Menekşe Gözler Şiiri - Ömer Yüce

Ömer Yüce
36

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Menekşe Gözler

MENEKŞE
GÖZLER…

Sabah kahvaltısına,

Türk sanat müziği güneşimiz
Zeki Müren’in en güzel parçasıyla

başlamanın,

misafirimizin de
hoşuna gideceğini düşünmüştüm.

Sofraya oturmadan,
şarkıyı you tube’dan açtım.

“ Ne mektup geliyor ne haber senden
söyle de bileyim bıktın mı benden.

Her akşam güneşin battığı yerden
gözlerin doğuyor gecelerime…”

“ Ömer kardeşim,
sen şimdi bu Zeki Müren şarkısını açtınya,

bu şarkının her sözü,
her müziği

paslı bir hançerden zehirlenmiş kan gibi
dolaşmaya başladı damarlarımda…”

“ Özür dilerim ablacığım hemen kapatıyorum müziği…”

demeden,

derin bir hüzünlü yüz ifadesiyle

“ abimi hatırlattı bana …” dedi.

“ Rahmetli gece gündüz kırk yıl boyunca
hep bu şarkıyı dinlerdi,

bir de bunun “ Menekşe gözler şarkısını…”

daha sözünü bitirmeden
ben müziği kapattım.

Göz göze geldiğimizde
gözleri dolmuştu.

“ Her insanın,

buruk bir sevda hikayesi vardır
heyacanla başlayıp,

büyük hayal kırıklığıyla biten.

Ve bu şarkı da,

en güzel şarkıdır
O hayal kırıklığını ifade eden.”

deyip,

saklamaya çalıştığı göz yaşlarını elinin içiyle silmeye çalıştı

titreyen sesiyle,

“ İşte abimin hikayesi böyle bir heyacanla başlayıp,

büyük bir hayal kırıklığıyla bitti
ve hepimizi de bitirdi.”

Anlatıp anlatmama konusunda tereddüt eder gibi bir hali vardı.

Belli ki,
yarım kalmış bir hikayenin

bahtsız kahramanı olan
abisinin sancısını,

acısını,derdini,

kimseyi kırmadan incitmeden zarifçe nasıl anlatabilirim diye düşünüyordu.

Elinde ki çay bardağını
usulca kenara koydu.

Benden önce davranan eşim,

“ abla kusurumuza bakma seni böyle üzmek istemezdik,

ben hikayeyi azda olsa biliyorum ama eşimin bilmediği bir

hikaye “ dedi.

Eşimin ve benim yüzümüze bakıp,

“ hepimiz için ağır imtihan” dı

deyip derin bir nefes aldı.

Sonra elini hafifçe göğe doğru açar gibi yapıp,

“ Allah'ım sen şikayetten sayma,
biz böyle bir acıyı yaşadık sen

bizden sonrakilere yaşatma…”

dedikten sonra bana dönüp,

“ İnsanoğlu
yüreğindeki yangını saklar da,

tepesinden çıkan dumanı
saklayamıyor kardeşim,

laf vaktinde açılırmış derler

bir akşam üstü,yanıma uğradı
dumanı tepesinden çıkarıyor sanki,

biraz da içmiş,
solgun yüzü tedirgin

gözleri ürkek,
baştan aşağı yaralı.

Derdini dökecek bir sabır taşı arıyor
ağlamaklı bir yüz ifadesiyle;

“ Bacım bugün O’nu gördüm”

dedi.

“ Görüştük “ dedi.

“ O’nu sorma gereği duymadım.

O ki,aklıma geldi.

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Aklıma gelen başıma
gelmişti.

Nasıl bir tepki vereceğimi şaşırdım.

Bunca yıl sonra mı?

Bu yaşta mı?

Yaşından başından utan,
çoluğun çocuğun,eşin var,

eller ne der “

diyemedim.

“ İnsanız;

sınanmadığımız şeyin üzerinde peşin hüküm vermekte,

konuşmakta akıl vermekte
üzerimize yok...

Bir an kızıp bağırayım “ kırk yıl geçti üzerinden yaşınız başınızdan utanın “

diyeyim dedim ama,

dilim damağım kurudu.

Dondum kaldım.

Kardeşim,

“ Çok zordayım,
iki acı arasında,

iki çıkmazdayım,
iki mecburiyeti bir arada yaşıyorum,

kendimde kusur arıyorum,
kusurlu benim.

Kendimi ayıplıyorum,
ayıp olduğunu bilen benim.

Aptalım,manyağım,
kendime yakıştıramıyorum ama

yüreğime anlatamıyorum.

O’nu susturamıyorum…

O zaman anladım ki kardeşim,

“ gönül hangi mevsimi yaşıyorsa
akıl da,ömür de onu yaşıyormuş….”

