Memiş Dayı Şiiri - Mevlüt Yanar

Mevlüt Yanar
420

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Memiş Dayı

Memiş Dayı

Bu gün sabah otobüsümüze el kaldırdı.Durduk.Kapıların otomatiği bozuk olduğu için şoför,öndeki yolcuya kapıyı açtırarak çağırdı. “Dayı,buraya gel! buraya! ” Sarışın,gözleri soğuktan yaşarmış akan,mütevazi,şapkalı bir ihtiyar basamakları zorlukla çıkıp,içeri girdi. Ön koltuk boştu.Otur dayı şuraya dedi şoför.İhtiyar arkalara bakındı.Sonra “-İlk defa en önde yolculuk yapacağım.” dedi. “Bizim gibi kalenderler önde oturmaya utanırlar,hep arkada otururlar.”. Ben şoförün arkasında idim. “Bak dayı dedim. “Biz de kalenderiz,hiç sıkılma keyfine bak.”
Otobüste sohbet etmek pek adetim değildir.Kendi halime düşünür,mırıldanır yolu dikkatle inceleyerek,şoförle birlikte sorumluymuşum gibi uyanık kalarak yolculuk yaparım.Ama bu ihtiyarla konuşmalıydım.Çok yaşlı ve tecrübeli görünüyordu. Üstelik o da, şoför ve benim sözlerimden cesaretlenmiş, bizimle konuşmak için fırsat arıyordu.
“-Yeğen dedi. Bağ-kur yirmi iki milyar borç çıkarmış,dün Bozkır’da işlerimi hallettim,bugün de Konya’da Bağ-Kur’a gidip borcumu sildireceğim.” Konya’da beni karşılayacak arkadaşım var.Beni Alakova’da indir olmaz mı? ”
“Tamam dayı, sen merak etme.” Dedi şoför. Ben söze girdim. “Şoför unutursa ben hatırlatırım, sen bana köyünden,gördüklerinden yaşadıklarından anlatıver dayı. Ben Gezlevi’liyim. Tepelce’lisin değil mi? Galiba sizin köy buraların en eski köylerinden? ”
“-Öyle yeğen, Altıyüz senelik varız.Hatta şu karşı dağdaki kale var ya; (eliyle Zengibar kalesini işaret etmekteydi) , onların zamanında bizim köyde gözetleme kulesi varmış.Köyümüz tepede ya,her taraf görünür.
“_Doğrudur, o zaman daha da eski olabilir köyün kuruluşu,onlar yani İsaura’lılar çok çok eski zamanların insanları.” Şoför aynadan bana bakarak sordu.
“- Hocam bizim köyde eski mi o kadar? ”
“- Eski olması lazım.Ama net değil.Bir belgeye,kesin bir bilgiye rastlayamadık daha.”
“- Bizim ki de net değil.” Dedi ihtiyar. Ona döndüm.
“-Dayı dedim adın ne? Kusura bakma sormayı unuttum.”
“-Adım Memiş dedi,seksen iki yaşındayım.Bizim köyde benden büyük üç kişi var.”
“-Maşallah dayı,dinç görünüyorsun, Allah sağlık ve uzun ömürler versin. Memiş adı çok mu sizin köyde?
“-Çok yeğenim çok.Ama şimdilerde başka başka isimler koydular çocuklara,taş,kaya,çiçek gibi.Memiş adı da yavaş yavaş unutuluyor.”
Memiş Dayı çocukluğunu, o zamanları bize şöyle anlatıver desek,kusura bakmazsın değil mi? “
