Değiştirilemeyen acı diyarında...
Tarihi kandıramayan bir yavuz
saat seherin dördü, azbuçuk geçmiş dokuz
çarpışmalar, top sesleri,
düşen soluksuz
kantar ise yine topuzsuz
korkunç sesin toprağı kaldırdığı devran
zeytin saçlı bebek yerde, ağlamayan
kanı kurumamış, mektuplu yerde yatan
yer: galibin olmadığı, olamayacağı vatan
umut...
yerde yatan ve ağlamayan
baksaydı birbirine o an
sorar mıydı günahsızı, sebebine
niye yaraşır, kalır bu insanlığın günlüğüne
cevap verir miydi geçmişi, geleceğine
yeter miydi soluğu söylemeye
hata idi, sevmelisin sadece
hüzün...
ah, ah arzuhal
bir soluğa muhtacım lal
akmayacaktın nehire böyle
olmayacaktı küllerden bir sal...
değiştirecekti böğürtlenler rengini
bırakmayacaktı güller peşini
aşk kalacaktı sadece
ve sadece bülbüllerin sesi
keder...
vurmayın artık yüreğine güm güm
eylediniz beni kudüm
nasıl dinecek bu hüznüm
hep ama hep yaşlı gözüm
sazlıklarımı rüzgarsız bıraktınız
güzümü bile yapraksız
yeter artık isyan ediyorum desem
baharım geçecek şarkısız
aşk...
aklımı tutamıyor ellerim
dudaklarını yakalıyor dilim
anlamsızca çıkıyor kelimelerim
oysa daha okunaklı gözlerim
tangoların keskin dönüşleri
kemanların narin sesi
duvakların en incesi
bebeklerin minik ellisi
kin...
analar doğursa da yağızları
kaçırsada şehirlerden
çağırır kaderi
tez yayılırmış savaşın zehiri
ey beden avcılarının aradığı kurban
karşındaki, efendilerin koynundaki yılan
kanacaksın, sararacaksın, kızacaksın
alacak seni kayınlardan
ölüm...
doyamadan emzirilene
kanamadan sevdiğine
gençliğine geleceğine
mektubun verecek mukabele
ekin...
değiştirilemeyen acı diyarında
bıraktığım umutlarımda
karaladım hüzünlerimi
aşkıma sığındım
kinime yenik düştüm
ah ah arzuhal
bir soluğa muhtacım lal
sevgi varken
ölüme kandı hayal...
Kayıt Tarihi : 22.1.2002 07:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!