O yerlere girdim yine, o karanlık aramıza. Ot bitmez, gün doğmaz, yaş olmaz o yere; uzak, girilmez... Bazen canıma tak ediyor böyle, kanıyor kelimeler, kalemime tuz basıp yazıyorum böyle tenimize. Canım bin yerine dağılıyor.
Aklım telef
gözlerim yağmalanıyor
böyle abuk subuk
böyle berbat
böyle heyhaat oluyor hayat
Bazen böyle düşüyorum çocukluğumda düştüğüm damlardan. O yumuşak çamur üstüne; oyuncaklar yaptığımız samansız esmer, saçların gibi... Evimizden babamın dükkanına kadar uzanan o yol boyunca, o toprak yolda ellerimde üstü bir bez parçasıyla örtülü tepside annemin babama yaptığı öğle yemeği olurdu. Onu hiçbir zaman düşürmedim yere.
Ellerim çamurlu
aklımda binlerce oyun
hiçbirine zamanım olmadı
başlarken giremediğim
bitiremeden çıktığım
hep
ya ebeydim
ya da ebeye en müsait
Nerden geldi aklıma bilmiyorum. Hafiften yağmur yağardı, çocukçu bir çamur olurdu evin önü. Oyuncaklar yapardım ondan.
Babamın sakalları siyahtı daha
annem hasta değildi bu kadar
kardeşlerim bu kadar uzak
bu kadar sensiz değildi hayat
yollar bu kadar çamur
bu kadar birikmezdi içime hasret
gözlerin bu kadar derin olmazdı o zaman
ama
ama
saçları da siyahtı babamın
Ablam dolmayı çok severdi. Abim etin kemiksizinden severdi, ben uzun makarna. Babam hep acı severdi ve acısız olmazdı hiçbir soframız.
Bütün yemekler acıydı
Elbiselerimizi astığımız askı tahtadandı. Babamın pardüsesi kerpiç duvardaki bir çivide asılı dururdu hep. Büyüyünce o pardesüden almayı düşlerdim.
O çamurdan
bir tek ondan oldu oyuncağım
Yine birgün o oyunsuzcaklarla oynarken, insan dolusu bir dolmuş kornaya basa basa girdi sokağımıza ve alıp götürdü ablamı “gelin” diye. Yemek sofrası yerdeydi daha. Sonra abim gitti. Ömrümüze giren ilk gurbetler... Sonra ben gittim uzaklara; okul okumaya. Ardımdan benden bir küçük kardeşim. Onun ardından onun küçüğü, ve diğerlerinin. Gittikçe küçüldük...
Annemin de saçları siyahtı
ve yürürdü hiçbir yeri ağrımadan
bana uzun makarnadan yapardı
Ne çok zaman oldu, şimdi yazınca hatırlıyorum çoğunu. Bana elektrik çarpmıştı. Ölecektim de annem ve abim farketmişti. İki gün başımda ağladı annem. Herkes ordaydı.
Gurbet yoktu
şimdi nereye baksan gurbet
nereye baksan gurbet
nereye
nereye
nereye baksan
nereme baksan
gurbet
En çok akşam yemeklerinden sonra arkadaşlarla kovalamaca oynamayı özlerim. Kırlangıçlar vardı, akşamüstleri uçuşurlardı. Karanlık tam basınca da yarasalar başlardı bu sefer bize uçmayı göstermeye. Ve biz oyunlar oynardık o aydınlıklar boyu. Eve dönüğümüzde yataklarımız anne kokardı. Akşamdan kalma dolmanın kokusu. Karanlıkta seçilmezdi babamın sakalları. Emekli olacağı zaman kendisinden birer hediye istememizi istedi hepimizden, bir akşam yemeğinde. Ben bir spor ayakkabı istedim. Ayakkabı!
Yürümek içindir
koşmak için
gurbet içindir
Ve ben böyle bazen bunları düşündükçe seni ne çok sevdiğimi ne çok daha anlıyorum. Bütün bu anlattıklarımı seninle yaşamış gibiyim senden o çok uzaklarda. Şimdi seni düşündükçe böyle, senin anlatacaklarını, çocukluğunu... Kalbim dayanmaz diye korkuyorum, düşünemiyorum bazen. Ne gözlerim yeter o geçmişi ıslatmaya, ne de gücüm...
Şimdi sana sarılmak vardı
şimdi yanaklarımı yanaklarına değdirmek vardı
bir anne
bir eş
şimdi seni sarmak vardı
o eski çamurlar üstünde
kırlangıç kanatlarıyla
ve uzun makarna kokusuyla...
Kayıt Tarihi : 11.11.2006 00:59:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!