“-Hayır yeğen hayır. Hoşuma bile gider.Dün nüfus müdürlüğüne gitmiştim Bozkır’a.İşimi beş dakikada görüverdiler.Ağlayıverdim oracıkta.Hanım hanımcık bir kızımız; -Amca niye ağladın bir kusur mu işledim dedi.Yok kızım yok dedim.Ben on yedi yaşımdayken de geldim nüfusa.Yani 1942 yılında.Nüfus memuru kahvede oturuyordu.Oyun oynuyordu.Kalkıp işimi yapmadı yarın gel dedi.Ertesi gün gittim yine yarın gel dedi.Ta köyümden nüfusa kadar üç kere gidip geldim.Adam benim işimi bağıra çağıra yaptı.Gençtim. Çok zoruma gitmişti. İşi de yoktu memurun. kahvede oturup duruyordu. O günleri hatırladım da bu gün sizin çabukluğunuz ve kibarlığınız beni duygulandırdı, onun için ağlıyorum.Otur dayı otur dediler,dayıma çay getirin diye bağırdılar.Ama ben çaylarını içmeden çıktım.Oturmadım.neme lazım devletin dairesini meşgul etmemek gerek.”
“- Yani üç kere Bozkır’a mı gidip geldin? Bak şu insafsızlığa! ”
“-O zaman nüfus Hoca köyü’ndeydi yeğen, Hocaköyü’ne gidip geldim.” Şoför anlamamış gibi baktı.Açıkladım. “.Hocaköyü Bozkır’ın nahiyesidir. O yıllarda nahiyelerde nüfus daireleri vardı.” Ha dayı dedim dedem söylemişti eskiden Bozkır pazarı şu ilerde söğütlerin oradaki düzlükte kurulurmuş. Hatırlıyor musun? ”
“- O düzlük yani Güdürüf’ün Tepelce yanında ki söğütlü çeşmeli düzlük…bizim köye ait. Bu dağın başına kurulurdu Pazar. O zaman Bozkır’da ellik gevurları vardı, yırtım mallarını yani kaputları dokumaları onlar satarlardı.Zahire,hayvan hepsi burada satılırdı.Bir iki sene Hocaköyü’ne kurdular,sonra Sırıstat’a kurmaya başladılar, galiba bin dokuz yüz otuzlarda. Dün Bozkır’da gençlere eskiden buranın adı Sırıstat’tı dedim.Yüzüme baka kaldılar bilmiyorlar.Bin dokuz yüz yirmi sekizlerde Bozkır adını koydular yanılmıyorsam.”
Yöremizin geçmişindeki önemli olayları öğrenmek istiyordum.Gerçi aşağı yukarı biliyordum ama güvenilirliğini test etmek istiyordum.Malum aldığım cevaplar Türkiye’nin Tek parti dönemini yani CHP dönemini anlattığı gibi,demokrasi tarihi açısından da çok önemliydi. Benzeri yazılar çok yazılıp çizilmişti ama,bu anlatılanların yöresel özellikleri de dikkat çekiciydi.Sordum;
“-Dayı kıtlık zamanları neler çektiniz,neler yaşadınız,sizin köy de aç kaldı mı?
“-Kalmaz mı yeğenim kalmaz mı sadece kıtlık olsa…Bir de devlet memurlarının zılgıçları ve eziyetleri vardı.. O yıllarda sana deyiveriyim mi bir çebiç bir liraydı.Ama vergisi 80 kuruştu. Bu yüzden malları devletten kaçırıdık.Tabi jandarma da bu işin peşinde. Bizim akrabaların on beş çebici vardı.Tahtalı’nın orada mavi Boğaz’da malları gizleyecek derin bilinmez koyaklar var.Oraya götürelim,orada bakalım,bulamasınlar diye gizlice yola çıkmışlar.Ama yolda jandarmalar karşılarına çıkıverince, bırakmışlar malları kaçmışlar dağlara…Neden kaçmasınlar yeğenim.Yakalansalar seksen kuruş vergi,seksen kuruşda ceza…Etti mi sana yüz altmış kuruş.Çebici satsan yüz kuruş…
“-Ya dedim.Durakladım.Bizim köyde de tahıl koyağı var dayı.Tahsildarlar tahıl vergisi almaya gelmeden önce tahılların bir kısmını bu koyağa gömdüklerinden o ismi almış diye devam ettim.”
