İçimdeki son kale düştüğünden beri,
Dilimde suskunluğun zehirli tadı,
Siyah beyaz günler yaşıyorum...
Ama cevapsız sorular sormuyorum artık!
Olmayacak dualar için açmıyorum ellerimi!
Uzun yürüyüşlere çıkıyorum akşamüstleri,
Bir nefes alıyorum içime denizden,
Çok tuhaf;
Bu yosun kokularında sen olurdun eskiden? ? ?
Çocuk bahçelerine gidiyorum yine,yeniden...
Şen şakrak gülüşlere kaptırıp kendimi,
Gülümsüyorum farkında olmadan...
Sevmeyi öğreniyorum yeni baştan...
Yarım kalan kitaplarımı okuyorum,
bir bardak çay tadında...
Çat kapı misafirlerim geliyor bazen,
Kaldırıp bir yere yalnızlığımı,
Konuşuyoruz ordan burdan...
Ama bildiğin gibiyim hala,değişemedim...
Verdiğin maskeler, bir köşede tozlandılar;
Alışamadım...
Aynalara bakmıyorum artık!
Nedense,
Sülfür tadında aşklar geliyor aklıma...
Cam duvarlara çarpmak ürkütüyor beni.
Yağmur umuduyla yatıyorum her akşam...
Biri camları yıkıyormuş gibi düşünürken uyuyabiliyorum çünkü.
Kurmuyorum artık saat zillerini...
Parke taşlı eski İstanbul sokaklarında,
Fayton atlarının nal sesleri gibi,telaşsız,
Gidip geliyor, akrep ve yelkovan...
Hiç bilmediğim kenar semtlere gidip,
Tüm içtenliğimle selam veriyorum insanlara...
Alıp göğüslerine bastırıyorlar
bir sevgili mektubu gibi...
Sahibine benzer,yıllanmış bir berber koltuğunda,
saçlarımı kestiriyorum...
Kulağımda ninni gibi makas şıkırtıları,
Radyoda rahmetli Zeki Müren...
Kadife kaplı bir bıçak gibi deşiyor anıları;
''Şimdi uzaklardasın
Gönül hicranla doldu...''
Kolum kanadım düşüyor işte böyle anlarda...
Koşup bir solukta seni bulmak,
Ve suya atlar gibi dalıp gözlerine,
Kollarımda sarhoş etmek istiyorum,sevgimle...
Ama sevilmek, ağır geliyor sana biliyorum...
Kırlara çıkıyorum bazen...
Çıplak ayaklarla çimenlerde yürüyüp,
Sırtüstü yatıyorum canımın istediği yerde...
Sıcak bir el gibi okşuyor yüzümü güneş...
Ekmek kırıntıları bırakıyorum karınca yuvalarına...
Havada dans eden serçeleri izliyorum, hiç bıkmadan...
Vefalı bir dost gibi,aşk gibi,
Toprak kokuyor dünya...
Duru bir su gibi akıyor Veysel avuçlarımdan;
''Garnın yardım,gazmayınan,belinen
Yüzün yırttım,tırnagınan,elinen
Gene beni garşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır''
Sabahtan akşama dek oturup Salacak'ta,
Gelip geçen gemileri izliyorum bazen.
Gün yüzlü bir kız el sallıyor bana Kızkulesi'nden...
Hayal bu,biliyorum ama,
yine de hoşuma gidiyor
Dilime bir türkü dolanıyor kan sıcaklığında;
''Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban''
Ne kadar istemesem de,
Zaman zaman düşüyorsun aklıma...
Adın gibi; mahcup,utangaç bir bakış,
Ve geceyi yırtan bir gülüş oluyorsun içimde...
Başı sonu bilinmeyen,
Hüzünlü bir öykü anlatıyorsun bana...
Hazan yaprakları düşüyor üstüme...
Böyle geçiyor işte günlerim...
Prangalı bir forsa yüreği taşıyorum artık...
Ve bir kılıç yarası gibi sızlıyor aşkın!
Bilemezsin...
Kayıt Tarihi : 19.11.2004 16:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!