Seni beklerken elimdeki ekmeği suya düşürüyorum
Seni beklerken sıcak namluların ağızlarını öpüyorum.
Yüreğimdeki sıcak buğu, kavgamın kutsanmış toprağısın
Çünkü sevdanı göğe, denizlere ve toprağa mayaladım ben
Bulut bulut, al yalaz bir sevda büyürken içimde, baharlar zıpkın çiçekler gibi patlıyorlar yüreğimde. Gündüzleri sevda, geceleri aşk peşinde koşan bir deli tayım ben şimdi de. Kimi, yarasalar yüreğime geriyorlar kanatlarını, kimi dehşet bir kızıl ikindi göğsümü deliyor. Göğsümde tatlı bir ağrı, dilimde nefis bir şarkı; ‘sen olmadan neye yarar bu hayat’ şarkısını dillendiriyor. Kimi anlarda, dilimdeki ağılar kanı, sütü ve irini boşaltsa da ben oyuk oyuk bir yerkürede sana çıkacak bir yol arıyorum.
Tüm duvarlarımda gözlerin, hücrelerimde ellerin ve göğsümde ince sızın var şimdi. Çocukluğumda kalan geniş bahçelerden derlediğim bir demet menekşe kokusunca esiyor zaman. Bir fındık gölgeliğinde açan, açtıkça sessiz çığlıklar atan menekşeleri sunuyorum elleri nasırlı, saçları kınalı anama. Yüreğindeki vefa, gözlerindeki şifa ile geçti çocukluğum. Bir fırtına tepesine bağdaş kurup o mor menekşelerin ayin sözcüklerini fısıldıyorum şimdi meleklerin şehrindeki yüce sevdama.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,