Mermer ve turuncu Şiiri - Mustafa Cüstan

Mustafa Cüstan
5

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Mermer ve turuncu


Sere serpe kar yağıyor rüzgar, kucak kucağa serviler fısıldaşıyor
Turuncu sokaktan yaşamdan sızıyor ışıkları
Taşlar ilk günkü gibi değiller, karalar griler bir ölü gibi ölmedeler
Kar yağıyor üzerime kemiklerimden aşağı
Öyle canlı ki sesin, toprağım oynuyor kardan sudan değil
Öyle soğuk hissediyorum öyle üşüyorum öyle ıssızım
ömrüm boyunca ilk defa gördüm ziyarete geleni
tanımadım öyle ölü umudu gibi baktım bir gölgeye
hissediyorum ayaz kesiyor belim hep üşürdü elim ayağım aynı gibi ne güzel
sanki yokum ama sanki parmaklarım ….
taşlar birbirine dolandı, hep beyazdı daha bir kör eden
tüm ölüler tek bir taşta toplandı bir kar ayininde buluştu yaşayanlar
ruh da var fakat bir şey eksik, yanağıma düşse yel; akmadı gözümyaşı
donuyorum, etsiz de ellerim, nedir böyle bu bir kanserli hücre ölüyü dirilten
bu acı bu kesik nedir, yüzümde çıyan yok böcek de çok oldu çekileli
yaşayan harflerim var ölmesini bilen, göçmeyi de. peki bu başımdaki abide, ne demeli
toprak halı örtü taş ne zor ölüyken bir şey yaratmak, üzülmek şöyle içli bir kadeh gibi
yatsan da bir gibi iliğin düğümlenip, kemiğin sararmış; tepemden gürbüz bir çocuk geçti
ölümün tecrübesi olur mu bu sıkılmanın yıllar geçti gitti…
bir kerede tüm mezar taşlarından çok düştü beyazlar, şaşkınım öyle yaşam dolu körün gördüğü
nasıl mutluyum elimi kaldırmasam ağzımı açamasam da tüm taneler fakatsız benim toprak içeri
Hiç bilmedim bu güzel duyguyu her geldiğinde kovmaya çalışmıştım sonlara doğru anladım
Aldandım, olmayanları düşlüyorum kaç yıllardır; bakiye soranım da yok öyle rahatım
Kafam sinir ile yüklüyken bir ağaçken ki yitirileni düşleyerek hep olanlarla bir bağ yaratıp; biçemedim
hafiften çalmışım daha az çarptı daha az daha az bilmem ne olup biraz erken geldim
buralara bu kar gecesine, hep daralırdı ruhum sıkılırdı hiç bitmedi tükenmedi.
kar yağıyor yağdıkça mermer ; tümleri birleşiyor yeni karakter katıyor kemiklere
korkuyorum kestiremiyorum bize gelip bizden de yeniyi harmanlayacak bir veba
toprağın üstündeki coğrafya bize iniyor sel alıyor bizi kar deşiyor leşimizi eritiyor sonramı
kader oynanıyor, alın yazısının içindeyim; biliyorum, izliyorum
başka dünyalardan akıyor başka duygular olur mu hiç
metal ırmağıyım tüm benliğimle akıyorum akıyorum
kar yağıyor ölümü yaşatırcasına duruyorum
bize ait olan bir yerden damsız bir yurtluk; şiirden, öyküden, destandan
kara yeşili ağacı ortak ettiler ben güçsüzdüm şimdi güçlü müyüm ? doğrulabilsem bir tahtaya
gelmezdi başım sebep ne ki yatışıma, baksam yeşile görmem kanı, uzar giderdi ovam, yaprağım
‘tutsam bir yeşili kara ederim belki beyaz yok ellerim.. bir hayvanı bağlar gibi ağaç dibine, gölgeye’
bir çiçeği öyle mi elek ederim, bir pınar böyle mi bulanır derken bir içsem akmam mı
içerdim saatlerl kusmadan, doymadanda….
karanlıkla gölgen ayrı oldu sen bir
ecelsiz ölüyor üzerimde bir canlı linç oluyor tabiatı tabiatın. arı, sinek çıldırdı her günkünden ayrı
bir film sanki…
Boşa düşüyor kafamdaki boyutsuzluk bu böyle değildi bir şey eksik kaldı ölmüşüm sanki saiki bitmedi
Ruh göçer mi ben bende olmasam, uçmamış demek ki
Etse de ne fayda olsa da düşlediklerim naçarlık işte sadece dünya , mars tan el etse bir akraba