“-Her yerde öyleydi,yeğenim.Vatandaş açlıktan ölecekmiş umurlarında değildi.Harmandan zahirenin yarısını alıp götürürlerdi.Gayri tahsildarın insafına…”
“-Hani,cumhuriyet döneminde öşür kaldırılmıştı.Öşürcüler onda bir alırdı.CHP yönetimi daha mı fazla almaya başladı? ..”
“-Ben oralarını bilmem.Gördüklerimi bilirim.Bizim köylü iki kişi eşeklere yükledikleri arpaları gizlice ovadan köye getirirlerken,memurlar yollarını kesmişler.Haydi,dönün sürün eşekleri çumraya demişler.Yalvarma yakarma kar etmemiş.Ta Alibeyköy yaylasından Çumra’ya kadar geri götürmüşler.Yolda yedikleri zılgıçın bini bir para. Çumra’da tahılları depoya dökmüşler.Haydi gidin artık diye gözyaşlarına bakmadan kovmuşlar.Evde çocuklar aç.Hem paralarını hem tahıllarını kaptırmaları pek zorlarına gitmiş.”
“-Neler yediniz kıtlık yıllarında? ”
“-Boz armut ekmeği,ısırgan otu,iğnelik otu…Hayvanların yediği her otu denedik yedik.Allah o sene öyle bir iğnelik otu verdi ki …Hayatımızı bu otlar kurtardı Rabbimin izniyle. Anam babam ölmüştü. Üç kardeşin en büyüğü bendim.Hepimiz açtık.Büyüklerden duymuştum.Bazıları Apa’ya gidip orada hizmetçi durup,ücretini arpa olarak alırmış.Ben de gitti Apa’ya… Aman Allah’ım köy odası ağzına dek dolu.Herkes zahire peşinde.Admın birisinin pazarlığını dinledim. (Ağa diyordu,be sana altı ay hizmet edeyim.Ne işin varsa tutayım, sen bana altı havayı arpa ver) …Anlaştılar bu şartlarda.Ben de aynısını söyleyecektim.Komşu köylerden birisi babamın arkadaşıymış,Allah ondan razı olsun,bana dedi ki; “Yeğenim buranın işi ağır olur.Sen zorlanırsın,sen Alibeyhüyüğü’ne git! Orada bedel dur.” Canım o zaman ben pek zayı idim.Açlıktan boynum leylek boynu gibi kalmıştı.Betim benzim sapsarı kim iş verir bana? “-Ama dayı dedim ben Orayı bilmem ki,yolunu sokağını nasıl bulayım? ” O zaman bana köşede kucağındaki çocuğu emziren kadını gösterdi. “-O da mı zahire almaya gelmiş? ”dedim.Sen öyle say dedi.Deşirici o.Burdan Alibeyhüyüğüne gidecek.Onun peşine takıl.” Aklıma yatmıştı bu teklif,kadına yaklaştım. “Teyze dedim.Beni de Alibeyhüyüğüne götürür müsün? ” “Olur sarı yeğenim,hem bana yoldaş olursun.” Dedi.Sabah yola çıktık.
Akşama doğru Alibeyhüyüğüne geldik.Çok acıkmıştık.En kıyıdaki evlerin kapısını çalıp ekmek su istedik.Kadının birisi el kadar ekmek verdi ve “-Utanmıyormusunuz dilenmeye,birne hizmetçi dursanız da alınterinizle kazansanız ya.” Deyiverdi…Ben “Ben dilenci değilim.Çok açtık.Onun için istedik.Sizin hizmetçiye ihtiyacınız varsa beni alın.” Dedim.Kadın beni şöyle bir süzdü. Evin sahibi birazdan gelecek,onunla konuşursunuz dedi. Yarım saat kadar sonra iki erkek geldi. Bu arada söylemeyi unuttum.Beni yoldaş edinen kadın,burada çobanlık yapan kocasının yanına gitmişti. Kadın gelenlere; “-Bu çocuk hizmetçi durmak istiyor,bir konuşun bakalım.” diyerek beni gelenlere gösterdi. Şöyle gözleriyle iyice bir süzdüler beni.Demin dediğim gibi canım benim o zaman leylek gibi bir boynum vardı,zayıf bir çocuktum.Yine de bana sordular. “-Ne istersin yeğenim? ” “Hizmetçi durmaya geldim.Altı ay hizmet edeyim bana altı havayı arpa verin.” “Demek öyle ha! Sana arpa pahalıya mal olur.Onu köyüne götürmek için eşek de lazım.Ben en iyisi senin hizmetine karşılık elli lira vereyim.” İkinci adam söze karıştı. “-Dur arkadaş,zaten çocuk isteyemedi.Hiç olmazsa altmış lira bari ver,altı aylık hizmetine.” “ Olur hocam “dedi evin sahibi. Meğer diğeri Allah razı olsun,köyün hocasıymış.
Lafı uzatmayım.Altı ay çalıştım.
“- Sen ordayken kardeşlerine kim baktı.”
“-Kim bakacak kendi kendilerini idare ettiler. Benim küçüğüm oğlan bir eşekle yanıma kadar geldi.Ona biraz arpa alıverdim.Yedi buçuk lira da para verdim.Bu şekilde kıt kanaat geçinip gittiler.Altı aydan sonra ağa çağırdı beni yanına.Hizmetimden memnundu anlaşılan. Aynı şartlarda altı ay daha çalış dedi.Kabul ettim.Böyle böyle tam üç sene adamın hizmetini gördüm.”
Bu konuşma esnasında otobüs Alibeyhüyüğü yaylasını Konya’ya doğru hemen geçivermişti. Bak bak dedi şu sağdaki tarlaları üç yıl o çocuk halimle ben ekip biçtim.” Lafa şaka katmak istedim.Üç senenin sonunda evlenip kalaydın burada.. Askere gittim yeğenim.Nasip kader nedir bilirsin.Askerden sonra köyüme döndüm.Çoluk çocuğa karıştık.Seksen iki yaşımdayı hala bağımı kazar soğanımı eker çiftimi sürer kendime bakarım.Amma şimdi başkaları böyle değil. Kimse malına mülküne bakmıyor.Herkes kaymakamın kapısında.Yardım dilenmedeler. Bu kadar da çok yardım verilmez ki yeğenim.Bu işin sonu ne olacak? Geçen gün doktora gittim. Bana dedim şu ilacı yazıver. Tamam ama daha sana ilaç yazmam gerek dedi. Olmaz doktor bey dedim. Ben devletin teleklerini yolmam,bu ilaç bana yeter,zaten herkes tüylerini yolup durmakta…Yarın devletimiz yarasa kuşu gibi çırılçıplak kalırsa… Ne ederiz dedim. Doktor güldü..Kalmaz kalmaz dede …Sen rahat ol diye beni rahatlattı ama…Ben bilirim.Bir gün yarasa kuşu gibi çırılçıplak kalır bu devlet.Çünkü herkes teleklerini,tüylerini yolup durmakta…Yolup durmakta yeğen.
Sisli bir havada vardık Konya'ya.Girişte otobüsten indi.Beni bekleyecekler durakta diyordu ama; ben kimsecikleri göremedim.Otobüs yürüdü.Memiş Dayı'yı açım kapandığı için geriye dönmeme rağmen,belki sis yüzünden seçemez oldum.

Mevlüt Yanar 2007 Güzü.

Mevlüt Yanar
Kayıt Tarihi : 7.8.2008 12:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ayhan Hız
    Ayhan Hız

    Güzel bir öykü,tebrikler..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mevlüt Yanar