Merhaba sırdaşım, dert ortağım, can yoldaşım, gönül dostum
ve buna benzer bir dizi sıfatı rasgele sıraladığım kağıt demetim.
Bir gün daha bitiyor ve seninle belki sohbet,
belki dertleşme zamanı geliyor.
Birazdan, biraz daha gece çökünce, yani kiminin keyifle,
kiminin hüzünle dolaştığı kaldırımlardan el-etek çekilince,
parmaklarımın ahengine yetişebildiği kadar kalbim,
sana haykırıp yahut satırlarının arasına şimdiden bilmiyorum
ne fısıldayacağım.
Bu saatlerin ayak sesleri duyulmaya başlayınca, sonbaharın soyduğu ağaçların
ve kızıl-sarısı yaprakların arasından,
bir garip oluyor yüzümdeki ben-in içimdeki ben-e yenilişinin resmi.
Gemilerimin tümü, sanki gemi denecek hali kalmış gibi, mavisi, yeşili, beyazı
ve kırmızısı, halat çözüp vira diyor sularımın lacivertinden, birer ikişer
kaybolmanın gri ufkuna koşuyorlar.
Ve işte yine elim uzandı cebime, ardından çakmak, sigara, sonra bir kendi
küçük zehiri öldüren yavaşca, bir ateşin sislerine asılmalar ciğerlerim
tüm odalarına kadar dolup oh deyinceye kadar, tıpkı dün gibi, bugün gibi
yarında öyle olacak kuşkusuz parmaklarımın arasına yanaşan ateşin külünde
kaybolan silüetim.
Üzgünüm be kağıt demeti, bilmem sende üzgün müsün benim gibi bakışları gri
birinin dizinin üstünde oluşuna, ben gibi birinin, beyaz yüzünü kara bir
kalemle karalamasına, ne olur beni bağışla kağıt demeti, bir sen varsın içimdeki
gizli dünyanın soluğunu duyurabilmeyi becerebildiğim.
İstemez miydim sanırsın pembe mürekkepli dizinler yazmayı, sevgiliye uzanan
ellerin parmaklarını titreten gül kırmızısı dizeleri, o ihtişamlı rengin
yapraklarında buğulu gecelerin sonunda sabahlayan çiğ tanelerini, bübüllerin
en güzel sesleri arasında büyüyen papatyaların çıtırtısındaki büyüyü, gelincik
kırmızısı sabahların insanın yüzünü en tatlı buse gibi öpmesini, istemez mi idim
sanırsın.
Ya da, baharda toprak kokan bir yağmurun ince ince süzülüşünün taze zamanlarda
insanın içine saldığı huzurun satır aralarını, saçaklardaki ayak seslerinin
kapı tıkırtısı gibi oluşunu, ki kaç kez koşmuştum yerlerden toplayıp yüzümü,
düşlerimin perisi olabilir mi deyip her keresinde.
Artık yüzümü yerlerden toplamaya çalışıp kapıya koşmaktan vazgeçtim,
deniz bitti benim zaten sığ olan kumsallarımda, üstünden koskoca bir
yaz geçti hiç anlayamadan, haziran, temmuz ve ağustos, şimdi sonbahar ve de
kara-bağra karakışın askerleri kuşanmada.
Kayıt Tarihi : 4.11.2002 12:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!