Değişmiyor bir koloninin ortak çelişkisi hep boktan bir antagonizma, o çalıştı öldü beriki çokluktan …
Üstünde aynıydım altında eziliyorum yine, bu katman bu kürek karası kahve, metal karası kaşların hep
Sarhoşluğum, yaşamım, ölümüm, bir hissiyatın başlangıcı ve devamı, öyle güzelsin di ki…
eşiğinde güzelsin, bir yolculuk bir çay molası bir su verenim gibi güzelsin…
tüm ölüler bakıyor bana utanıyorum, sanki çok ayrıcalıklıyım hep rahatsızım hep başka yerde gözüm
hep gidiyorum kaç metre altında değilim sanki [gerçi] bir şeyim kalmadı irin de yok ama tırnak saç teli
bilemiyorum, gözüm yok hiç … bir kalp var hala bir ruh ölüyü sızlatan, utanıyorum arkadaşlardan.
sığmıyorum bu kalıba, toprak olsa da sözlerim, kısıldım kaldım gerçeğinde, karada; denizi görmeliyim
tekrar tekrar ölüyorum, kelebeği anlıyorum birden o son yükselişi
kim bilir ne kibirdi ne hissiyattı, düşümdeki ağzımdaki dudağımdaki ahh
… çevremdeki yıldız gibi ışıklar, geçtim sizi hep göğe baktım şimdi bir tek siz en yakın
kolay değil bir yıldıza dokunmak dünya neyse o’ yum ben değişmedim
pişman desem yine yaparım ama muhtacım gibi bir kadeh bir hane bir göz bir el arıyorum boyuna
yaşarken ölü gibi bakışlardı hep ruhsuz bir kalp, ışıksız bir cümle, fütursuz yürek hep yürürdüm…
en büyük eksikliğim şimdi mustaribim… öyle yalnız donup kalmış, bazı yeşil bazı mavi çoğu gece
gerçekti bu çelişkiler öyle güzeldi ki anlayamadım neler vermezdim, nefes nefese o son otobüslerim
hiç binemedim, ışıksız karanlıktan yazıyorum şimdi öylece…
bir fare, kuş, bir sıçan öyle mutlu ki … kana kana … kendimi hatırlamadım ben hiç böyle, uzanıp
elindekini almak istedim, alamadım.
yaşarken hissettiğim neden daha derinden bu kadar gerçek şimdi, aslında bilirim bir sahip oluş
ayakkabılar, kunduralar, ayaklar altındayım ; her an en kötü rüyalara uyanmaktayım
nefessizim, bir dolsa ciğerim bir dokunsam paçanıza .. kıskançlığımdan ne on beş ne yetmiş dinlerim
çakardım mismarı bu arefe gününde her adımınıza.
kimyası bir gübrenin işte aynı hayata devam etmedeyiz oysa fakatsız, derin bir iç çeksem ölmezdim
erken oldu bir durum erken yol aldı çınar eğilip cuşa geldi, teker dönmedi.
güldürüklü temaaaşalı muvakkitttleriiii mezarların; yine gerçeğimleyim yine hep senin güzelliğin ile
çenem düşmüş geç bildim gözüm bir ama çenem hala kanıyor yol oluyor gençliğime
oyuk her yerim, ruh kepengi çekmiş boş da gözlerim
eğlenip, sorutmak olmadı hep koştum, yürüdüm şimdi başım dönüyor durdukça gerçek ölüm
göz yaşım beş litre gelenli gidenli gibi. anadilim türkçe, arapça bilmem ki.
sağolsun kalan solucan muradım senin olsun
hangi türküyü söylesem kaç duyusuz, hissiz, kalpsiz, renksiz ruhsuzum.
yiten yitti bir şey kalmadı yerinde, börtü böcek boşa gelmede örtü bir uzayın boşluğu bir sır kaldı hep
perdede, bir gölge bir ışık …
hiçbir şeyim kalmadı , görsen değişmeyi aslında tüm şehir ışıklı virane
üstümdekine aitmiş bana değil, burada geçmez bir kağıt bir duygu bir kalem belki kömür
aitlik alnımda, mavilerde yatarım izlerim boylu boyunca kimi sonsuz güneş
bugün gri yarın mavi öbür sis başkası yağar bir gün hepten üstüme, bugün her şey her yer beyaza
kesti… bugün her şey beyaza …..
kırağı çalsa bu ruhsuzluk, bu kar gecesinde düşmese mezar taşıma, güzü hep sevdim ben ve turunc u
öyle güzeldi ki …sin ki....

Mustafa Cüstan
Kayıt Tarihi : 15.7.2024 02:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!