Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.
Gözlerim yollarda, bekler dururum
'Nerde kardeşlerim' diyordu bir ses.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Şiirin yıllardır süregelen yürek sızımıza, çok önemli bir konuya parmak basıyor olması önemli.
2000 yılında rahmetli olan şairin bu şiiri imla kurallarına uygun yazmış olma, buraya hatalı şekilde asılmış olma ihtimalini de gözardı etmemek gerek.
Hayatı boyunca köşeli kalabilmiş dava adamı, benim için çok değerli bir kişi olan Mehmet Akif İnan'ı rahmetle anıyorum.
Ruhu Şad, mekanı cennet olsun.
Noktalama imleri, şiir için olmazsa olmaz bir şey değildir. Klasik tabirdir, “şiir sınırı olmayan bir yazım alanıdır” Dolayısıyla kendini sınırlayacak hiçbir şeyi kabul etmez. Hatta iddia ediyorum şiir kelimeleri de dışlar yer yer, bozar, deforme eder. Ki bu onun tabiatıdır.
Şiirin mimesis durağında olanlar, başka bir deyişle henüz şiirin derinine inememiş, “içkin” kalıp “aşkın” olmaya henüz varamamışlar ŞİİR NEDİR? diye sorarlar kendilerine. Sonra şiirin ne olduğuna dair bir arayış başlar. Bu sorunun peşinde izlenen yanlış ama gerekli olan yol boyunca düşündükleri yazdıkları ve yaşadıkları deneyimden zamanla şiirin tanımının aslında 'Şiir nedir' değil, 'Şiir ne değildir' sürecine varmak olduğunu anlarlar. Bunu anladıkları an, kendi şiirlerini mimesisin dışına taşırmış ve “aşkın” esini yakalamaya yaklaşmışlardır. Sonuç olarak farkına vardıkları şey, şiirin aslında hiçbir şey değil ama her şey olduğu paradoksudur. Oysa bu bile bir yanılgıdır. Keza şiire göre bu bir paradoks değil, şiirin en temel denge kuralıdır. Bu bilince ulaşmış şairler kendi poetikalarını yaratırlar. Bu poetika doğrultusunda üslup, biçim, biçem gibi şaire ve şiire özgü şiirsel nüanslar belirmeye başlar.
İşte noktalama işaretlerini kullanıp kullanmamak şairin poetika anlayışına bağlıdır. Aslında şair, şiirini yazarken okuru düşünmez. Şairin üretim kaygısında okur, en son noktadır ve belki yoktur bile. Dolayısıyla şairin “şiirim okur tarafından anlaşılır olsun” kaygısı da yoktur. Olmaması da gerekir. Çünkü zaten şair ne yazarsa yazasın veya neyi anlatırsa anlatsın sonuçta okur kendi anlamının peşindedir.
Noktalamanın şiiri nasıl kısıtladığına dair küçük bir örnek vererek bitirmek istiyorum yazımı:
Şu çok bilinen ve kullanılan örneği ele alalım.
“Oku baban gibi eşek olma”
Bu tavsiye bildiren nasihat veren cümle eğer bir düz yazı içinde kullanıyor ve tavsiyenin amacı babasının eşek olduğu ima edilerek verilecekse;
“Oku, baban gibi eşek olma” şeklinde “oku”dan sonra virgül bırakılarak yazılır. Babasının okumuş olduğu ve eğer babasını örnek alıp okumazsa “eşek” olacağı ima ediliyorsa:
“Oku baban gibi, eşek olma” şeklinde “gibi” den sonra virgül bırakılarak yazılır.
Ama söz konusu şiir olunca iş değişmektedir. Çünkü şiir düzyazı değildir. Şiir tek anlama bağlı kalmaz. Yukarıda belirttiğimiz gibi şiir yeri geldiğinde bütün anlamların ötesine geçer. Bunu yapması için kendisini kısıtlayan bütün sınırlardan kurtulmak ister. Noktalama işaretleri de şahsi kanaatimce şiirin önünde duran önemli sınırlardan biridir. Kendi şiirlerimde de çoğu zaman noktalama işaretleri ve büyük harf kullanmıyorum. Bazı istisnalar hariç tabi…
Not: Bu yorum, dün günün şiiri olan Veysi Erdoğan'ın 'Kör ve Uzak' başlıklı şiirinde tartışılan 'Noktalama işaretleri gerekli mi' mevzusuna istinaden yazılmıştır. aynı yorum bahsi geçen şiirin altında da vardır.
İkinci kez buraya tekrar almamın nedeni konunun burada da tartışılmasının devam etmesi amacıyladır. Konunun bu alanda tartışılmasının gereksiz görüleceği takdirde, tarafımca kaldırılacağını belirtir; anlayış göstermenizi dilerim...
Sevgiyle ve dostlukla
iyi de,kucaklasın da nasıl kucaklasın...
noktası,virgülü yok bu şiriin.....
''Unuttu mu bunu acaba herkes''
benim için farklı olan, şair için güzelse,güzelleşmişse,güzeldir.
saygıyla
Duyarlı, içli bir şaiirin mükemmel bir şiiri. Hicret ve Tenha Sözler adını vermiş olduğu iki şiir kitabını hatırlıyorum. Tenha sözleri okudum. Nefis şiirler içermektedir.Şairin şiirlerini okudukça erken sayılabilecek yaşta yitirmemizin derin üzüntüsünü yaşıyorum. Durağı cennet olsun.
Bu şiir ile ilgili 44 tane yorum bulunmakta