Virân idi gönlüm, seni gördüm güle döndü;
Birden bana baktın, bedenim bir küle döndü.
Sen nâra dokunsan su olur, ırmağa benzer;
Göz atmadığın, basmadığın yer çöle döndü.
Neyleyim ben böyle ömrü,
Sevdiğimi eller almış.
Ötüşürken iki kumru;
Biri gitmiş, biri kalmış.
Ayrılık bir oktur, dağlar;
Sen tüm coğrafyalardan derlenen bir masaldın,
Bir gün benim dünyama uğradın ikliminle.
Kaf Dağının yelini küçük dünyama saldın;
Savruldu tozlar gibi zaman, tozdan zeminle.
Bağlarım, bahçelerim, altından saraylarım,
Sükûtun bağrında büyür düşünce,
Hayâl denen deryâ ile sulanır.
Münzevî yurduna bir ses düşünce;
Kubbesi sarsılır, ufku bulanır.
Bin rengi hazmeden bir beyaz bahçe
Susacağım, âlem beni dilsiz sansın.
Bir hazine gibi sırrım derûnumda,
Sonsuzluğun baharına dek saklansın.
Fâş olmasın, dolaşmasın dilden dile;
Korkarım ki ismin söyler kirli bir leb.
Beyhude sormayın bana derdimi,
Halimi aşıktan başkası bilmez.
Gece gündüz dile dolan virdimi,
Cenâb-ı Hâlıktan başkası bilmez.
Kapımı çalmayan ilkbaharımı,
Penceremde baharın taptaze solukları,
Bahçemde gülümsüyor karanfil ve yasemin.
Bulutları yaran karşı dağın dorukları,
Güneşin sarısına boyandı daha demin.
İçimde bu demlerin neşesi nefes nefes;
Ah benim kırk savaştan kırık dökük kurtulmuş
Ve demirlediği her limanda yangın bulmuş
Yüreğim… Durma yan.
Ur gibi çoğalmakta olsa da inkisarın
Ateşinin harında kaybolur bugün yarın
Akşamlara mı sardın gül tenini, hayırdır?
Doğmuyorsun epeydir güneşle pencereme.
Derlerdi, sevda yolu düz değil; dağ, bayırdır...
Bak, bir anlık yokluğun bile bin bir cereme.
Seninle doğardı gün, yel seninle eserdi;
Söğüt yapraklarının ardında ışıldıyor,
Bin türlü naz ile billûr bakışın.
Nasıl acı, hem nasıl zor
Gönül yakışın.
Gözlerindeki tane tane üzümler şendi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!