Mercimek Hatun derler, herkeslere anaymış
Yüzü nurlu gibiymiş izzet, hürmet onaymış
Yoksulu savunurmuş, hep onlardan yanaymış
Herkesi doyuracak yemek orda pişermiş
Her yerde bir hayrı var, herkes bilirmiş bunu
Kendince düşünürmüş, yokmuş varlığın sonu
Herkesin dilindeymiş, sanki oymuş tek konu
Zevki sefa içinde, deli dolu yaşarmış
Her kim darlığa düşse gider yaren olurmuş
Ona gelen canlar da, bu havayı solurmuş
Kimse eli boş gitmez, derde deva bulurmuş
Herkeslere kendini sevdirmeyi başarmış
Hazıra dağ dayanmaz, gün gelmiş hepsi bitmiş
Kime dostum dediyse ilk önce o terk etmiş
Para,pul,şan ve şöhret hepsini de tüketmiş
Sınırların olmazsa kul beşerdir, şaşarmış
Tarlalar sürülmemiş kurumuş bahçe bağlar
Yoksulluk gelmiş başa ölse bile kim ağlar?
Varlık tez gelir geçer, yokluğu ciğer dağlar
Yarını düşünmeyen bir meçhule koşarmış
Koca Mercimek Hatun, düşmüş kötü hallere
Görünmüş yolun sonu acı değmiş dillere
‘’İbret olsun bu halim, ağıt olsun ellere’’
Ne olacak demeyen, bu hallere düşermiş
Şimdi talan edilmiş mezar taşları bile
Koskocaman varlıktan reva mıdır bu çile
Böylesine bir ömür geçivermiş nafile
Baki kalan vefadır, kul denilen beşermiş
Kayıt Tarihi : 10.9.2013 18:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
MERCİMEK HATUN EFSANESİ Bir zamanlar, Eski Malatya’da (Battalgazi) çok varlıklı, genç ve dul bir kadın yaşamaktadır. Parası, malı mülkü sayısızdır. Bunun için de evlenmeyi aklından geçirmez. Zamanını işine, gücüne ayırır, yoksullara, yolda kalanlara, yetimlere, öksüzlere yardımcı olur, çeşmeler ve yollar yaptırır. Bağında, bahçesinde çalışan ve öteki işlerini görenlerle misafirleri için pişirilen yemeklere konulan tuz yarım kırattır. (Kırat, 15 kg buğday alan tahtadan yapılmış tahıl ölçeğidir.) Darlığa düşenler, yolda kalanlar, işlerini kaybedenler doğru ona koşarlar. Mercimek Hatun da gelenin hiçbirini geri çevirmez, eli boş göndermezmiş. Mercimek Hatun, bir gün hamama gitmek istemiş. O günlerde şehirdeki 18 hamamı tek tek dolaşır. Gerek temiz olmayışları, gerekse yapıları itibarîyle bunlardan hiçbirini beğenmez. Bunun üzerine, Meydan başı Mahallesi’nde, çok güzel bir hamam yaptırır. Gün gelir etrafındakiler, çalışanlar, kadıncağızı zor durumda bırakarak hizmetinden uzaklaşırlar. Mal-mülk ortada kalır. Tarlalar sürülmez, ekin ekilmez, bakımsızlıktan bahçeler mera haline dönüşür. Mercimek Hatun elinde kalan son parasını da harcayıp bitirince görülmedik bir yoksulluğa düşer. O kadar ki, yıkanmak için tas yerine karpuz kabuğu kullanmak zorunda kalır. Bu durum dürüst halkı da çok üzer. Artık yolun sonuna gelinmiştir. Yapılacak bir şey de yoktur. Yalnız, Mercimek Hatun kendisini seven ve haline acıyanlara son bir vasiyette bulunur. Öldüğünde mezar taşına aşağıdaki sözlerin yazılmasını rica eder. Günü gelince Mercimek Hatun da her canlı gibi bu dünyadan göçünü yükler. Kendisini Kırklar Mezarlığı’na gömerler. Sevenleri, mezar taşına istediği şu sözleri yazdırırlar… “Ben bir Mercimek Hatun idim, kendi başıma, Günde yarım kırat tuz giderdi aşıma On sekiz hamamdan bohçamı getirttim Bir hamam yaptırdım Meydan başına Öyle bir zaman geldi ki! … Aman Allahıml… Karpuz kabuğuyla su döktüm başıma…” Ölümünden sonra mezarlığa uğrayanlar, koca bir varlıktan müthiş bir darlığa düşen bu kadın için gözyaşı dökerler. Daha sonraki yıllarda mezarlık bakımsız kalır. Mezar taşlarının bazıları dış ülkelere götürülür. Bazı taşlar ise bina yapımında kullanılır. Bu arada Mercimek Hatunun yazılı mezar taşı da ortadan kaybolur.
Bu tarz şiirler yazmak zordur maharet ve cesaret ister. Ama Bahri bey hem bu mahareti fazlasıyla göstermiş hemde o cesaretin varlığını işaret etmiş.
Yürekten tebrik ediyorum.
Gerçeği yazmak, onu şiire çevirmek, bir biyografi kaleme almak kolay iş değil.
Tebrikler Bahri bey
Sevgi saygı sizedir...
TÜM YORUMLAR (5)