Mesnevi Hikâyeleri Azrail’in Tuhafına Gi ...

Fatih Lütfü Aydın
302

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Mesnevi Hikâyeleri Azrail’in Tuhafına Giden Şey.

Azrail bir adama,
Öyle bir baktı ki,
O an duracak gibi oldu.
Adamın kalbi.

Yüzü sapsarı koştu Süleyman’a,
Dedi “Azrail öyle bir baktı ki bana”.
Süleyman dedi “Peki benden ne istiyorsun?
Adam “Emir ver rüzgâra,*
Beni Hindistan’a uçursun,
Bu kulun canı kurtulsun”.

Adamı götürdü Hindistan’a rüzgâr.
Bilmedi adam kısmetinde ecel var.*1

Ertesi gün Süleyman sordu Azrail’e,
“Ne yaptın o adama anlat hele.”
Azrail cevap verdi “Allah dedi ki bana,
Yarın al onun canını Hindistan’da.”

“Onu burada görünce şaşırdım.
Ondandı o korkunç bakışım.”

Mevlana derki Mesnevi’de,
“Yapıldığında bir teşbih yani benzetme,
Adamın korkusu yoksulluk korkusudur.*2
Hırs, çalışma da Hindistan.”

Ama ne çare yazıldıysa,
Yoksullukla imtihan.
Kaçtığın yer ister olsun Hindistan.
İsterse Fizan, kaçamazsın imtihandan.*3

Saygılar ve Sevgiler.
05.10.2014

*SÂD 36.
Yaşar Nuri Öztürk: Bunun üzerine, rüzgârı onun emrine verdik; onun emriyle onun
istediği yere uysal uysal/tatlı tatlı akıp giderdi.

*1 ECEL
Sözlükte "mutlak vakit, belirlenmiş zaman veya muayyen bir müddetin sonu" gibi anlamlara gelen ecel, dinî literatürde, Allah tarafından her canlı için önceden takdir edilen hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vakti demektir. Ecel, ölüm (A'râf, 7/34) , muayyen vakit (Kasas, 28/28) , helak etme (A'râf, 7/185) , iddet bekleme (Bakara, 2/231) ve ceza gibi (Nûh, 71/4) muhtelif anlamlarda Kur'ân'ı Kerim'in 34 ayrı yerinde geçmektedir. Ecel, hem insanlar hem de toplumlar için geçerlidir. Güneş ve ayın bile belirlenmiş bir süresi vardır. İtikadî mezhepler arasında iki ecelin olup olmadığı, ayrıca ecelin uzayıp uzamayacağı konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Mu'tezile ve Şia, insanların iki ecelinin olduğunu ve ömürlerinin uzayıp kısalabileceğini savunmuşlardır. Ehl-i Sünnet âlimleri ise, insanların bir tek ecelinin bulunduğunu, bunun da ölümle gerçekleşen vakit olduğunu kabul etmişlerdir. Çünkü ecel kaza ve kaderle ilişkilidir. Bu da Allah'ın ilim ve irade sıfatını ilgilendirir. Hal böyle olunca ölecek kişinin sağlık kurallarına uyup uymayacağı, herhangi bir kaza ya da katilin eylemine maruz kalıp kalmayacağı ilâhî bilgi ve iradenin kapsamı dışında değildir. Bu durumda insanların ecelleri yalnız Allah tarafından bilinmektedir. Sahiplerince keşfedilmesi mümkün olmamaktadır. O halde yaşamak için gerekli tedbirlerin alınması kulluğun bir gereğidir. (F.K.)
https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VDBbGmd_u5U

*2 BAKARA-268

Yaşar Nuri Öztürk: Şeytan sizi fakirlikle korkutur, sizi görünür görünmez çirkinliklere sürükler. Allah ise size kendisinden bir bağışlanma ve lütuf vaat eder. Allah, Vâsi'dir, Alîm'dir.

*3 Fizan, Libya’nın güneyinde bir yerleşim yeridir. Osmanlı zamanında Libya dolayısıyla Fizan
Osmanlı’ya aitti ve devletin en uzak köşesiydi. Eskiden, nereye gitsen seni bulurum, benden
kaçamazsın anlamında Fizan’a gitsen seni bulurum denirmiş.

