Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.
Gözlerim yollarda, bekler dururum
'Nerde kardeşlerim' diyordu bir ses.
Bir taşzehir verin bana içeyim
Tek unutmak için acılarımı
Baksana; kırdılar kapılarımı
Yağmalandı kalbim, ömrüm, herselim
Kursuna dizdiler anılarımı
Yenik duştum bu savaşta neyleyim
Devamını Oku
Tek unutmak için acılarımı
Baksana; kırdılar kapılarımı
Yağmalandı kalbim, ömrüm, herselim
Kursuna dizdiler anılarımı
Yenik duştum bu savaşta neyleyim
sayın Küpeli'nin, ' Okullardan Türkçe dersi kaldırılmalıdır' önerisini tuttum doğrusu!..ne gerek var Türkçe öğrenip de Türkçe yazmaya okumaya!..onca Arapça,Farsça,İbranice,Acemce dillerle yazmak,konuşmak,dert anlatmak varken yani!..hem Türk dili,zor bir dildir;bir yığın kuralı vardır;öğren öğren bitmez!..onca kuralı,kaideyi öğrenip de ne edeceksin allasen!..koy elini ensene,çek bir yalelli(!),al sana bir dil!..sahi, yalelliyi kim çeker?!
demek istediğim şu;gitgide uzaklaşıyoruz güzel Türkçemizden,üzülüyorum açıkçası...bu tür şiirler de hiç tat vermiyor bana ki,aklımda insana gitmek var;oralara gitmekten çok...kim nereye giderse gider,umurumda da değil diyemiyorum bu yüzden...
sahi!..yol yoldur da,yol nereye gider?!
Küpeli'ye saygı ve sevgiler...
Arabistan’ın A’rib beldesinden Neâcî, Huzûristan’ın Şâdiyye vilâyetinde isyan çıkardığından merdûd olmuş Merdûdî, Nisyanistan’ın Erdemli bir beldesinden Ahmedî ve dahî nice ParamParça, ve hattâ Irak’tan insanlar, horyatın (doğrusu hoyrat değil hoyrattır) altına “böyle tekerlemeleri sokaktaki çocuk bile söyler” diye yazan irûnî’ler muhabbetinde ayağa kalkıp kendimi tanıtmama lütfen müsaade edin: Bendeniz, (bunun da ben sözcükcüğü ile ilgisi yoktur efem, bende sözcüğünden gelir, size kuldur köledir anlamında) , ne diyordum, bendeniz: Kargası çok olduğundan Kargadeniz nam bir diyârın LâLüpenArsen şehrinin Küpel nâhiyesinden Küpelî oluyorum. Çünkü Selçuk Bekâr’ı sırtımda daha fazla (artık) taşıyamıyorum…
El insaf!
Edebiyat derslerinde ben hep camdan dışarı baktığım için öğretmenimden azar işitirdim. Bilmezdi ki hanımefendi, o edebiyat anlatırdı ama, ben camdan üstünde beyaz kargalar uçuşan denize bakarken icra etmekteydim edebiyatı.
İmdi Merdûdî kardeşimiz bütün bu döktürdükleriyle olsa olsa şunlardan birini hedefliyor olmalıdır:
1- Şair söylemek istediklerini kayıtlamamalıdır.
Bu maddenin şerhi: Aslında şairin söylemek istediği bir şey vardır ama, millet onun söylemeye çalıştığının aksine bir şey de (eğer) onun şiirinden çıkarırsa mes’ud olur. Çünkü böylece aslında söyleme kastında olmadığı başka şeylerin de anlaşılmış olması, nihayet, ne engin bir adammış ki, bu mısrada işte bakın şunu söylerken şunu da, şunu da ima etmiş denmesine de yol açabilir, nihayet, bu pek sakıncalı bir kanaat de değildir.
Veya, eğer böyle bir durumda kendiyle çelişen bir başka hüküm daha çıkarılabiliyorsa, bakın, kendi iç çelişmelerimi ne kadar samimi bir şekilde ifşa etmişim diyebilsin
O da olmazsa, koskoca şair, “Ah, ah, benim içinde yüzdüğüm deryayı anlatmaya kelimeler yetmiyor” deyip her zaman işin içinden sıyrılmaya muktedir de değil midir?
2- Okullardan Türkçe dersi kaldırılmalıdır.
Bu maddenin şerhi: Diyojen’in de dediği gibi, eğer sonunda da hiç olacaksak, baştan oturup bu kadar (sonradan gereksiz olacak şeyi) öğrenme gayreti içinde ne bizlerin çırpınmamıza, ne de sadistçe çocuklarımıza işkence etmeye hakkımız yoktur.
3- Yine Merdûdî kardeşimizin bir iki yerde dokundurduğu aşmışlık hususu:
Bunu şerhe gerek yok. Bunu açıklamak için nickname’imi değiştirdim bakın :)
4- Kudüs’ün sorusu hakkında: Noktalama işaretlerinde (Evet işte orada) bu problemin çözümü mevcuttur. Böyle yerlere üç nokta konur efendim. Ha, TDK’nun kabul ettiği noktalama işaretlerinin eksikliğine dair benim de eski yorumlarda birkaç itiraz ve önerim olmamış değildir. En son belirttiğim virgül nokta nokta işaretinin gerekliliği kadar, art arda gelen en fazla üç işaretin birlikte kullanılabilmesi gerekliliğini daha önce savunmuştum. Mesela ünlemli sorular da vardır. Sorarsınız ama cevap beklemeden, kızarak sorarsınız “Şimdi ben sana ne diyeyim? ! ” gibi…
5- Beşi yazan şeşi de yazar. Ben henüz şeşe hazır değilim. Dinlemedeyim.
