Mektup
Bu mektubu eline almayacağını biliyorum ama yazdığım andan itibaren okumaya başladığını da biliyorum.
Ölümü bekleyen ben varken, senin ölümünü öğrendiğimden beri içim nasıl acıyor, bilemezsin ki!
Seninle ilk tanışmamızı düşündüm. İkimizi bir araya getiren, ikimizin de çok sevdiği adam gibi adam, ortak konumuz olan baban tanıştırmıştı bizi. Ondan söz ederken hemen atılırdın, heyecanla babam çok iyi bir insan diye. Bazen yaptığım muzipliklerin sonucu hemen savunmaya kalkardın babanı. Çok iyi insan demeyi ağzından hiç düşürmezdin. Bilirdim elbette. Bilirdim babanın iyi olduğunu. Çünkü o senin babandı. Bizim gibiler; sevgi, aşk, mutluluk, bilgelik, ilim ile büyüyen insanlar kötülüklere, yalanlara uzak yaşardı. Etraflarında her daim iyi güzel insanlar olurdu.
Sen işte öyle bir babanın oğlu, iyi bir ailede yetişmiş özel bir insandın. Dolayısıyla mutlu bir çocukluk geçirmiş mutlu genç bir adamdın. Mutlu öldün biliyorum özgürlüğü seçerek...Masmavi ışıklar içindeki sonsuzluğun içindesin artık.
Her zaman, “Biliyor musun, ölüm özgürlüktür, öldüğümüz an özgürüzdür artik” derdin. “Doğmadan önce zaten vardık öldükten sonra da her daim var olacağız”.
İşte onun içindir ki sen ölmedin! Dostun olarak, bedenen burada olmamana ne kadar yansa da yüreğim seni doğuran annenin yerini tutamazdı acım. Ateş düştüğü yeri yakar derler, doğrudur…Ben böyle yanıyorsam annen, baban, kardeşin nasıl cayır cayır yanıyor tahmin edebiliyorum.
Ölüm haberinin yayınlandığı gazeteye, babanla kafa kafaya vermiş resminize saatlerce baktım, ve sonunda babanı aradım. Sesi, babanın sesi hidrojen bombası ile kavrulmuş bir ülkede tek başına hayatta kalmış öksüz bir çocuk gibiydi. İşte o sesi duyunca kahroldum bir daha. Ne diyeceğimi bilemedim. Çaresiz kaldım. Saçmalamaktan korktum ama yüreğimin nasıl yandığını izah etmeye çalıştım. Yok olmuş bir ülkenin öksüz çocuğu kadar yanar mı, acır mıydı yüreğim, bilemem. Ne denebilinirdi ki bu durumda, ben de bilemedim.
Ya annen?
O acı içindeki eli öpülesi kadın, o güzel insan benim nasıl olduğumu sorup acil şifalar diledi ve “inşallah iyileşirsin” dedi. Yine ne diyeceğimi bilemedim. Seni kaybetmenin acısı içindeyken bile tüm içten duygularıyla benim sağlığımı düşünüyordu o. Telefonu kapattım ve uzun bir süre ağladım.
Ülkesi yok olmuş anneni düşündüm…babanı, kardeşlerini, tüm alileni... Sonra seni düşündüm. Seninle yaptığımız sohbetlerde zaman zaman sessizliğe bürünüp öylece sustuğumuzu hatırladım. Ve şimdi sessiz olma zamanıydı tekrar..ve sustum.
Gözümün önünden geçti senle yaptığımız sohbetler tek tek, resim resim ta ki her gün rujunu tazeleyen fahişeye benzettiğimiz şehr-i İstanbulun o kargaşasında, o berbat trafiğinin aktığı tehlikeli otoyollarında değil de masum bir Anadolu şehrinin kasabasında, baba evine giderken bir su çukurunda kayan arabanın devrilmesi sonucu berbat yok oluşuna kadar…
Sonra, sana bu mektubu yazmaya başladım.
Biliyordum, sen özgürlüğü seçmiştin ve özgürdün artık bize acı da gelse yokluğun. Senin kozmik mavi ışıklar içinde mutlu olduğunu annene nasıl anlatabilirdim bilemiyorum. Bu mektup bittiğinde, annene de yazacağım.
Mavinin sonsuz ışıkları içinde uğurlar olsun!
Los Angeles,
10 Eylül 2011
Kayıt Tarihi : 30.1.2014 01:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)