“Çatır Çatır.. “ Hayır, Dış Âlem’de değil… Kırsal Kendi Suqûneti’nde, Metropoller’de Şehr’in Kendine Has Hayat Senfoni’si… Okul Bahçeleri’nde Çocuk Sesler’i, Ağaçlar’da Kuş Cıvıltılar’ı.. Bu “Çatır çatır” Sesler Dışar’da değil, içimde, ta Derinliklerim’de… Kırılmış nice Fay Hatlarım… Nice Artcı Depremler’in Sesler’i.. Ben duyuyorum sâdece… Bir Hece Taşı Önü’nde “Dua’ya kalmış Avuçlar” Topluyor Mezar Sesleri’ni, Kulaklarım’la değil, Ellerim’le duyuyorum. Omurgam Ayak’ta belki, çatırdayan Rûhum… Kanım’dan, Canım’dan, Hısmım’dan Hasmım’a Ayak’ta durabileceğim bir Rûh Desdeği… Hece Taşları Önünde iç döküyor İnsanlar, kimi Taze Cenazesi’ni vermiş Toprağa, kimi Hece Taşları’nda açılan bir Meta Dünya’ya dalıyor.. İçimde yıkılan Gökkubbem, Çatır çatır…. “İşâret istiyordun” diyor içimdeki Ses, Bir Remz” Dualarım’a bir İşâret… Qurrete Ayn bir Sabah Göz kırpıyor, çatırdayan Yerlerim’e dokunuyor bir El.. Ağlıyorum… Wizrim’e bir Kuş dokunuyor Kanatları’yla, bir Kuş konuşuyor içimde… Çadırdayan Sesler dağılıyor, bir İnşirâh yayılıyor Varlığım’a içirilen.. Mihrab’dan çıkabilirim artık, Âl-i İbrâhim’e Salat edecek Rabb, Bereketler saçacak Toprağa.. Hece Taşları’nda donuyor Remz, Rumuzlar’da sırlanıyor İlâmlar..”
“Çatır Çatır.. “
Hayır, Dış Âlem’de değil…
Kırsal Kendi Suqûneti’nde,
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman