Rahmetli Recep Yazıcıoğlu 1992 yılında Erzincan valisi olarak görev yaparken deprem meydana gelir. Depremin ilk ayındaki tek problem, çadır ihtiyacının ilk gün karşılanamaması olmuştur. Her yerde olduğu gibi, Erzincan’da depremin ilk günlerinde hayali, mübalağalı, yanlış haberler en çok rastlanan olaylardır. İşte böyle bir fısıltı haberden dolayı, bir grup vatandaş,  Hükümet Konağına doğru ‘’ VALİ İSTİFA, VALİ İSTİFA! ’’  diye slogan atarak yürür. Makamında özveri ile gecesini gündüzüne katarak depremin yarasını nasıl sararım hesabını yapan vali, sesi duyunca  hemen  hükümet konağının balkonuna çıkar. Halkın kendisine tepki göstermesine bir anlam veremez. ‘Hayırdır, problem ne? ’ diye sorar. Halk da:’ Bizim için çadır gelmiş, ama sen yandaşlarına dağıtmak için depolarda tutuyormuşsun. -9 derece soğukta  çoluk çocuk üşüyor…..’ Bu cevap karşısında, sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemeyen, hastalığı da çareyi de bilen ve durmadan reçete sunan  Vali Recep Yazıcıoğlu,  halkın anlayacağı bir dille, ‘’Gidin depolara bakın, (o zamana kadar hiç çadır gelmemiştir)  bırakın yandaşlarımı, kendi çocuklarıma dahi bir çadır ayırtırdımsa, valilikten hemen istifa ediyorum, zaten gözüm yok! ’’ der. Bu samimi cevap karşısında halk ‘’ VALİ KALSIN, HÜKÜMET İSTİFA! ‘’ diye  slogan atmaya başlar. Deprem sonrası, öyle anlar gelmiştir ki, insanları teskin etmek, kurtarma ve yardım organizasyonu yapmaktan çok daha büyük sorun haline gelmiştir.
Rahmetli Recep Yazıcıoğlu, Erzincan valisidir. Onlarca insanın ölümüne sebep olan deprem meydana gelmiştir. O da özveri ile gecesini gündüzüne katarak yaraları sarmaya, çaresizlikten çare üretmeye ve devletin şefkatli yüzünü hissettirmeye çalışır. Havaalanına yardım malzemeleri gelir. O anda Alay Komutanı ile beraber orada bulunmaktadırlar. Vali ve komutan gelen malzemeleri askerlerle beraber sırtlarında taşırlar. Bu samimi çalışmalarına şahit olan bir asker (sivil hayatta fakülte eski dekanı)  çok duygulanır, dünyaya gelen erkek çocuğuna o alay komutanın adını verir.
Rahmetli Recep Yazıcıoğlu, Kemaliye İlçesinin bir köyünde  yaşayan eski Bakanlardan sayın Ali Coşkun’un  Beyin akrabası olan yaşlı bir teyzenin evine ziyarete gider.Yaşlı  teyze, ikram için misafirlerine hemen bir bardak  ‘’cola ‘’  getirir. Merhum vali teyzeye dönerek:  ‘’Teyzem burası köy yeri sizde hiç ayran, yoğurt bulunmaz mı? ’’ der. Teyzede: ‘’ Bulunmaz olur mu yavrum çok der’’ O halde  niye ayran  içirmiyorsun da cola içirmeye çalışıyorsun deyince, ’’ Yavrum ne bileyim, vali senin eve gelecekmiş deyince, şehirden senin için aldırtmıştım! ’’  der. Merhum vali ise, ‘’Teyzem bırak bunları şehirlerde isteyen içsin, sen bana senin köyünde bulunan, senin ürettiğin taze  misss… gibi ayran ver! ’’ der.
Eski Maliye Bakanlarımızdan merhum Adnan Kahveci, Recep Yazıcıoğlunun Aydın valisi olarak görev yaptığı zaman ‘’Recep, Ankara’dan çok sıkıldım hafta sonu özel arabamla sana geliyorum.  Kimsenin haberi olmasın biraz kafa dinlendirelim der. Yazıcıoğlu, çok iyi olur. Bende sıkıldım tebdili kıyafetle şöyle uzak bir köye beraber gidelim der. Hemşerisi, çocukluk arkadaşı  Kahveci özel arabası ile gelmiştir. İkisi de tanınmamak için köylü vatandaşlar gibi giyinirler.Kahvecinin arabasıyla uzak bir köye doğru yola çıkıp, köyün biraz uzağına arabayı park edip, köye yürüyerek giderler.Yolda  köyün yakınındaki bahçede çalışan yaşlı bir ihtiyar görürler.’’Amca, selamün aleyküm, kolay gelsin.Biz Tanrı misafiriyiz.Karnımız tok. Bu gece bu köyde kalmak istiyoruz. Misafir alırmısın derler.İhtiyar amcada o ne demek evladım, başımızın üstünde yeriniz var.Hadi hemen gidelim eve deyip, misafirlerini evine götürür.Yaşlı hanımına ‘’hanım bak sana  iki tane tanrı misafiri getirdim.Malıın gittiğine bakma, yüzün ağardığına bak der.Yaşlı amca ve teyze misafirlerinin rahat etmeleri için, elinden geleni yapar. Misafirler sabah erkenden kalkıp giderler.Yaşlı amca, bakanı ve valiyi tanımıştır ama o da belli etmemiştir. Hanımına: ‘’ Hanım, bu gece bizim fakirhaneye, devletin bakanı ve valisi misafir oldu, şereflendirdi ‘’ der. Yaşlı teyzede kocasına ‘’ Yok lan herif, benimle dalgamı geçiyon… üstlerine başlarına bakmadın mı, şu  kılıklı adamlardan bakan, vali olur mu hiç! ‘’ der ve inanmaz. Aradan bir zaman geçer. Bu sefer rahmetli Recep Yazıcıoğlu aynı köye makam arabasıyla gelmiştir. Misafir oldukları yaşlı amcayı ve teyzeyi sorar. Yaşlı amca ve teyze gelir ve sohbet ederken, ‘’ Sayın  Valim, şimdi kendini teyzene tanıt. Siz fakirhaneye şeref verdiğinizde  teyzenize  bunlar devletin bakanı ve valisi dediğimde ‘’ yok lan baksana üslerine, başlarına, bunlardan bakan, valimi olur! ’’ diye inanmamakta inatlaşmıştı der. Teyze çok üzülür, mahcup olur. Yazıcıoğlu, yaşlı teyzeye sarılıp ‘’ Teyzem üzülme, sen haklısın ama o akşam ne ben valiydim, ne de arkadaşım bakandı. İkimizde şehirlerin havasından bunalmış ve kırlarda sade vatandaş olarak kafa dinlendirmeye gelmiştik’’ der.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta