kar yağıyordu
soğuk vardı
buz gibi rüzgarlar esiyordu
kollarımda bir ceset donuyordu
öldü demişlerdi Meri
kıymış canına zamansız
alevlerin sönmesini beklemeden
göklerin çağrısını bile duymadan
çekip gitmiş sonunu bile düşünmeden
ruhunu alıp götürmüşlerdi
onu gördüğümde yapayalnızdı
donup kaldı yüreğim
bir acı duydum önce
sonra bir yangın başladı içimde
alevler arasında kalan akrep gibi
son zehrimi akıttım içime
birden dipsiz bir boşluk sardı her yanımı
hiçbir şey hissetmiyordum artık
derken bir ses işittim:
bu adamın kalbi yok, dedi birisi
söylediği doğru olabilirdi aslında
sol yanımda ne bir boşluk
ne de bir varlık emaresi kalmıştı
şah kaptırılmış, oyun bitirilmişti
şimdi yeni bir oyun oynamak gerekti
bir taşınız eksik, dedi, karşımda duran adam
o taş her şeydir zaten
o olmadan aşk oyunu ne başlar ne de biter
Meri’yi gömmek için yer ararken
gelmişti böyle bir olay hatrıma
onu olmayan kalbime gömemezdim
bir toprak bulmalıydım
onu gözlerimin görmediği bir yere
hafızamın hemen unutacağı bir yere
onu aslında hiçbir yere
evet onun yeri kalbim olmayacaksa
hiçbir yere gömmek istemiyordum aslında
bahane ettim gökten dökülen karları
isteseydim üzerini süpürürdüm toprakların
kazmaları vurup açardım mezarların kilidini
bu çok kolay olurdu aslında
acımasız tüm insanlar gibi
indirirdim cesedi ve savururdum toprakları
karanlıklar içindeki ceset göremezdi
ben de yeni bir hayat kurabilirdim hemen
ama ben herkes gibi yapamazdım
rüzgarların esmesi umurumda bile değildi
ellerim soğuktan donmuştu
ama bırakmak istemiyordum
kollarımdan ayırmak istemiyordum
belki de sonsuza dek onu hiç gömemeyecektim
karlı dağları aştım
kara kışları geçtim
mevsimden mevsime aktım
bir çöl ortasında yürürken
akbabaların başımda üşüştüklerini gördüm
elimden almak istiyorlardı onu
kokmaya başlamıştı
doğa onu kollarına almak istiyordu
ama ben ondan ayrılamazdım
büyük bir savaş verdim
göğü bir bulut gibi saran
o devasa akbabalarla boğuştum hiç durmadan
kanlar içinde kaldım
Meri’yi korumak için onu sımsıkı sararken
zaferimin parmaklarından kanlar damlıyordu
biran cesetler üstüne imparatorluklar kuran
bir İskender gibi gördüm kendimi
kendini Tanrı sanan
hayır ben bir insanı sahiplenmemeliydim
hem o da beni istemiyordu
kokmaya başlamıştı
ruhu çoktan yükselip gitmiş bedenden
istemiyordu işte beni
burnumu sızlatan bozulmuş etler
git diyordu, hadi beni göm ve git
defol be salak, çöl ortasında
ne ararsın seni sevmeyenin yanında
bu sesler kulaklarımda çınladığında
bir zamanlar öldü dedikleri
kalbimin varlığını anımsadım
hissettim ruhumdaki derin sancıyı
gözlerim karardı yeniden
içim alevlendi birden
kollarım çözüldü aniden
bir rüzgar kalktı serabın bittiği yerden
birkaç adım savurdu beni öteye
kumlar kapandı aşkımın üstüne
kum fırtınası ile savaşmak
ölümlere kafa tutmak demek
ne fırtına diner oysa
ne de ölüm engellenebilir
kabullendim göklerin hükmünü
ama içime sindiremedim
üstünü örtmeme bile razı olmayan
Meri’nin beni istemeyişini! ..
Kayıt Tarihi : 17.1.2009 22:00:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İsa Yılmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/01/17/meri-nin-olumu.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)