, canını da,malını da,tekkesini de Allah ugruna feda etmisti.
Allah, Halil’e nasıl kumu un etmisse onun da borcunu her taraftan öderdi.
380. Peygamber dedi ki: “Pazarlarda iki melek daima dua eder.
Ey Allah,sen verenlere,ihsan edenlere fazlasıyla ver; nekes malını da telef et!
Bilhassa canını bagıslayan,kendisini Allahya kurban eden,
_smail gibi boynunu veren kisiye fazlasıyla ver! “Hiç o boyna bıçak isler mi?
Sehirler de bu yüzden diridirler,bu yüzden zevk ve safa içindedirler.Sen kâfir gibi yalnız kalıba bakma!
385. Çünkü Allah,onlara karsılık olarak ebedi ve gamdan,mihnetten,kötülükten emin bir can vermistir.
Borçlu Seyh,yıllarca bu iste bulundu,vazifesi buymus gibi halktan borç almakta,halka vermekteydi.
Ölüm gününde ulu bir bey olmak için ölümüne kadar bu çesit tohumlar ekmekteydi.
Seyh’in ömrü sona erip de vücudunda ölüm alâmetlerini görünce,
Borçlular etrafına toplandı.Seyh,mum gibi kendi kendisine eriyip gidiyordu.
390. Borçluların ümidi kesildi,suratları eksidi,dertlerine dert katıldı.
Seyh,”Su kötü süpheye düsenlere bak! Allah’nın dört yüz dinar altını yok mu ki? ” dedi.
Bu sırada dısardan bir çocuk,birkaç para kazanmak ümidiyle “Helva” diye bagırdı.
Seyh,hizmetçiye,”Git helvanın hepsini al,
Borçlular yesinler de bir müddetçik olsun bana acı,acı bakmasınlar” diye basıyla isaret etti.
395. Hizmetçi,helvanın hepsini almak üzere hemen dısarı çıktı.
Helvacıya,”Bu helvanın hepsi kaça? ” diye sordu.Çocuk “Yarım küsur dinar” dedi.
Hizmetçi,”Yoo,Sofilerden çok isteme.Sana yarım dinar veriyorum,artık söylenme! ” dedi.
Helvayı bir tabaga koydurdu ve tabagı getirip Seyh’in önüne koydu.Sır sahibi Seyh’in esrarına bak!
Borçlulara,”Buyurun,su mübarek helvayı helâlinden bir güzelce yeyin”diye isaret etti.
400. Tabak bosalınca, çocuk tabagını aldı,”Ey kâmil kisi,paramı ver” dedi.
Seyh dedi ki: “Parayı nerden bulayım? Ben borçlu bir adamım,aynı zamanda ölüyorum! ”
Çocuk derdinden tabagı yere vurdu,feryat ve figana basladı.
Eleminden hayhayla aglamaya koyuldu,”Keske iki ayagım da kırılaydı,
Keske külhan’a gideydim de tekkenin kapısından geçmez olaydım” diyordu.
405. Bogazına düskün, yemeye alıskın sofiler,köpek gönüllüdürler,fakat kedi gibi yüzlerini yıkarklar,temiz
görünürler.
Çocugun feryadından hırlı,hırsız birçok kisi basına toplandı.
Çocuk,”Ey kötü Seyh,beni ustam muhakkak öldürür.
Eger yanına eli bos gidersem beni keser,buna razı mısın? ” diyordu.
Borçlular da inkâra düsüp Seyh’e yüz çevirerek “Bu ne oyun ki?
410. Bizim malımızı yedin,borçlu gidiyorsun.Böyle oldugu halde neden baska bir zulümde daha bulundun? ”
diyorlardı.
Çocuk ikindi namazı vaktine kadar agladı.Seyh’e gelince,gözlerini yummus,ona hiç bakmıyordu.
Bu cefaya,bu aykırı ise aldırıs etmemekteydi.Ay gibi yüzünü yorganın içine çekmisti.
Ezelle hos,ecelle sevinçli..havas ve acamın kınamasından,dedikodusundan el ayak çekmis!
Can, bir adamın yüzüne gülerse, ona halkın eksi suratlı olusundan ne zarar.
415. Can birisini öperse,felekten,felegin hısmından gam yer mi?
Mehtaplı gecede ay, Simâk burcundayken köpeklerden,köpeklerin havlamasından ne korkusu olur?
Köpek vazifesini yerine getirir,ay da ısıgını yere döseyip durur.
Herkes kendi iscegizini görür.Su,bir çöp için duruldugunu terk etmez.
Çöp, çöpçesine su üstünde yürür durur,sâf su da bulanmadan akıp gider.
420.Mustafa,gece yarısı ayı ikiye böler; Ebulehep, kininden saçma sapan söylenir!
_sa ölüyü diriltir; Yahudi,hiddetinden sakalını yolar.
Köpegin sesi ayın kulagına girer mi? Hele o ay, Allah hası olursa..
Padisah,sabaha kadar musiki âlemi yapar,su kenarında sarap içer, kurbagaların seslerinden haberi bile
olmaz.
Çocugun parası,orada bulunanlara müsaviyen takdim edilseydi herkese birkaç akçe düserdi,çocuk da parasını
alırdı.Fakat Seyh’in himmeti bu cömertligi de bagladı.
425. Bu suretle kimse çocuga bir sey vermedi. Pirlerin kuvveti bundan da fazladır.
_kindi vakti oldu.Hizmetçi, Hatem gibi cömert birisinin verdigi bir tabak altını getirdi.
Mal sahibi halli bir kisi, Seyh’in halini biliyordu,ona hediye göndermisti.
Tabagın bir kösesinde dört yüz dinar vardı,bir tarafında da kâgıda sarılı yarım dinar.
Hizmetçi gelip Seyh’i agırladı,o misli bulunmaz Seyh’in önüne o tabagı koydu.
430. Tabagın üstünden örtü kaldırılınca halk Seyh’in kerametini gördü.
Hepsinden de feryat yüceldi: “ Ey seyhlerin de bası, sahların da, bu neydi?
Bu ne sır, bu ne sultanlık? Ey sır sahiplerinin efendisi!
Biz bilemedik, affet; saçma sapan, uluorta hayli söylendik.
Körcesine sopa sallamaktayız, elbette kandilleri kırarız.
435. Sagırlar gibi bir tek söz duymadan kendi aklımızca cevap vermeye kalkıstık, hezeyanlarda bulunduk.
Biz Musa’dan da ibret almadık. O bile Hızır’ı kınadı da yüzü sarardı.
Hem gözü o kadar yüceleri gördügü, gözünün nuru göklere bile nüfus ettigi halde!
Ey zamanın Musa’sı degirmendeki farenin gözü, ahmaklıktan senin gözünle bahse kalkıstı “ dediler.
Seyh “ Bütün o sözleri size helâl ettim.
440. Bunun sırrı suydu,ben Allah’dan bunu diledim, Allah da bana dogru yolu gösterdi.
O dinar gerçi az bir paraydı. Fakat gelmesi çocugun aglamasına baglıydı.
Helva satan çocuk aglamasaydı,rahmet denizi cosmazdı” dedi.
Kardes, çocuk, senin cisim çocugundur. _yice bil ki muradına erismen de aglamana baglı.
O libası elde etmek istersen cesedindeki göz çocugunu aglat!
Kayıt Tarihi : 13.12.2016 14:46:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fatih Lütfü Aydın](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/12/13/mesnevi-hikayeleri-cilt-2-helvaci-cocuk.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!