Beynimi felç eden dumanlar vardı katar katar giden. Şiir yüklenmiş gemilerin ardından gelen ümit şarkısı vardı gözlerimin yollara dalıp seni hatırlayışındaki gizemin çözümsüzlüğü içinde kaybolup gitmelerinde. Bir viran şehrin virane sokaklarında loş bir lahzada senin sesinde büyümekteydi damarlarımın sızısında kan ağlayan dizeler. Hep yarım kalmış cümlelerin anlamsızlığı tıkanıp kalmıştı gizli yaralarımda. Uzanıp yüzükoyun ölüm sıcaklığına bir gül kaldırım taşına ağlamaktaydı yaprağındaki son damlanın kan kızıllığında.
Kirlenmiş dünyanın acılarını koyuyordun öpüşlerine. Dudaklarımdan kalbime giden yolda eritiyordum çilekeşliğini. Yine de bir sızı oluşuyordu kuytularımda ve o an teninde ağlamaya başlıyordu tenim. Kederini anlatıyordu terin, gözyaşlarını emiyordum terinde. Acın tuzlaşmış bir kalıp gibi geliyordu dudaklarımın ucuna. Yudum yudum akıtıyordum içime acını ve acılarımla yoğuruyordum. Karanlığın en derin saatinde bir sofra kuruyordum duygularımıza; içkisi kan, mezesi tuz, ışığı karanlık olan.
Acın parmaklarımın ucundayken (ki parmaklarımı ısırmayı severdin) saçlarımdan dökülen duygu damlacıklarından sevda yüceliği ve ellerimde mahzun acılarla dolu gözyaşlarımı sundum sana.
Şimdi yas nağmeleri dökülmekte şiirlerden geceye. Sessizlik yükselmekte kalabalıklardan. Damarlarımda karanlık yürümekte, bir çiçeğin figanları duyulmakta uzaktan gelen rüzgarın uğultusunda.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
herzamanki gibi... harika...
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta