Evet, oldu işte ama yine de evet
Bugün kendime oy veriyorum başkasına gerek yok!
Acıtıyor belki gizli öznelerim, kırıyor onursal yalakaları
Ama evet haykıracağım topluma, dünyayı mikrofon yaparak
Altın kaplamalı dişlerin sahibinin hoşuna gitmemiş gibi
Sırıtınca kusturuyor kendi halinde olan halkımın nefretini
Ne garip ne garip ama evet
İnsanın içinde saklı kalp insan kalbinin içinde
Suikastınızı daha sakin bir yerde yapmak istiyorsunuz
Bari mezarda rahat bırakın onları evet
Birçok şey kırılıyor içimde aşk kadehi düşünce yeryüzüme
Estetik ameliyatlardan yer kalmıyor hastanelerde tedavime
Kırmızı başlıklı bir balon patlatmalıyım üstüne
İpotek altına alınan hayalleri kurtarmalıyım belki
Bana göre -günlüğüm olmadı ve fakat olsaydı-
Altından, elmastan ve döviz kurundan daha pahalıydı bugün
Aklımı yaslarken Sultan Ahmet Caminin öksüz duvarına
Ayasofya yalnız hissetmemeliydi kendini
Kalabalık soğukkanlı ediyor belki tuğlaları
Kuru, kupkuru, fön makinesinden çıkan bir kalabalık
Evet, avucum epey yoruldu ama ölümüne evet
Ales sınavlarında bir devrimin manifestosu bir destan
Çatlıyor orta yerinden soğan kafalılar ve kadavra!
Sanatın zorluğuna hayran bir toplum
Çıkarına uymayan, hesabına gelmeyen her olayda
Kolayına kaçıyor sanatkârca ve kaypakça
Konserlerde kelle sallayana bir çift sözüm olmalı
Bulunmalı birkaç şiirsel tenkit çalışma masamda
Balla sokmalıyım yapmacık tavırlar kölesini
Evet, bu karanlık horultuya su sesiyle durmalıyım
Klişe kurşunlar sıkmalıyım ara sıra lügat şarjöründen
Akvaryum almalıyım yerlilerin toprağında pinekleyene
Salkım salkım yaşamalıyım çilemi bir başıma bir yüreğime
Dolunay gömülüyor toprağa ve izlemeliyim evet
Toprağa gömülmekten korkmamalıyım adım çamur
Sözcükleri sıkıp portakal suyu çıkaracağım çocuklara
Tatlı içip acı olgunlaşmalar adına biraz ve bariz
Tekere saklanan çomağı bulamazsam çabucacık
Belki geç kalacağım son istasyona durdurmak için dünyayı
Kalemimde bir demet çığlık saklıyorum yaklaş ve dinle
Kamil Eşfâk ustanın serçelerinde tutuşmalısın evvela
Biraz daha yaklaş ve yeniden diril ufukta anlam göründü
Kavramların milimetrik aralığında kaybolmak bana göre değil
Özgürlük heykelinin adını değiştiriyorum kim karşı çıkabilir?
O artık tutsaklık metnidir her kirpiğin ateşten kıvrımında
Tuz basılmış yaraya biraz keççap daha sık ve biraz kezzap
Yakında kantinlere taşınır çocuklar sakın şaşırma
Kalbin yağ bağlaması bir başkadır kararmasından buna inanmalıyız
Zamane ihtiyaçlar başlığı altında bunca haksızlık
Marka oluyor dikkat the drink coco cola
Yahut mc donal’s demeliyim aynı sinsiyetin perdesinden
Kelimeleri ipten alıyorum evet şimdi tam zamanı
Yumruklamalıyım işlevini kaybetmiş inançsız bir statüyü
Çöp kutusuna buruşturup attım zaten sakın kimseye söyleme
Şiirin kulağı vardır aman dikkat
Dinle, taze bir ikindi hâli bende bu sesi kısık sırlar
Lamelifin boynundan tutup kaldırmalıyım bayrak gibi dimdik
Güçlü olmak bu zamanda karşı durmakla doğru orantılı
Titrekliğin üzerinde bir tetik olmak her şairin harcı değil
Tüllerden yeni bir pertev icadı, zırhı, yarası ve gülü
Onurumun değişmez hassasiyetlerinden olmalı evet olmalı
Tek tipleşen insanlar, apartmanlar vesaire vesaire
Hayat kimine bayat kimine rahat kimine heyhat
Putları kıracak bir zanaat okuyorum öğrenmek isteyenler
Şiirde saklanan numaramdan yüreğime ulaşabilirler
Birçok öğretmen gördüm geçirdim ve gördüm geçirildim
Şimdi mezunum yüzümde o ifade o şaşkınlık
Evet, belki biraz kırgınlık
Aslında şu an yirmi yıl öncesinde olabilirim
Diyarbakır cezaevinde bir lağım birikintisi var hâlâ taze
Tıkayabilirim belki zalim komutanların boğazına
Kinci değilim zira bu yakışmaz bana on numara küçük
Büyük işlerin adamı olmalıyım memleketlim gibi
Üstadım Sezai Karakoç’a bir selam yolluyorum buradan
Şiirde selamı ilk defa icat eden ben olmalıyım ah ne mutlu
Yetimlere kucak dolusu kelam ve lisan ile tutuşmalıyım
Çocuklara ney dinletin sonra çok geç olabilir aşka
Faturalardan ve borsadan ve kurdan bıkan adamların
Kravatını gevşettiği işte tam o an gel demeliyim
Ne olursan ol kravatını ve hatalarını bırak öyle gel
İşte antik surlar üzerinde bir ekim akşamı kalp ve sır
Baş başa düşünüyorum ne kadar okul gezisinde uğrasam dâhi
Çok geç değil aşka, hayata, yeniden doğmaya
Her gün tekrar ediyor güneş dağların tesettürlü eteğinden
Beni bekliyor olmalı Sultan Mihrimah
Bayezid yangın kulesinde bir gölge fotoğrafım olması şartıyla
Sonra Truva atına binmeliyim şakaklarımda derin mazimle
Peri bacalarında bir sigara tüttürmeliyim pasif içici olarak
Bakırcılar çarşısından kapalı çarşıya yol olmalıyım
Üstümden geçenler matemimden bir katre hissetmeli evet
On gözlü köprüyü Boğaz köprüsüne bağlamalıyım çelikten kollarımla
Bu benim ana yurdum demeliyim günde yetmiş üç milyon defa
Evet, kurtarmalıyım bebekleri firavun ellerden Rabbın adıyla
Dünyaya bir başörtüsü bulmam gerek artık büyük çapta
İnsanın insanı ilah etmesine bir son verin artık hey sizler
Evet evet evet
Bebek kalan boğulur çünkü dünya bir küvet
Yüzmeyi bilmiyorsam koşmalıyım tonlarca sevgiyle
Ah sevmek ne ağır ne ağır
Biraz daha bağır
Seni Allah duyacak başkası duyamaz içinin göklerinden
Kayıt Tarihi : 17.3.2015 16:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!