Acılar çektik,
Yıprandık.
Hemde fazlasıyla yıprandık.
Biz, çocukluktan gelen o saf sevgimizi yanlış insanlara veren, zaman kaybeden, yorulan iki insandık.
Bundan olacak ki, her görüşmemizde ne kadar yorulduğumuzdan bahsederdik birbirimize. Bu samimiyetin aşka dönüşeceğinden habersizdi hepsi. Nitekim tam da bu oldu, aşka dönüştü. Hiç acı çekmemiş, hiç yıpranmamış, hiç saf sevgimizi yanlış insanlarla harcamamış, hiç zaman kaybetmemiş ve hiç yorulmamış gibi sevdik.
Gezdik, güzel yerlere gittik. Özel yerlere gidip, özel insanların içine soktuk birbirimizi. Bitmiyordu, güldüğümüz eğlendiğimiz huzurlu olduğumuz anlar tükenmiyordu. Her geçen gün yeni bir şey daha keşfediyorduk birbirimizde. Yepyeni güzellikler buluyorduk, yepyeni mimikler yakalıyorduk sevdaya dair. Çok güzel sarılmalar oluyordu, çok güzel elele tutuşmalar…
Etrafta olan hiçbir şeyi görmeden oturuyorduk mesela bir yerde. İllaki elele tutuşmalar oluyordu bir şeyler içerken o masada. O iki el, asla ayrılmıyordu sohbet konuları ardarda değişirken.
O gözler, asla kaçmıyordu birbirinden. Etrafı süzmüyordu.
Hep daha iyisine doğru sürükleniyorduk, her güzel şeye bir yeni anlam daha kazandırıyordu sevgimiz.Bu anlamları çok sevmiştik ikimizde. Kendimizi bulmuştuk evet sanki hiç yıpranmamış, hiç yara almamış, hiç başka insanlarla yorulmamış gibi diye de bu yüzden diyorum.
Sonra, bize hiç yakışmayan; klasik ilişkilerden bir fark bırakmayan o şeyler oldu. Güven zedelendi, sözler tekrar tekrar düşünüldü. Biri, inancını sapasağlam yerinde tutarken, bir diğeri o inancı toplamak için savaş verdi.
İlişkinin en güzel anları yaşanmıştı oysa.
En güzel yemekleri yemiştik çünkü hiçbir endişemiz yoktu birbirimize dair. Yenilen içilen her şey güzel geliyordu ağzımıza.
En güzel yerleri gezmiştik bile çünkü hiçbir endişemiz yoktu birbirimize dair. Gezilip görülen her yer güzel geliyordu gözümüze.
En güzel sözler söylenmişti bile çünkü hiçbir endişemiz yoktu birbirimize dair. Söylenen en ufak bir söz bile öyle güzel geliyordu ki kulağımıza.
En güzel sarılmalar, öpüşmeler yaşanmıştı çünkü hiçbir endişemiz yoktu birbirimize dair. Trafikte durup sağa baktığın an bilirdim, öyle güzel öpecektin ki yine. Yine hiç yorulmamış, hiç yıpranmamış, hiç başka insanlarla çocukluktan gelen saf sevgimi kaybetmemiş gibi olacaktım. Bilirdim, öyle samimi öpecektin ki yine, bir kez daha sevecektim seni.
En güzel şiirler okunmuştu çünkü hiçbir endişemiz yoktu yine birbirimize dair. Okunan şiirler öyle güzeldi ki, konusu ayrılık dahi olsa. Ayrılık, anca okuduğumuz şiirlerin konusu olurdu bizim aramızda.
Ama bundan sonrasına adapte olmak zor geldi bana. O çekilen acılar, yıpranmışlıklar, çocukluktan gelen saf sevginin kaybı, çöpe giden eski zamanlar, yorulmuşluklar… Bunların hepsini tekrar yüreğimde hissettim. Dipdiri ve tazeydi.
Tüm bunlara gerek var mıydı ?
Ne olurdu bir kez herkesten farklı olan yanımızı sağlam tutabilseydik? Verilen sözler çiğnenmeden, o gözlere hep masumca baksaydık?
Gözümüz hiçbir kusuru görmeseydi, hep dolu tarafından baksaydık bardağın? Ya da ne bileyim, yüzündeki bir sivilceyi bile gözlerimin içi gülerek izleseydim.
Eyvallah.
28 Eylül 2017
Kayıt Tarihi : 28.9.2017 22:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Müge Nur Saçıntı](https://www.antoloji.com/i/siir/2017/09/28/menekse-69.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!