Tam hikayenin hafiflediği
bu kısımda lafa girdim.

“… Ablacığım çok özür diliyorum
ben hikayenin akışında
kayboldum gittim,

başını anlatmadınız sonuda
çok üzücü geldi.

Sakıncası yoksa baştan anlatabilir misiniz?.

“ Ahh kardeşim haklısın
anlatayımda dinle o zaman.

Sen de Zile’de büyüdün
bilirsin oraları.

Abim O zamanlar yirmili yaşlarında

askerliğini yeni yapmış
uzun boylu yakışıklı bir genç.

Hayat dolu.

Zile’de iş bulana kadar
taksicilik yapıyor.

Üç gün,beş gün derken
bir konaktan taksi istiyorlar.

Bu da gidiyor.

Taksiye,
konaktan annesiyle kızı biniyor.

Yaşlı anne “ oğlum panayıra sür”
diyor.

Bizim ki aynadan bakıyor
dünyalar güzeli bir kız,

kıza gönlü kayıyor,
kızın gönlü de O’na.

Panayıra kadar bunlar hep göz göze
bakışıyorlar,
birbirlerinden hoşlanıyorlar.

Bizim ki Onları panayırda bırakıyor ama tabii ki peşlerini bırakmıyor

anne den habersiz bunlar birbirlerine bakışıp gülüşüp eğleniyorlar.

Dönüşte de kız annesine tekrar taksi çağıralım diyor anne de tamam diyor.

Tabii ki bizim ki durağa gitmediği için tekrar yetişiyor.

Taksiye biniyorlar
bizim ki sağ sol,kalabalık
trafik var diye diye,

bunları Zile’de dolaştırıyor
sonra konağa getirip bırakıyor.

Abimle bu kız birbirleriyle
gizli gizli bir iki ay kadar görüşüp buluşuyorlar,

birbirlerini tanıdıkça daha çok seviyorlar.

Abim gün geliyor anneme
“ bu kızı bana isteyin” diye yalvarıyor.

Annem “ oğlum onları ben çok iyi tanıyorum,

çok zengin köklü aileler sana

O kızı vermezler işin yok gücün yok.
Bu iş olmaz “

diyor.

Abim “ anne sen gitmezsen
ben de teyzemle,halamla,gerekirse kendi başıma gidip isterim “

deyip

annemi mecbur bırakıyor.

O da “ pekala bi gidip ağızlarını arayayım,sonrada dünür gideriz “

diyor.

Dediği gibi de ertesi günü abimin taksiye atlayıp annemle konağa gidiyorlar.

Konakta annem çok iyi karşılanıyor çay,kahve,taltif çok güzel

annemin kendine güveni geliyor
ve kıza talip olduklarını çıtlatıyor
kızın anasına.

Annesi de çok olgunlukla karşılayıp;

“Nasip kısmet,biz ailece görüşüp danışalım,size haber göndeririz “

deyip annemi gönderiyorlar.

Abim bu duruma çok seviniyor tabii ki,
“ bu iş oldu”
deyip büyük bir mutlulukla,

taksi durağına gidip herkese çay baklava ısmarlıyor.

Ertesi gün durakta sıra beklerken orta yaşlı takım elbiseli bir adam gelip,

delikanlı bana taksi lazım deyip biniyor
abimin taksisine ve

“ Sür Turhal’a doğru” diyor.

Taksi hareket eder etmez adam kendisini takdim ediyor.

“ Ben Lale’nin eniştesiyim,

dün annen kızımıza bakmaya
daha doğrusu istemeye geldi.

Ama ben ailece fikrimizi söylemeden önce sana çok önemli

bir şey söylemem lazım” diyor.

Abimde hem çok şaşırıyor
hem de çok heyacanlanıyor.

“ Tabii ki buyurun” diyor.

“Delikanlı,
ailece biz de seni ve aileni sevdik,gençsiniz birbirinizi sevmenizde

normal,saygı duyarım ama

bizim kızımızın bir kusuru var,

kızımız çocukluğundan beri şeker hastası ilaçla iğneyle yaşıyor.

Hepsi de çok pahalı iğne ilaçlar,

sen kızımıza bu aylık gelirinle
şoförlük maaşınla bakamazsın,

üstelik doktorlar bu kızın
çoluk çocuğu
bile olmaz diyorlar.

Abimin dünya başına yıkılıyor o an

arabayı yolun kenarına çekiyor.

Adam,
Hulusi Kentmen babacanlığıyla abime teklif üstüne teklifte bulunuyor.

