Memiş Dayı
Bu gün sabah otobüsümüze el kaldırdı.Durduk.Kapıların otomatiği bozuk olduğu için şoför,öndeki yolcuya kapıyı açtırarak çağırdı. “Dayı,buraya gel! buraya! ” Sarışın,gözleri soğuktan yaşarmış akan,mütevazi,şapkalı bir ihtiyar basamakları zorlukla çıkıp,içeri girdi. Ön koltuk boştu.Otur dayı şuraya dedi şoför.İhtiyar arkalara bakındı.Sonra “-İlk defa en önde yolculuk yapacağım.” dedi. “Bizim gibi kalenderler önde oturmaya utanırlar,hep arkada otururlar.”. Ben şoförün arkasında idim. “Bak dayı dedim. “Biz de kalenderiz,hiç sıkılma keyfine bak.”
Otobüste sohbet etmek pek adetim değildir.Kendi halime düşünür,mırıldanır yolu dikkatle inceleyerek,şoförle birlikte sorumluymuşum gibi uyanık kalarak yolculuk yaparım.Ama bu ihtiyarla konuşmalıydım.Çok yaşlı ve tecrübeli görünüyordu. Üstelik o da, şoför ve benim sözlerimden cesaretlenmiş, bizimle konuşmak için fırsat arıyordu.
“-Yeğen dedi. Bağ-kur yirmi iki milyar borç çıkarmış,dün Bozkır’da işlerimi hallettim,bugün de Konya’da Bağ-Kur’a gidip borcumu sildireceğim.” Konya’da beni karşılayacak arkadaşım var.Beni Alakova’da indir olmaz mı? ”
“Tamam dayı, sen merak etme.” Dedi şoför. Ben söze girdim. “Şoför unutursa ben hatırlatırım, sen bana köyünden,gördüklerinden yaşadıklarından anlatıver dayı. Ben Gezlevi’liyim. Tepelce’lisin değil mi? Galiba sizin köy buraların en eski köylerinden? ”
“-Öyle yeğen, Altıyüz senelik varız.Hatta şu karşı dağdaki kale var ya; (eliyle Zengibar kalesini işaret etmekteydi) , onların zamanında bizim köyde gözetleme kulesi varmış.Köyümüz tepede ya,her taraf görünür.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,