Version:2
1/:
Deruni dilden ve canıgönülden...
Üç... İki ve bir...başladı ömür
Kırmızı yolluk döşedi anam bir ağustos ağzına
Ve kilim kilim dokudu beni rahmine bozkırların
Küçük bir köy begiydi babam
Orta anadolu'nun başak kokan tarlalarının orta yerinde
Ve kırmızı nakışlı cicimler üstünde oturan
Bindallı giymiş bir ebenin yardımıyla doğmuştum
Ellerim ışıklı kan gölüydü sıcağın kıyısında
Ürkek ve meraklı baktım bakılası ilk yere
Yani yaktım çerağını kepaze ömrün
Ah çeken bir düğün bayram ile söz kesti babam
Zaman dokuz yüz elli beşin ağustosunda yürüyordu
Dünya unuttuğu yürümeyi öğreniyordu emekleyerek
Alaman savaşı biteli on yıl olmuştu daha
Daha sonra kıyılan rahmetli menderesin
on yıl süren iktidarının orta yerindeydik
2/:
Bizim elin soğuk olur samani güz ayları
Üç günlük sakal gibidir tarlalarda anızlar
Ve bıldırcınlar ki yoksul ve yuvaları dağılmış
Bayat haberli tipo baskılı gazetelerden
Elinin çavdarlı ve esmer hamuruyla anam
Kırık camını kavak ağacından penceremizin
'Güz soğuğu eyseridir.' diyerek
Aydınlığa kapatırdı
ve gerçek dünyaya bizim daracık dünyamızı
3/:
Bizim elin soğuk olurdu samani güz ayları
Kasabaya inerdi arada sırada babam
Onun sevgilisi burunlanması gereken karasabandı
Ve tüm serüveni sayın ki bin
Ya da bin bir evlek hicranlı tarlaydı
Bir eliyle mesesi öteki eliyle yaylaları kavrardı
Yüreğinde sadece basma fistanlı sevdiğine
Bir de massey harris marka traktörüne yer vardı
İlerlerdi ağır aksak kendi yaşamının ipi üstünde
Elinde kırık terazisi
Bir kefesi ter dolu öteki gözü toprak
4/:
Bizim elin yaman olur acar gençlik ayları
Halaya dururdu paşam ak kavak gibi
Baş kaldırırdı yanağından utangaç kırmızılığı
Ve ak uçlu kırmızı dipli ergenlikler
Siyah saçları üzüm pekmezi gibi akışkan
Tütün kokardı ince ve keskin bıyıkları
Aynası ve tarağı iki uzak akraba gibi
Yatardı koyun koyuna ıslık cebinde
Türküler akardı Erzurum dağlarından
Biterdi Gırşeherin bozkır kokan güz ayları
Bir uyku hızıyla kaydı yıllarım
Kırk bir rakımlı ömre diktik bayrağı
Babam hakka yürümüştü ben birkaç yaşındayken
Daha zemherimiz sobalarla tanışmamıştı
Alnında maşallah yazan kamyonlar da tek tüktü şoselerde
Kağnıyı kaldırıp rafa at arabasına geçmişti amcaoğlu
Artık zamanıydı ayaklarımın çarıkla tanışmasının
Tarlalar nadas kaçkınıydı ilkbaharlarda
Karasabanlar adımı bellemişlerdi her nasılsa
Kanlandı şişen avuçlarımın içi
Bedenim ham çamura ruhum hicrana bulandı
Sevda gibi aniden bir var iken bir yok oldu sürürüm
Sürdük yad ellere küheylanımızı
Ekmeğimizin ve şiirimizin peşindeyiz o gün bu gündür
Kıraç yalınlığı boylu boyunca koynumuzda taşıyıp
Doğradık bir bıçak gibi babadan kalan izi
Keskin ve zalimane betonlara bulandık
Dövdük puslu ömrümüzü yabanıl demircinin örsünde
Şerareler üfürerek makas dönümlerinde tane tane
Mektubuma son verirken
Büyüklerin ellerinden küçüklerin siyah
Gözbebeklerinden öpirem...
Kayıt Tarihi : 18.2.2006 16:00:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ahmet Yozgat](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/02/18/mektup-tarihcesi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!