I
Yürek sızlamalarından biliyorum
Tel tel dökülen saç tanelerinden
Hayatımın aralarına sığdırılmış gibi
Saç diplerimdeki ak kalıntılardan
Ne garip ki üzülmüyorum eskisi gibi
II
Dudaklarıma kenarlarında saklanmış geçmişin izleri
Hangi gülüşlerin, ve hangi sitemlerin eseri
III
Hani gökyüzünün mavisinin peşinde koştuğumuz günler
Yeşilliklerin içinde, Azdavay’ın köyünde, kuzular kucağımızda
Dağ demeden, tepe demeden dolaşıp da bir türlü kaybedilmeyen mutluluk
Ve meşe ağaçlarının sırtından toplayıp pişirdiğimiz mantarlar
İl cemrenin düştüğünde koşarak tırmandığımız çiğdem tepsindeki çiğdemler
Ve aşıklar köprüsündeki aşk dileklerimiz
Ne kadar da eskimiş
Geçmiş
Aslında ne kadar da gelecekmiş
IV
Şimdi trafik ışıklarında, yolunu kaybetmiş bir amanın çabasında
Çıkmaz sokaklarında İstanbul’un Kağıthane’den, Çağlayan’a
Oradan Taksim, Eminönü, Sirkeci ve Bayazıt
Yokuşlarda ömür, inişlerde yorgunluk tüketiyorum
Ve kayboluyorum kendi içimde,
Tarihinden başka hiçbir şeyini sevmediğim ilde
V
Yarına ait yok planım
Belki Eskişehir’de istasyon durağının karşısında bir okulda
Manisa’nın güzelim ormanlarında
Kars’ın yaylalarında
Trabzon’un kıyılarında bir yerde
Kendi yalnızlığıma eş değer bir yerde
Olabilirim kim bilir
VI
Lakin Azdavay’ım başka,
İlk göz açtığım yer, belki de ilk sevdiğim
Küçüktüm, sevgiyi ayırt etmeyi bilmezdim
Diyorum ya ille de Azdavay
Pınarbaşı’nda sıyrılarak, koca bir dağın ardından
Kanyonların, kaplıcaların, mağaraların ve yaylaların aralarından
Ciğerlerinde çam kokusunun en bozulmamışını hissede hissede
Tüm dertleri bırakıp, sıyrıla sıyrıla büyük şehirden
Ihlamurun tüm kokusu ile sarmalanmış şehre
Bir arı misali, kendine mutluluk ararmışçasına atacaksın kendini
O seni alır, önce atar Saray’a, en büyüklerini yakalarsın balıkların
Oradan çıkarsın Üyük köyüne, Hasan amcada ikindi çayı
Kırmaz bilirim, yeter ki söyle tanrı misafiriyim
Akşama Samancı’ya gitmeli, muhtara ısmarlatmalı kuyu kebabını
Meyveleri Başakçay’dan söylemelisin, söylemelisin ki unutmayasın tadını
Yoruldun mu çıkmalısın Kayabaşı’na iyice dinlenmelisin
Sabah uyanmalısın, Hüseyin Emmi’nin çil horozuyla
Kahvaltı için çok beklemeden Dağ köyüne geçmelisin
Tereyağın en tazesini, sütün en iyisini, ve yumurtanın en irisini getirmeli
Müyesser hala, ve öpmelisin elini sıkı sıkı, hayır dua adına
Eskileri sormak için memleketi, Aslanca’ya doğru gitmelisin
Nereden buldunuz demelisin, kaymakamlığın önündeki Arslan heykelini
Topuk köyüne gitmelisin, ağaçların en güzelini görmek için
Sırtına yüklediğin gibi Mustafa amcanın buğdaylarını
Atmalısın Yumacık Köyündeki eski değirmene
Hem suyu seyretmelisin, hem değirmenin geçmişe götüren sesini
Dedim ya ille de Azdavay
Azdavay da Azdavay
Bu sene de görmeli memleketi
Kayıt Tarihi : 7.6.2007 18:37:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok özledim memleketi
![Erdoğan Ergin](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/06/07/memleket-hasreti-10.jpg)
SAYGI İLE SELAM...
Sırtına yüklediğin gibi Mustafa amcanın buğdaylarını
Atmalısın Yumacık Köyündeki eski değirmene
Hem suyu seyretmelisin, hem değirmenin geçmişe götüren sesini
Dedim ya ille de Azdavay
Azdavay da Azdavay
Bu sene de görmeli memleketi
Üstad sayende güzelim memleketinize bir tur yaptık.
Enfes bir çalışma.
Zevkle bir çırpıda okudum.
Her şey gönlünce olsun.
Tam puan + Tebrikler
Sevgi ve selamlarımla,
TÜM YORUMLAR (6)