Bu da şiir mi? ben şiir yazmam ama bu şiir çok basit. şiir sanatından eser yok
Değerli şair arkadaşlarım,
Sayın genç arkadaşımız Emrah Kurul'da herkes gibi kendi doğrularını yazıyor, noktalamaların önemli olduğunu savunuyor. Ayrıca, şiirler hakkında yorumlarını tarafsızca yapıyor. Yorumlarını ve şiirlerini zevkle okuyorum. Kendilerine başarılar dilerim.
Günün Şiiri, şairini kutlar, kendisine, Allah'tan rahmet dilerim.
Bu enfes şiiri ilk yayımlandığı saatlerde okumuştum, şu an bir kez daha okumanın hazzını yaşadım.Mehmet Akif İnan Türkiye fikir tarihinde iz bırakmış bir şahsiyettir, Ocak ayı içerisinde ölüm yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anılan merhum İnan'ı bu vesileyle rahmetle minnetle anıyorum.
Şiir her yönüyle mükkemmel, kim ne derse desin ancak böyle duyarlı ve mükkemmel bir yürekten çıkabilir böyle mükemmel dizeler.Özelilkle günümüzde dünyanın gözü önünde Filisitin'de Gazze'de işelenen insanlık dışı cinayetleri ve bu insanlıkdramına tanık olduğumuz bu günlerde daha da derin bir anlam ve önem kazınıyoruz bu şiir diye düşünüyorum.
Çok güzel ve akıcı bir şiir yüreğinize sağlık...
Günün şiiri olmak için kriter nedir!?! Günün şiirini okudum. Güzel.
seçici kurula geç de olsa bizlere bir Mehmet Akif İnan şiiri sunduklarından dolayı teşekkür ediyorum..bu şiir şairimizin ölüm yıldönümü olan 6 ocak günü bu sayfada olmalıydı bence..daha anlamlı ve güzel olurdu..ama böylesi de olmuş..güncele gönderme niteliği taşıyan bir M.Akif İnan şiiri olan Mescid-i Aksa yı okumamaıza vesile olduıklarından dolayı kurula tekrar teşekkürler..
Şükrü Özmen..
İşte noktalama imleri kullanılmadan yazılmış duygu yönü oldukça etkili bir şiir.
Şiirdeki şu dörtlüğü ele alalım…
Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes
Öncelikle belirtmeliyiz ki; bu dörtlükte Teşhis ve İntak sanatı yapılarak, Kudüs kişileştirilip konuşturulmuştur. Bu dörtlüğün ikinci dizesinin sonuna edebi yazım çerçevesinde bir soru işareti konulması gerekiyor. Eğer soru işareti konulursa, kişi haline dönüştürülmüş Kudüs'ün, kardeşlerinin nerede olduğunu merak ettiği anlamı çıkar. Ancak Kudüs gerçekten bir soru sormuyor. Cevabını bildiği bir şeye dikkat çekmek için soru cümlesiyle bu bilinene vurgu yapıyor. Dörtlüğün son dizesinde de aynı şekilde soru mantığıyla zaten cevap veriyor. 'Unuttu mu bunu herkes(?)' Başka bir edebi sanatı (Tecahül-i Arif) görmekteyiz burada. Yani aslında herkes kardeşlerin nerde olduğunu gayet iyi bilmektedir. Şair burada Müslüman âleminin geçmişini unutarak gaflet uykusunda olduğunu belirtmek istiyor. Dolayısıyla cevabını bildiği bir şeyi söylediği için aslında soru sormuyor. İstediği şey Müslümanların geçmişlerine dönüp bakarak, nereden nereye geldiklerini görmelerini sağlamaktır.
Vermiş olduğumuz bu dörtlükte eğer düzyazıya uygun olarak ikinci dizeden sonra soru işareti konulmuş olsa; okurun belleğinde bu durum, kişileşmiş olan Kudüs'ün gerçekten kardeşlerini yitirmiş olduğunu ve onları aradığını sanan bir anlam çıkar. Eğer gerçekten böyle bir anlam verilmek istenseydi soru işaretinin kullanılması uygun olurdu ama bana göre yine de gerek yoktur. Bir önceki yorumda belirtmiş olduğum gibi, şiir tek bir dizesinin tek bir kelimesinin bile tek bir anlam içinde hapsolmasını kabullenmez. Böyle bir yapıya sahip olan şiirler 'vasat' şiirlerdir. Okurda haz ve ilgi uyandırmaz. Çünkü verilen açıktır. Yani şair, 'ben buna siyah diyorsam siyahtır ey okur: senin buna beyaz deme hakkın yoktur' demek gibi bir şey olur.
Umarım meramım anlaşılmıştır... Sevgiyle ve dostlukla…
sevgili ahmet kardeşim,
antoloji bizi ve sizi çok aşan bir sayfa oldu dünya içinde...
insanların düşüncelerini şekillendirmek çok zor!...
imlası,simlası,simyası kendi içinde!...
evet sana katılıyorum dostum..
bu sayfada siyaset! yapılmasın!...
ya da bir ordunun 'sen yazma,sen yaz kararlılığı içinde'yapılsın..
günün şairine rahmet diliyorum yeniden
Bu şiir ile ilgili 44 tane yorum bulunmakta