Mesnevi Hikâyeleri Bakkal ve Papağan

Fatih Lütfü Aydın
302

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Mesnevi Hikâyeleri Bakkal ve Papağan

Mesnevideki bir papağan,
Çok güzel ötermiş.
Güzel sesli, yeşil renkli konuşkan,
Bekçilik edermiş,
Ondan sorulurmuş dükkân.

Oradan oraya atlarken,
Dökülmüş gülyağı,
Kabahat anlaşılınca sahibinden,
Yemiş dayağı.

Üzüntüden kel kalmış.
Ötememiş, oradan oraya,
Sel gibi akamamış.
Nefis terbiyesinden kel kalan birini görünce,
Gülmüş ona, demiş,
Sen de mi döktün yağı, her gün, her gece.

Anlaşılmaz geldiyse, bazılarına bu bilmece,
Anlatmaya çalışayım, edeplice.
Sembol anlamıyla düşünülürse o gül yağı.
Dünyaya gelmemizi sağlayan sıvıdır, basbayağı.

Cinsellik de azgınlık, saç hücrelerini öldürür.
Papağan misali, ele güne güldürür.
Olmamalı böyle bir papağan.
Gül yağını dökerek, an be an.

Taocu Felsefe’nin özü,
Yağı dökmeden ötmek,
Dikkate almazsa insan bu sözü,
Yer sağlıktan, Hak’tan kötek*.

Saygılar ve Sevgiler.
08.02.2008

Hikmetler
• Bir hadise karşısında korku ve paniğe kapılarak heyecanla telaşla hareket etmek; işlerin daha da karışmasına, maddi ve manevi zararlara sebep olur.
• Öfke ve kızgınlıkla hareket etmek her zaman insanı zarara sokar. Sonradan tamir etmesi mümkün olmayan şeyler yapmasına sebep olur. Öfkeye kapılıp düşünmeden hareket etmenin sonu daima pişmanlıktır. Bir hadise karşısında sakin ve mantıklı bir şekilde hareket etmek daima temkinli olmak en doğru harekettir. Yoksa sonradan ah vah etmek para etmez.
• Cahil ve bilgisizler gözleriyle ve gördükleriyle hareket ettiklerinden; her gördüklerini kendileri gibi sanırlar. Viranelerde saklı nice defineler olduğunu düşünemezler. Bu bakımdan dış görünüş onlar için son derece mühimdir. Çünkü onlar içe bakmayı bilmezler. Yunus ne güzel söylemiş: “Dervişlik olsaydı taç ile hırka,
biz dahi alırdık otuza kırka”
• Her iki arı da aynı çiçeğe kondu, aynı yerden beslendi, birinin yediği bal diğerinin ki zehir oldu.

Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler ve Hikmetler. Sh. 20 Mehmet Zeren BİLGE KÜLTÜR SANAT.

Papağanın, kendisini dervişle kıyas etmesi kendi bilgi ve
tecrübesiyle sınırlıdır. Derviş, bağlı olduğu tarikat ve
meşrep gereği o halde gezmekteydi. Bunu bilmeyen papağanın
yaptığı değerlendirme, insanların kendisine gülmesine sebep
olmaktadır.
İnsanların, Allah dostları hakkında yanılgıya düşmeleri de
aynı sebepledir. İnsanlar velîleri kendi nefisleriyle kıyas
ederler.
Acı suyla tatlı suyun berraklığı aynıdır. İkisini ayırt
edebilmek tatmakla mümkündür. Allah'ın dostlarını
değerlendirebilmek için, o makam ve hali yaşamak ve tatmak
gerekir.
Bilgi sahibi olmadan yaptığımız kıyaslamalar, papağan misali
gülünç durumlara düşmemize sebep olur.

Ahmet Kasım Fidan

http://www.dervisler.net/kissalar-ve-menkibeler/mesnevi'de-gecen-hikayeler/msg89251/#msg89251

*BAKARA-249
Yaşar Nuri Öztürk: Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı hiç bir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."

Aşağıda ki bölüm Nefs-i Emmare şiirinden alıntıdır.

Nefis 7 aşama arz eder.
7. de biter dünya denen keder.
Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, râziye, marziye ve kâmile.
Bakara Suresi 249. ayetteki ırmaktan yetin, bir avuç ile.