Hikmetler.
• Yüce Rabbimizin bilgisinde olan ecelin yeri ve zamanı bellidir. İnsanoğlu ne kaçmakla, ne de saklanmakla ondan kurtulabilir. Yüce Rabbimizin dediği gibi “İnsanoğlu ne bir nefes eksik, ne bir nefes fazla” yaşayabilir.
• Ferman âlemlerin Rabbi olan yüceler yücesi Allah (c.c.) Hazretlerinindir.
• Burada bir peygamberlik mucizesi söz konusu olduğu gibi ilmî bir remiz, bir işaret de söz konusudur. Hz. Süleyman’ın huzurunda bulunan birinin bir anda Hindistan’a gönderilmesi ancak madde nakliyle* izah edilebilir.
• Bu dünya zindandır, biz de zindanda ki mahpuslarız, zindanı del kendini kurtar.
Eğer insan suretle insan olsaydı, Ahmed’le (s.a.v.) Ebucehil müsavi *1olurdu.

*Hikmetleri yazan ışınlamadan söz ediyor olabilir.F.L.A
*1 eşit

Mesnevi’de Geçen Bütün Hikâyeler ve Hikmetler. Sh. 35 Mehmet Zeren BİLGE KÜLTÜR SANAT.

Ecel ie ilgili Kur’an Ayetleri
ÂLİ İMRÂN-145

Yaşar Nuri Öztürk: Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişi ölmez. Vakti belirlenmiş bir yazıdır o. Dünya çıkarını gözetene ondan veririz; âhiret yararını gözetene de ondan veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz biz.

EN'ÂM

2. Yaşar Nuri Öztürk: Sizi bir balçıktan yaratmış olan O'dur. Sonra hüküm verip bir süre belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir süre de onun katındadır. Bütün bunlardan sonra siz hâlâ kuşkulanıp duruyorsunuz.

60. Yaşar Nuri Öztürk: O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O'nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.

A'RÂF

34. Yaşar Nuri Öztürk: Her ümmet için belirlenmiş bir süre vardır. Süreleri dolunca ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçerler.

135.Yaşar Nuri Öztürk: Dolduracakları bir süreye kadar kendilerinden azabı kaldırdığımızda, hemen yeminlerini bozdular.

YÛNUS

11. Yaşar Nuri Öztürk: Allah, insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya bırakırız.

49. Yaşar Nuri Öztürk: De ki: "Ben kendime bile Allah'ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler."

RA'D-38

Yaşar Nuri Öztürk: Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre için bir yazı vardır.


HİCR-5

Yaşar Nuri Öztürk: Hiçbir ümmet kendisi için belirlenen sürenin ne önüne geçebilir ne de o süreyi geriletebilir.

NAHL-61

Yaşar Nuri Öztürk: Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.

MU'MİNÛN-43

Yaşar Nuri Öztürk: Hiçbir ümmet ne süresinden ileri geçebilir ne de geri kalır.

ANKEBÛT-53

Yaşar Nuri Öztürk: Azabı senden çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara elbette gelmiş olacaktı. Fakat o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın geliverecektir. Bunda kuşku yok.

FÂTIR-45

Yaşar Nuri Öztürk: Eğer Allah, insanları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar, ecelleri gelinceye kadar erteliyor. Allah, kullarını iyice görmektedir.

ZUMER

5.Yaşar Nuri Öztürk: Gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne çekip örtüyor; gündüzü de gecenin üstüne sarıp dürüyor. Güneş'i ve Ay'ı bir buyruğa boyun eğdirmiştir. Hepsi, belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. Gözünüzü açın; Aziz'dir O, Gaffar'dır.

42.Yaşar Nuri Öztürk: Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.

Zümer suresi 42. Ayetin Hakkı Yılmaz Yorumu

Bu ayette, tüm insanların kontrolünün Allah’ın kudretinde olduğu mesajı verilmektedir. Yani Yüce Allah eceli gelenleri elde bırakırken, henüz eceli gelmemişleri belirlenmiş süreye kadar salıvermektedir. Bu böyle devam edip gitmektedir.
Rabbimiz önce “vefat” olgusuna dikkat çekmiştir. Sonra sağ olanları da ölümün bir benzeri olan uyku ile uyarmıştır. Uyku sırasında his, şuur, idrak gibi melekeler devre dışı bırakılmakta, insan bir bakıma ölü hale gelmektedir. Öyle ki, ecelleri gelenler ölüme benzeyen bu halden gerçek ölüme geçirilmekte, ecelleri henüz gelmemiş olanlar ise ömürlerini yaşamak için hayata döndürülmektedir.

60Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren; geçmişte yaptıklarınızı, yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı bir bir hatırlattıran, gündüzün elde ettiğiniz şeyleri bilen, sonra adı konmuş süre sonunun gerçekleşmesi için sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O'nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir.
61Ve Allah, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler; onlara geçmişte yaptıklarını, yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlatırlar. 62Sonra kendi gerçek Mevlâları Allah'a döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.”
(En’am/60, 61)

“Vefat”, ölüm demek değil, “ölüm anında hayat boyu yaşananların Allah tarafından hatıra getirilmesi” demektir. Bu konu En’am suresinin sonunda “Vefat” başlığı altında ayrıca tahlil edilmiş olduğundan, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.
En’am, 60,61 Hakkı Yılmaz Yorumu.
Rabbimizin peygamberimiz vasıtasıyla bu pasajda vermeye devam ettiği mesajlar aşağıdaki gibi takdir edilebilir:
“Müşriklerin isteyip durdukları azap peygamberin elinde olsa idi, iş çoktan bitmiş olurdu. Ne var ki, peygamber sadece bir tebliğci, uyarıcı ve müjdecidir. Azabı getirmek, azap etmek peygamberin elinde değildir. Cezalandırmak için elinden bir şey gelmez. Ona kalsa, beşer olması sebebiyle hiç beklemez, derhal cezalandırırdı.”
“Peygamber gaybı da bilmemektedir. Gaybın anahtarları Allah’ın yanında olup gaybı sadece O bilir. Öyle ki, karada, denizde ne varsa Allah hepsini bilir. Onun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Yerin karanlıklarında bir tane, yaş-kuru [tüm ne varsa] hepsi O’nun bilgisi dahilindedir.”
“İnsanları uyutup uyandıran da Allah’tır. Ömrü olanları uyandırır. Gün olur, onları da Kendisine döndürüp hesap soracaktır. Allah kulları üzerinde Kahir’dir. O, kulları üzerine koruyucular yollar, onlar ölürken kişiyi vefat ettirirler [takdim ve tehir ettiğini eksiksiz haber verirler, bir bakıma ona ömrünün ‘z’ raporunu gösterirler]. Ve artık gerçek Mevla’ya dönülür. Artık hüküm O’nundur. O, hesap görenlerin en hızlısıdır.”
Hakkı Yılmaz.

MU'MİN-67

Yaşar Nuri Öztürk: O, O'dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir.
ŞÛRÂ-14

Yaşar Nuri Öztürk: Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından Kitap'a mirasçı olanlar da onun hakkında, işkillendiren bir kuşku içindedirler.

AHKÂF-3

Yaşar Nuri Öztürk: Gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri hak olarak ve belirlenmiş bir süre için yarattık biz. Küfre batanlarsa uyarılmış oldukları şeyden yüz çevirmektedirler.

MUNÂFİKÛN-11

Yaşar Nuri Öztürk: Allah, süresi gelmiş olan bir canı geriye asla bırakmaz! Ve Allah, yapıp etmekte olduklarınızı çok iyi haber almaktadır.

NÛH-4

Yaşar Nuri Öztürk: Allah, günahlarınızı affetsin ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Çünkü Allah'ın eceli geldiğinde ertelenmez. Bir bilebilseydiniz! "