“ Seni çok sevdim delikanlı
iyi bir çocuğa benziyorsun

Uşak şeker fabrikasının müdürü
benim çok yakın dostum

adı adresi burda

git orda hem işe başla
hem de kendine yeni bir düzen kur

bizim kızdan sana hayır gelmez “

deyip taksiden iniyor.

Abimin aklı fikri altüst oluyor.

Akşama kadar kızı,
kızın hastalığını,

aşkını,sevgisini düşünüyor
neye karar vereceğine şaşırıyor.

Eve geliyor annem babam;

“ oğlum gayet mantıklı bir teklif
dürüstçe söylemişler,

sen Uşak’a git hiç değilse işin gücün olur” diye

bunu Uşak’a gönderiyorlar.

Adamın dediği gibi
abim gider gitmez işe başladı tabii,

Orda ev ocak kurdu,evlendi
oğlu,kızı oldu.
….

Aradan otuz beş sene geçti.

Abim emekli olup
Ankara’ya yerleşti.

Boş zamanlarında vakit geçsin diye

zincir marketlerinin servis otobüsünde müşterileri evlerine bırakıyor markete

gelecek olanları da duraklardan alıp getiriyordu.

Yine böyle bir günde,
servis otobüsüyle müşterileri evlerine dağıtırken

herkes iniyor en arka koltukta
bir kadın kalıyor.

Aynadan göz göze geliyorlar ve
orda kıyamet kopuyor.

ikisi de ne söyleyeceğini
ne yapacağını şaşırıyorlar.

İkisi de başlıyor ağlamaya,
abim kadını yanına çağırıyor ön koltuğa,

sonra kapıları kitleyip sürüyor otobüs son sürat yollara
nereye,

ne kadar gittiklerini
kendileri de bilmiyor.

İçlerine ukte olmuş ne varsa
birbirlerine hem söylüyor,

hem ağlıyor
hem kızıp
hem bağırıyorlar.

Yol bitmiyor ama söz bitiyor
bir nokta da.

Kadıncağız hiç evlenmemiş,
hep abimin yolunu beklemiş,

hastalığıda eniştesinin anlattığı kadar ciddi değilmiş,

enişte çoğu şeyi yalan söylemiş…

O konak ve zenginlik baba ölünce dağılmış,

bu kızcağız da ablasının yanına Ankara’ya gelmiş
onların yanında kalıyormuş

Abime O günden sonra
bir haller oldu.

O işi bıraktı.
Eve gelmemeye,

hayatı boş vermeye
içmeye başladı.

İşte,
başta bahsettiğim akşam
Lale’yi görüp bana geldiği
akşamdı.

Kadıncağız ertesi gün tekrar service binmiş yanında yeğeni olan bir genç kız varmış,

O yeğeni,
teyzesini bu hale koyan adamı yani abimi merak ettiği için görmeye gelmiş,

yine son durağa kadar gitmişler.

Son durakta yeğeni,
abime teyzesinin kendisini

ölümüne sevdiğini,

hep bir gün ona geleceğini düşündüğünü,

geriden geriye takip ettiğini,
hiç evlenmediğini…”

söylemiş.

Abim de tek kelime konuşmamış
Onları son durakta indirip,

gitmiş kafa dağıtmaya,

orda ne kadar içtiyse artık
çıkıp bana geldi.

Hem söyledi, hem ağladı.

Dilimiz sevda demeye varmadı.

Sevdaları kaderleri oldu.
Büyük bir imtihan yaşandı.


Bana geldiği O akşam ,
yani sözün bittiği yerde,

oturduğu koltuktan kalktı,

sehpanın üzerinde duran kaset çalara Zeki Müren in kasetini koydu.

“ Menekşe gözler hülyalı şarkısın “ da durdu,

sesini sonuna kadar açtı
sessizce dinledi ağladı.

“ Menekşe gözler hülyalı
Bakışları çok manalı

Gönül yakıcı o gözler
Meğer ezelden sevdalı.

Gel etme eyleme
Aksi söz söyleme

Beni reddeyleme
Yatıp dizinde ağlasam
Gece ve gündüz çağlasam

Billahi sen de acırsın,
Aşkıma matem bağlasam

Gözümde tüter durursun
Kalbime hançer vurursun

Sevdayı az çok bilirsin
Aşkıma çare bulursun.

En az on defa,
bu şarkıyı başa sarıp sarıp dinledi.

Sonunda yorgunluktan
koltukta uyuya kaldı.

Bir kaç gün sonra da
kalp krizi geçirdi.

Bir daha da kendisini toparlayamadı.

Ve

iki ay içinde ruhunu

teslim eyledi.”

Öyüce

Ömer Yüce
Kayıt Tarihi : 18.6.2024 03:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Zile de yaşanmış gerçek bir aşk hikayesi.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!