Sevgili,
Ne anlatmalı, sana sevgili…
Sana bir şeyler anlatmalı, içimden dışımdan bir şeyler. Neresinden başlamalı, nasıl yapmalı bilmem ki sevgili… Bilmem ki. Günler yaza vurdu rengini, ağaçlar çiçeğe, tomurcuklar sevmeye durdu, sıcak vurdu sıcak. Ben hep üşürüm, farkında mısın bilmem hala kısa kollu giyemiyorum. Hep üşürüm. Hastayım da kaç gündür, gözlerimden yanıksı sular dökülüyor, kulağıma kursun dökülür gibi. Akşam Amado’nun “gecenin çobanlarını okudum, yine satir aralarında adını adıma koydum, duydun mu. Düşünüyorum ne kadar uzun bir gece, yanan bir sigara dumanı, dönen bir Harman döveni kadar sessiz, karamsarca neşesiz. Düşünüyorum ne kadar uzun bir gece, sana da uzun gelir mi hiç geceler, sızdığın olur mu, hiç geceye… Sabahları hep sen o uykudayken uyanıyorum, uyumaların uyumalarımda ağrılı başlıyor güne. Yastığına döktüğüm bir kaç saç telimi yatağan içine atmıştım, göğüslerine batar diye. Uykularını böldüğün olmuyor mu hiç, canına batıp yaktığı, seni huylandırdığı, ya da kazdırdığı. Sen uykudayken yatağından onlar toplamayı duşundum biraz önce, ellerim uzanmadı ne yapayım. Sonra seni düşledim, nasılda terlemişindir, göğüs aralarındaki tek tuk tüylerde dolandırıp durdum elimi, hala ıslak mı ne sol omuzun. Ağlamak, ağlamak elbette kimse tarafından sevilmez sevgili, ağlamayı anlamak sevgidir, sevgidir birazda. Sen ağlamayı dinlerken, ben bedeninden izin istiyordum birazda, seni uğurlamak için tenimin ayrılığına, yüreğim değil tabi ki uğurladığım, yüreğim hiç ayrılıklara gebe kalmadı daha. Yüreğim ah! Körpe yüreğim.
Seni hiç yitirmekten söz edemem, söyle seni daha ne kadar yitireyim, ne kadar. Eğilip öptüğüm, uzanıp da tuttuğum ve titreyerek ve korkarak ve utanarak yattığım uçurum, utanmak dedim de, utancımı hiç koyamadım sofrana, bedeninden neden arsızda, gözlerinden neden, neden utandıklarımı anlayamam. Utanmalarımdan sen utanma sevgili. Seni utanmalarımda, sıkılmalarımda, yasaklarımda doğurdum. Gebe kaldım bir bahar çalığı günde, utanmalarımda oldu, doğumum çığlık çığlığa. Doğurgumda büyütemedim ellerimde, hep geçici ayrılıklara bıraktım bohçanı, sonra temelli ayrılıklara bırakacağım bile bile, bile bile sevdim seni sevgili… Hiç sormadım yüreğime, sendeki benle bendeki benin ne kadar örtüştüğünü, ne kadar ayrıştığını. Seni bedeninde sıcaklaştırdım, yüreğinde değil. Elinde dilinde sormadın, beni aramadın, önemlide değildi, beni nasıl düşlediğin, nasıl bekleyip nasıl gönderdiğin. Adıma ne dediğin, önemli değildi. En önemlisi bendeki sendi, içimden dışıma çıkan, dışımdan içime tasan sen. Belki bendeki sen, senden ayrı biriydi. Sen bunu hiç öğrenemedin, niyette edinmedin ki hiç seni resimlemeye.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta