Ey pây-bend-i dâmgeh-i kayd-ı nâm u neng
Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng
Añ ol güni ki âhir olup nev-bahâr-ı ‘ömr
Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle-reng
Âhir mekânuñ olsa gerek cür’a gibi hâk
Devrân elinden irse gerek câm-ı ‘ayşa seng
İnsân odur ki âyîneveş kalbi sâf ola
Sîneñde n’eyler âdem iseñ kîne-i peleng
İbret gözinde niceye dek gaflet uyhusı
Yitmez mi saña vâkı’a-i Şâh-ı şîr-ceng
Ol şeh-süvâr-ı mülk-i sa’âdet ki rahşına
Cevlân deminde ‘arsa-i âlem gelürdi teng
Baş egdi âb-ı tîgina küffâr-ı Üngürûs
Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng
Yüz yire kodı lutf ile gül-berg-i ter gibi
Sandûka saldı hâzin-i devrân güher gibi
Kayıt Tarihi : 12.4.2016 17:07:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ey, ayağı şan şöhret endişesi tuzağına bağlı kişi;
Dünyanın yalan işleri ile uğraşma sevdası daha ne kadar sürecek?
Ömür ilkbaharının sona erip de lâle (gibi kırmızı) renkli yanakların,
sonbahar yaprağı (gibi sapsarı) bir hale döneceği o günü aklından çıkarma!
Devran eliyle bir gün hayatının kadehine mutlaka taş gelecek
Ve sonunda, şarap kadehindeki son damla gibi, senin de mekânın toprak olacaktır.
İnsan odur ki, kalbi ayna misali saf ve temiz olsun.
Eğer adam isen, göğsünde bu sükûnet bulmaz kin ve ihtirasın ne işi var?
İbret gözü daha ne zamana kadar gaflet uykusunda kalacak!
Arslanlar gibi ceng eden Padişah'ın başına gelen olay sana ders olarak yetmez mi?
O, öyle bir saadet (mutluluk) ülkesinin (güçlü) hükümdarı idi ki,
Savaş zamanında bütün bir dünya arsası ona dar gelirdi.
Macar kâfirleri onun keskin kılıcına baş eğmiş,
Frenkler ise o kılıcın çeliğini kanları ile süslemişlerdi.
Yüzünü, bir gül yaprağı gibi lütufla yere koydu;
Sanki devran hazinedarı hazine sandığına bir inci tanesi bıraktı.
TÜM YORUMLAR (2)