Azrâil'den Kaçan Adam

Hz. Süleyman'ın hüküm sürdüğü devirlerde, bir adam koşa koşa
saraya gelerek, Hz. Süleyman'ın huzuruna çıkar. Benzi sapsarı,
korkudan tir tir titrer bir halde, Süleyman aleyhisselâmdan
kendisine yardım etmesini ister. Hz. Süleyman bu adama sorar:
''Ne oldu sana böyle? Seni bu kadar korkutan şey nedir? ''
Adamcağız nefes nefese: ''Azrâil bana öyle öfkeli baktı ki,
canımı alacağından korktum. Koşup sana geldim.'' Hz. Süleyman,
''Peki, benden isteğin nedir? '' der. Adamcağız, ''Ey canları
koruyan adaletli padişah! Senin hükmün rüzgâra geçer, emret de
beni Hindistan'a götürsün. Bel ki o zaman canımı kurtarırım''
der.
Süyelman aleyhisselâm rüzgâra, adamı istediği yere bırakmasını
emreder. Rüzgâr adamı Hindistan'ın iç taraflarında bir yere
uçurarak bırakır.
Ertesi gün divan kurulur ve herkes Hz. Süleyman aleyhisselâmın
huzurunda toplanır. Hz. Süleyman Azrâil'e, ''Dün bana bir adam
geldi. Kendisine öfkeyle baktığını söyledi. O müslümanı
evinden barkından, çoluğundan çocuğundan uzaklaştırmak için mi
öyle baktın? Sebebi nedir? '' der. Azrâil, ''Ey Süleyman! Ben
ona öfkeyle değil, şaşkınlıkla baktım. Çünkü Cenâb-ı Hak bana,
‘O kulumun canını bugün Hindistan'da al' diye emir buyurmuştu.
Ben de o adamı burada görünce şaşırarak kendi kendime, ‘Bu
adamın burada ne işi var? Yüzlerce kanadı olsa Hindistan'a
varması çok zor' dedim. Onun için adama tuhaf ve şaşkınlıkla
baktım.
Fakat Hindistan'a gittiğim zaman adamı orada buldum, ve
vazifemi yerine getirdim'' diyerek Hz. Süleyman'ın sorusunu
cevaplar.
İnsanlar ihtiraslarına kapılarak yoksulluktan ve ölümden
korkarlar. Halbuki bütün dünya işlerimizi ölüm gerçeğini
kabullenip, göz önünde bulundurarak yapmalıyız. Kimden, neyi
kaçırıyoruz? Allah'tan kaçabileceğini düşünmek büyük bir
cahillik değilmidir?
Ahmet Kasım Fidan

http://www.dervisler.net/kissalar-ve-menkibeler/mesnevi'de-gecen-hikayeler/msg89251/#msg89251

Azrâil’in birisine bakması, onun da Süleyman Aleyhisselâm’ın sarayına kaçması, tevekkülün çalısmadan
üstün oldugu ve çalısmadaki faydaların azlıgı
Sâf bir adam, bir kusluk çagında kosa kosa Süleyman’ın adalet sarayına eristi.
Yüzü gamdan sararmıs, dudakları morarmıstı. Süleyman, ona “Efendi ne oldu? ” dedi.
O “Azrâil, bana öyle bir hısımla, öyle bir kinle baktı ki…” dedi
Süleyman “Peki, simdi ne diliyorsan dile bakalım” dedi. O dedi ki: “Ey canları koruyan! Rüzgâra emret;
960. Beni tâ Hindistan’a götürsün; belki kulunuz oraya gidince canını kurtarır.”
_ste halk fakirlikten böyle korkar. Onun için insanlar hırs, emele lokma olurlar.
Fakirlikten korkmak, tıpkı o adamın ölümden korkmasına benzer. Hırsı, çalısmayı da sen Hindistan farzet!
Süleyman rüzgâra emretti; rüzgâr da onu derhal Hindistan’da bir adaya götürdü.
Ertesi gün Süleyman, divan vakti halkla bulusunca Azrâil’e dedi ki:
*”O Müslümana ne sebeple hısımla baktın? Ey Allah elçisi, bana anlat!
965. Acaba bu isi, o adamı hanümanından avare etmek için mi yaptın?
*Azrâil, cevaben dedi ki: “Ey cihanın zevalsiz padisahı! O ters anladı; ona hayal göründü.
Ben ona hısımla ne vakit baktım? Onu yol ugragında görünce sasırdım.
Çünkü Hak bana “Haydi bugün var, onun canını Hindistan’da al” buyurdu.
Taaccüple “Yüz tane kanadı olsa Hindistan’a gitmesi yine uzak” dedim.”
_ste sen dünya islerini hep buna kıyas et, gözünü aç da gör!
970. Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak sey! Kimden kapıp kurtarıyoruz, Hak’tan mı? Ne
bos zahmet!

Alıntı: http://semazen.net/download_detail.php? id=6
Mesnevi-i Şerif Cilt I

Fatih Lütfü Aydın
Kayıt Tarihi : 5.10.2014 17:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fatih Lütfü Aydın