Bence malum sıvının sembolüdür bu ırmak.
Sıhhat, afiyet verseydi fazlası,
Konulur muydu bir avuçtan fazlasına yasak?
Ayıp diye bu sembolü açmazsak.
Esas ayıp o zaman olur,
Kendi kendine tatminle,
Kendini yiyip bitirene acımazsak.

Bakkal ve dudunun hikâyesi, dudunun dükkândaki gülyaglarını dökmesi
Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yesil, güzel sesli ve söyler duduydu.
Dükkânda dükkân bekçiligi yapar; bütün alısveris edenlere hos nükteler söyler, lâtifeler ederdi.
nsanlara hitap ederken insan gibi konusurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
*Efendisi, bir gün evine gitmisti. Dudu, dükkânı gözetliyordu.
*Ansızın fare tutmak için bir kedi, dükkâna sıçradı. Duducagız can korkusundan,
250. Dükkânın bas kösesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyagı sisesini de döktü.
Sahibi, evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkâna geçti oturdu.
Bir de baktı ki dükkan yag içinde, elbisesi yaga bulasmıs. Dudunun basına bir vurdu; dudunun dili tutuldu,
bası kel oldu.
Dudu, birkaç güncegiz sesini kesti, söylemedi. Bakkal nedametten âh etmeye basladı.
Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet günesim bulut altına girdi.
255. O zaman keske elim kırılsaydı; o güzel sözlünün basına nasıl oldu da vurdum?
Kusu, yine konussun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
Üç gün, üç gece sonra saskın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkânda otururken,
Ve binlerce gussaya, gama es olup; bu kus acaba ne vakit konusacak; diye düsünüp dururken,
Ansızın tas ve legen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu.
260. Dudu, hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervise bagırdı:
“Ey kel, neden kellere karıstın; yoksa sen de siseden gülyagı mı döktün? ! “
Onun bu kıyasından halk gülmeye basladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıstı.
Temiz kisilerin isini kendinden kıyas tutma, gerçi yazıda (aslan mânasına gelen) sîr, (süt manasına gelen) sîre
benzer.
Bütün âlem bu sebepten yol azıttılar. Allah Abdallarından az kisi agâh oldu.
265. Peygamberlerle beraberlik iddia ettiler (biz de onlar gibiyiz dediler) : Velîleri de kendileri gibi sandılar.
Dediler ki: “ste biz de insanız, onlar da insan. Bizde uyumaya ve yemege baglıyız, onlar da.
“Onlar körlüklerinden aralarında uçsuz bucaksız bir fark oldugunu bilmediler.
Her iki çesit arı, bir yerden yedi. Fakat bundan zehir hâsıl oldu, ondan bal.
Her iki çesit geyik otladı, su içti. Birinden fıskı zuhur etti, öbüründen halis misk.
270. Her iki kamıs da bir sulaktan su içti. Biri bombos öbürü sekerle dopdolu.
Böyle yüzbinlerce birbirine benzer seyler var, aralarında bulunan yetmis yıllık farkı sen gör!
Bu, yer; ondan pislik çıkar... o, yer; kâmilen Allah nuru olur.
Bu, yer; ondan tamamı ile hasislik ve haset zuhur eder... o, yer; ondan tamamı ile Tek Allah’nın nuru husule
gelir.
Bu temiz yerdir, o çorak ve pis yer. Bu temiz melektir o seytan ve canavar!
275. Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da berraktır.
Zevk sahibinden baska kim anlayabilir? Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını iste o anlar.
(Zevk sahibi olmayan) sihri, mucizeyle mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir sanır.
Mûsâ ile savasan sihirbazlar, inatlarından ellerine onun asâsı gibi asâ aldılar.
Bu asâ ile o asâ arasında çok fark var, bu isle o isin arasında pek büyük bir yol var.
280. Bu isin ardında Allah lâneti var, o ise karsılık da vade vefa olarak Allah rahmeti var.
Kâfirler inatlasmada maymun tabiatlıdırlar. Tabiat, içte, gönülde bir âfettir.
nsan ne yaparsa maymunda yapar; maymun her zaman insandan gördügünü yapıp durur.
O, “Bende onun gibi yaptım” sanır. O inatçı mahlûk aradaki farkı nereden bilecek?
Bu emirden dolayı yapar, o, inat ve savas için. natçı kisilerin baslarına toprak saç!
285. O münafık; muvafıkla beraber, inat ve taklide uyup namaza durur; niyaz ve tazarru için degil.
Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekâtta münafıkla kazanıp kaybetmektedirler.
Müminler için nihayet kazanç vardır, münafıka da ahirette mat olma.
kisi de bir oyun basındaysa da birbirlerine nispetle aralarında ne kadar fark var; biri Merv’li öbürü Rey’li!
Her biri, kendi makamına gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür.
290. Onu mümin diye çagırırlar, ruhu hoslanır. Münafık derlerse sertlesir, ates kesilir.
Onun adı, zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adının sevilmemesi, âfetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmıs olan
zatından dolayıdır.
Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
Ona münafık dersen... o asagılık ad, içini akrep gibi daglar.
Bu ad, cehennemden ayrılmıs ve kopmus degilse niçin cehennem tadı var?
295. O kötü adın çirkinligi harften degildir. O deniz suyunun acılıgı “kab” dan degildir.
Harf kabdır ondaki mâna su gibidir. Mâna denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
Dünyada acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine tasmaz karısmazlar.
Fakat su var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, tâ... onun aslına kadar yürü!
Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahminî olarak bilemezsin.
300. Allah kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kisi, yakini süpheden ayırdedebilir.
Diri bir kisinin agzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dısarı çıkarıp attıgı zaman rahatlasır.
Binlerce lokma arasında agzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kisinin hissi onu duyar, sezer.
Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni.
Bu hissin saglıgını hekimden isteyiniz, o hissin saglıgını Habib’den (H.Muhammed’den) .
305. Bu hissin saglıgı, vücut saglamlıgındandır, o hissin saglıgı vücudu harabetmektedir.
Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar.
* Ne mutludur ve ne kutludur o can ki mâna askıyla evini, barkını, mülkünü, malını bagıslamıstır.
Altın definesi için evi harabetmistir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale
getirmistir.
Suyu kesmis, suyun aktıgı yolu temizlemis, ondan sonra arka içilecek su akıtmıstır.
Deriyi yarmıs,termeni çıkarmıs... ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmistir.
310. Kaleyi yıkıp kâfirden almıs, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıstır.
Hikmetinden sual edilmeyen Allah'’nın isini kim anlayabilir, o isin hakikatine kim erisebilir? Bu söyledigim
sözler, ancak anlatmak için söylenmis zaruri sözlerdir.
Gâh böyle gösterir, gâh bunun aksini. Din isinin künhünü anlamaya imkân yoktur. Ona ancak hayran olunur.
Fakat din isinde hayrete düsen, arkasını ona çevirmis ondan haberi olmayan bir hayran degil, sevgiliye
dalmıs, onun yüzünden sarhos olmus, kendisinden geçmis bir hayrandır.
Birisinin yüzü sevgiliye karsıdır, öbürünün yüzü yine kendisine dogru.
315. Her ikisinin yüzüne de bak. Her ikisinin yüzünü de hatırında tut. Hizmet dolayısıyla yüz tanır olman
mümkündür.
Zira nice insan suratlı seytan vardır. Binaenaleyh her ele el vermek lâyık degildir.
Kus tutan avcı, kusu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar.
Asagılık kisi dervislerin sözlerini, bir selim kalpli kisiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar.
320. Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Asagılıkların isi hile ve utanmazlıktır.
Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının sekline bürünür, onlar gibi görünürler) , Ebu Museylim’e
Ahmet lâkabı verirler.
Ebu Müseylim’in lâkabı yalancı olarak kaldı, Muhammed’e de akıllar sahibi dendi.
O, Hak sarabının mührü, sisesinin kapagı; halis misktir. Âdi sarabın mührü, sisesinin kapagı ise pis koku ve
azaptır.

Alıntı: http://semazen.net/download_detail.php? id=6
Mesnevi-i Şerif Cilt I

Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 23.8.2014 13:11:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fatih Lütfü Aydın