‘ Çok yorgunum çok...’
Korkar oldum..\..korkak oldum...
Yine sustum “bugün”...
Bir cam parçası kadar keskindi yüreğim;
dokunduğu yerleri derinden kanatıyordu farkında olmadan istemeden bile olsa, izlerini bırakıyordu yüreklerde...
Eski bir romandı ayrılık; ilk satırlarda başlayıp son satırlarda biten her seferinde kanatan.
Bir masal kadar eskiydi hüzünlerim;
bir varmış bir yokmuş ile başlayan... Güzel biten masalların sonu hüzünler(im) le boğularak sonunda karanlıkta biterdi... Bozuldu düzen...
Aynı acının hüznünü yaşatacak kadar masumdu sevgi, her defasında aynı şarkıyı bıkmadan usanmadan dinlemekti bağıra çağıra söylemekti o, hüznüne – varlığındaki yokluğuna rağmen...
Evet, aynen öyle... sizsiniz siz bayım | üstelemiyorum...
..aksini de iddia etmiyorum...
Tabi ki bayım; siz öyle diyorsanız../..yanlış olması imkânsızdır... Zira en zeki sizsiniz burada (Belki de öyle sanıyorsunuz... Kim bilir?) J
Susmayın bayım, susmayın; söyleyin içinizden geçenleri, gözlerinizin anlattığını söyleyin bana. Göğsümün içerisinde bir yerlerde bir kuş gibi çırpınan yüreğim; söyleyin, izin verinizde salıyım – özgür bırakayım... Bana gördüklerinizi anlatın bayım; yeşili, göğün mavisini, güneşin sarısını nasıl gördüğünüzü söyleyin... Bende size gördüklerimi anlatayım bayım; hayallerin, düşlerin, karanlıkların rengini nasıl gördüğümü anlatıyım size, siz bilmezsinizdir... Sonra susarız, kaparız gözlerimizi beraber bayım ne dersiniz?
Kayıp kentte; kayıp bir varlıksın sen, boşa yaşıyorsun....Ölümünü bekle...
Sırdaşım, arkadaşım.. hayatım, canım.. Aslında ben... Kendim sanarken seni
Ben-le gülüp, ben-le ağladığını sanmışken senin kayıp varlığın duvarlarımda bir hayal
Hayatımla oynadığın, hayallerimi çaldığın bir rüya
Bir fincan bitki çayı iyi gelir belki yalnızlığıma..\..sessizliğime.. \ sensizliğime...
Burnuma gelen o tarifsiz ve bir o kadarda tatlı koku...
Çay mı..? Yalnızlığımın mı..? Sessizliğimin mi kokusu..?
Yoksa senden kalan sensizliğin kokusunu mu duyuyorum..?
Gözleri sağır… Yürekleri kör eden bir sessizlik, tükenmişlikten
Her şey çoktan bitti…
Sana dair, içimdekilere dair ne varsa yalan yanlış ne varsa sahte olan yaşadığımız bir yalandı.
Aslında yaşamamıştık hiçbir zaman…
Yalan olan, sahte olan her şey yüzleşecek bu mısralarda…
Son kadehimi unutulman şerefine kaldırmıştım. Serseri kaldırımlar ayaklarıma dolaştı.
Uçsuz bucaksız kanadım belki ama hep sustum…
Yorgun gözler damlamış gökyüzüne;
Serin sulara düşmüş karanfil sararmış solmuş...
Günlerimin kucağına düşmüş; bir yığın gülüşler bırakacağım ardımda, gözlerimi alacağım senden götüreceğim uzaklara göremeyeceğin mavi düşler ülkesine...
Karanlık ve puslu gözlerimle bir hastane odasında açmıştım gözlerimi,
karşımda bana bakan yabancı; elini uzatıyordu tutmam için
o kadar güçsüz, o kadar bitkindim ki uzandım ama tutamadım...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!