bugünün yemeği mercimek çorbası. malzemeleri herkes bildiğine göre yapılışına geçebiliriz.
mercimekler güzelce yıkanır. tencereye konur. arkasından bir patates, bir havuç, bir baş soğan doğranır ve mercimeklere eklenir. yeteri kadar su tuz pişmeye bırakılır.
iyice piştikten sonra bir kevgire alınır ve el ile ovularak ezilir. neden elinin lezzeti geçsin yemeğe, hatıralardan hiç silinmesin tadı.
not: artık blender var. sokuyorsun tencereye 2 saniyede herşey ezik. mertlik mi bozuldu ne?
sonra biraz tereyağında nane kavrulup, çorba bir taşım daha kaynatılır. afiyet olsun...
bu sadece bir yemek tarifi değildir dostlar yanlış anlamayın. ah bir bilseniz bendeki karşılığını bir daha ne zaman mercimek çorbası içseniz kaşığınız titrer. bu söylemek isteyipte söyleyemediğim, yaşamak isteyipte yaşayamadığım, sarılmak isteyipte sarılamadığım herşeyin karşılığı. bir dahası mümkün olmayan benim. masumiyetim, çocukluğum, deli gençliğim, sorumsuzluklarım, burnumdan hiç silinmeyen bir koku. yanık buğday kokusu. kokusunu anlatırken kullandığım kelimeler. oysaki yanık buğday nasıl kokardı hiç bilmiyordum. şimdide bilmiyorum. artık öğrenme şansımda yok.
bana ne elleri kaldı, ne gözleri ne teni o sabah ezanına kadar seyrettiğim. sadece mutlu hatıralar ve KOKUSU. o yastığına sinmiş kokusu. uzun zaman erteledim gitmesin benden diye yıkamayı. sonra belki kurtulurum diye attım makinaya oturdum önüne seyrettim. çıkardım mis gibi hiç eser kalmamış geçmişten. dedim bu böyle olmaz. madem öldüreceksin onu birde helva yap. ama ben helve yapmayı bilmem ki. bende en iyi yaptığım şeyi yaptım. her kavganın arkasından yediğimiz mercimek çorbasını. sanki barış çubuğunu tüttürür gibi dumanı üstünde. eşi dostu çağırdım. yedirdim içirdim geri kalanını dağıttım. tencereyi yıkadım mezarın üstünü kapattım sandım.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman