Melekler Başka Sever 1.bölüm
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. işten yeni çıktım koşar adımlarla durağa gittim. çok yorgundum. O kadar yorgundum ki iş arkadaşım can yoldaşım sırdaşım eylülün arkamdan seslendiğini bile duymamıştım.durağa oturdum eylül yanıma geldi.
- Kız deli arkandan melek diye sesleniyorum niye duymuyorsun, dedi. bana deli derdi kızdığı zamanlarda. Çok seviyordum onu, tek dostumdu o benim. meğer çantamı ofiste unutmuşum. Kafam çok dalgındı bu aralar. Çünkü annem çok hastaydı. Babam tekerlekli sandalyeye mahkum olduğundan aileme ben bakıyordum. Biz iki kız kardeştik, ben ve enise. Enise benden 3 yaş küçüktü. Ben onun okulu için kendi okulumu yarıda bırakmıştım. Sigortacılık okuyordum. Şimdide bir sigorta acentasında çalışıyordum. işim çok iyiydi.patronum benden ve eylülden çok memnundu. Ama ev halim beni çok üzüyordu. Annemin bu yatağa mahkumluğu ve babamın hali çok yıpratıyordu beni. onlarda bana karşı çok mahçuptular. Tek mutluluğum tek yaşam kaynağım mahallemizde bir internet cafenin sahibi Ahmet Udeh'e olan aşkımdı. Ama o bunu bilmiyordu. Onu gizliden severdim. Internet cafe tam evimizin karşısındaki binanın altındaydı. balkona çıktığımda tam onu görürdüm. kapının hemen girişindeki masada otururdu. elinden düşürmediği sigarasıyla sürekli bilgisayarla uğraşırdı. bir kez olsun kafasını kaldırıp etrafına bakmazdı. Yada bakardıda beni görmezdi. Ona karşı hissettiklerim bambaşka birşeydi. Onu izlerken herşeyi unutuyordum. Eylül benimle dalga geçerdi. 'Delisin kızım sen, insan bi adını bildiği insana bu kadar bağlanmaz ki, hadi aşık oldunda niye gidip derdini anlatmıyorsun.' derdi. Ama anlatamazdım ki. Ben çok içine kapanık duygularını hep içinde yaşayan biriydim. ama eylül öyle değildi. Ne düşünürse pat diye söylerdi. Onun yaptığı mı daha iyiydi yoksa benim suskunluğum mu bilemiyorum.ama biz birbirimizi tamamlıyorduk. hayatımın iki neşe kaynağı vardi, biri canım dostum eylül, digeri de ulaşılmasını imkansız gördüğüm Ahmet Udeh'ti. Eylül beni dürttü:
- Hadi otobüsün geliyor dedi.
eylülü tek yaşıyordu. ailesi gürcistandaydı. okul için istanbula gelmiş ve buraya yerleşmişti. 'hadi sende bize gel, bizde yat, bugün evde tek ne yapacaksın.' dedim. Eylül 'tamam.' dedi. eve geldiğimizde enise okuldan gelmiş işe koyulmuştu, canım kardeşim. Sana ev işlerinde bari yük olmayalım derdi.yemeği yedik, eylülle çayımızı aldık balkona çıktık. Eylül 'ha deli yine başladı put gibi oturup adami izlemeye.' diye söylendi. Birden 'Ben gidip senin adına konuşayım Ahmet Udeh'le.' dedi. Bende 'Hayır sakin böyle birşey yapma.' dedim. Enise işini bitirdi ve ders çalışmaya girdi. Ahmet Udeh Internet cafeyi akşam 10'da kapatıp giderdi, o gidene kadar balkonda eylülle oturduk sohbet ettik. eylül 'yatalim artik yorulduk epey.' dedi. Eylül bizde çok sık kalırdı. annemler onu 3. kızları gibi severdi. o kadar yorgun olmama rağmen uyuyamıyordum. Çünkü aklımda hep o vardı onunla ilgili sorular. Evli olmadığını biliyordum. geçenlerde arkadaşı olduğunu düşündüğüm bir genç 'hadi ahmetim artık sende evlende bitsin bu bekar hayatın.' demişti. 'o da daha zamanı var mehmet demişti. Evet evli değildi, ama sevgilisi varmıydı acaba, nerde oturuyordu, hep düşünceli duruyordu, ne düşünüyordu acaba. Bunları düşünürken eylül bana seslendi:
- düşünmeyi birakta uyu artık..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta