Çok erken gelmişim, seni bulamıyorum... Biraz uzak kalarak bana zaman tanımışsın... İki kalp arasında en kısa yol, birbirine uzanmış ve bazen ancak parmak uçlarıyla değebilen iki kol ise... Çabuk olmalısın.
Konuşur gibi susuyorum çığlık çığlığa... Sen çok güzelsin... Düşün ki ne kadar kadın kıskanıyor seni. Yalnızca içindeki bu sesi dinle ve aynanın yansıttığı gerçeğe bak. Yağmur bulutları kadar buğulu gözlerine, ıslak saçlarının değdiği çıplak vücuduna, boynunun gümüş ovasında dört nala koşan coşkuya, teninin diriliğine, tazeliğine, titreyişine, usulcana açılıp kapanan pembe dudaklarına bak... Kalbin, işte şuracıkta çarpıyor...
Koyuvermişim kendimi kanepeye, ıslak çimenleri düşleyerek, sereserpe ruhumu çağırıyorum. İşte seninim, gel al beni! ! ! Sayıklamalarım çoğaldıkça çoğaldı...
Aşksız cinsellik boşmuş... Çünkü, umarsızca sevişmeler bittiğinde yorgunluktan başka iz kalmıyormuş...
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman